Giriş
19. yüzyıl ile yıkılma sürecine girmiş olan Osmanlı Devleti, büyük toprak kayıpları ve iç karışıklıklarla boğuşmak zorunda kalır. 19. yüzyılın hemen başlarında, 1804 yılında, Sırplar tarafından başlatılan ayaklanma 1813’te Osmanlı Devleti tarafından bastırılmıştır. 1815 yılında tekrar ayaklanan Sırplar, bu isyanın sonucunda 1817’de özerklik kazanmıştır. 1821 tarihinde Yunanlılar tarafından bir ayaklanma başlatılmış, 1828-1829 OsmanlıRus Savaşı’nın kaybedilmesi sonrasında da 1830 tarihinde Yunanistan, Osmanlı Devleti’nden ayrılarak bağımsızlığını kazanan ilk Balkan devleti olmuştur. Osmanlı’nın Balkan toprakları üzerindeki hâkimiyetinin büyük ölçüde sarsılmasına asıl neden olan olay, Osmanlı Devleti’nin kaybı ile sonuçlanan 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’dır. 93 Harbi olarak da anılan bu savaş Rusya’nın galibiyetiyle sonuçlansa da Rusya Balkanlar’daki emellerine tam olarak erişememiştir. 19. yüzyıl sonlarında gelindiğindeyse Balkan devletleri birbirleriyle Makedonya’yı kendi sınırlarına katmak için mücadele etmişlerdir. II. Meşrutiyet’in ilânı ile 1908 yılında, Balkanlar’daki hareketlilik artmış Bulgaristan bağımsızlığını duyurmuş ve Avusturya, Bosna-Hersek’i ilhak etmiştir. Balkan Savaşı’ndan önce Balkanlar’da yaşanan bu çekişmeler savaşı kaçınılmaz bir hâle getirmiştir (Halaçoğlu 1995: 10-14). 1912’de Rusya’nın aracılığıyla Bulgaristan, Karadağ, Sırbistan ve Yunanistan’ın içerisinde yer aldığı Osmanlı Devleti’ne karşı bir Balkan Birliği kurulmuştur. Osmanlı Devleti, İtalya ile Trablusgarp’ta savaş hâlindeyken Karadağ 8 Ekim 1912’de Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmiştir (Demirhan 2012: 66). Karadağ’ın Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmesiyle başlayan I. Balkan Savaşı, 30 Mayıs 1913’te Londra Barış Antlaşması ile sona ermiştir. Savaşın sonucunda büyük toprak kayıpları yaşayan Osmanlı Devleti, Midye-Enez Hattı’nın batısından çekilmiştir. II. Balkan Savaşı’nın başlamasının temel sebebiyse büyük devletlerin ve Balkan devletlerinin Osmanlı’nın geri çekilmesi kalan toprakların paylaşılamamasıdır. Elde ettiği topraklarla yetinmeyen ve topraklarını genişletmek isteyen Bulgaristan, Makedonya’yı ele geçirmek istemiş ve 29 Haziran 1913’te Yunanistan ve Sırbistan’a saldırmıştır. Yunanistan, Sırbistan ve Bulgaristan arasındaki bu çatışmadan faydalanmak isteyen Osmanlı Devleti, 23 Temmuz 1913’te Edirne’yi kurtarmıştır (Hayta ve Birbudak 2010: 113-119). II. Balkan Savaşı sonucunda, Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında 30 Eylül 1913 tarihinde İstanbul Anlaşması imzalanmış ve bu anlaşma sonucunda Edirne, Kırklareli ve Dimetoka Osmanlı Devleti sınırları içerisinde kalmıştır.
Balkan Savaşları sırasında, binlerce insan, ulu/kutsal amaçlar, değerler için savaşmıştır. Çonoğlu’nun da ifadesiyle:
“İnsanın hayatı boyunca korumak ve kollamak zorunda olduğu birtakım değerler vardır. Vatan ve vatan duygusunun çevresinde şekillenen toprak, millet, bağımsızlık, ulusal egemenlik bu değerler içerisinde en önemli olanlarıdır. Kişi, gerektiğinde bu değerler uğruna ve kutsal bir amaç için sırası geldiğinde hayatı da dâhil pek çok şeyi feda edebilir” (2007: 63-64).
Kutsal ve ulu değerler uğruna verilen fakat felaketle sonuçlanan Balkan Savaşları, Türklerin beş asırdır içerisinde bulundukları vatan toprakları için vermiş olduğu mücadeledir. Türk tarihini etkileyen ve arkasında bir yıkım bırakan bu savaşın edebiyata yansıması kaçınılmaz olmuştur. Bilge Ercilasun’un ifadesiyle:
“Tarihi olaylar hatırlanırsa Osmanlı Türk devletinin 19. ve 20. yüzyıllarda nasıl büyük bir yıkımla ve faciayla karşılaştığı görülecektir. Yaşanan bu büyük olayların sanata aksetmemesi düşünülemez. Türk milleti başından geçenleri ne kadar çabuk unutursa unutsun yine de büyük felaketlerini edebî eserlere yansıtabilmiştir. Rumeli’nin kaybedilmesinden itibaren yaşanan bütün savaşların ve olayların, göçlerin, yeterli sayılmasa da edebî eserlerde aksini görmek mümkündür” (2020: 54).
Balkan Savaşları’nın Türk edebiyatına kaçınılmaz yansıması izleri hikâyelerimize Ömer Seyfettin’in Beyaz Lâle, Köprülüzade Mehmet Fuat’ın “Hicret Hikâyeleri” Aka Gündüz’ün “Abdülmelik”, Ercüment Ekrem’in “İstanbul Uşağı” romanlarımıza Halide Edip Adıvar’ın “Ateşten Gömlek”, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun “Hüküm Gecesi”, Reşat Nuri Güntekin’in “Yeşil Gece” (Ercilasun 2020: 54-56) ve Ziya Gökalp, Mehmet Âkif, Recaizade Mahmud Ekrem, Abdülhak Hamid, Aka Gündüz, Halid Fahri, Rıza Tevfik, Celal Sahir, Ali Ekrem gibi birçok şair tarafından kaleme alınan eserlerle şiirlerimize yansımıştır(Duman 2005: 353-365). Balkan Savaşları’nı konu edinen bu eserlerin örnekleri çoğaltılabilmesi Balkan Savaşları’nın Türk toplumu üzerinde bıraktığı derin etkinin göstergesidir. Balkan Savaşları ile ilgili alınan bu şiirlerde Türk kimliğine, ortak dil, din ve belleğine vurgu yapılmaktadır. Bu bağlamda Kanter’in ifadesiyle:
“Millî bilincin yaratılmasında dilin rolü bu dönemde bir zorunluluk olarak ortaya çıkar. Özellikle Balkan Savaşlarında Türklüğün hedef alınması, bir savunma biçimi olarak kendini var etme çabasını geliştirir. Türklüğü Balkanlar’dan söküp atmak için girişilen bu acımasız girişim karşısında direnişin özünü dil bilincinin oluşturması oldukça etkili ve manidardır” (2017: 88).
Osmanlı Devleti’nin siyasi, sosyal ve iktisadi açıdan çok ciddi manada etkileyen bu savaşlar sırasında Balkanlar’da yaşanan zulümleri, hazin tabloyu şiirlerinde konu edinen şairlerden biri de Necmeddin Sahir Sılan’dır.
Necmeddin Sahir Sılan, 1896 yılında Edirne vilayetine bağlı Kırkkilise günümüzdeki ismiyle Kırklareli’de doğmuştur. Necmeddin Sahir’in babası Salih Necati Sahir Bey, annesi Melek Hanım’dır (Sılan 1996a: 2177). Necmeddin Sahir, II. Meşrutiyet, I. Dünya Savaşı ve Mütareke dönemlerinde İstanbul’da Tercüman-ı Hakikat, Tanin (T. Z. 1914: 546), Zaman (Atalay 1932: 4) gibi gazetelerde çalışmıştır. Necmeddin Sahir, Balkan Savaşları sırasında esir düşmüş bir zabit ile mülakat gerçekleştirmiştir (“Bir Esirimizin Defter-i Hatıratı” 1913: 3). Bu yazı “Bir Esirimizin Defter-i Hatıratı”[1] adıyla Tercüman-ı Hakikat gazetesinde imzasız olarak tefrika edilmiş ve bu tefrika 1916 yılında İslam Düşmanları Bir Esirimizin Defter-i Hatıratından ismiyle kitaplaştırılmıştır (Necmeddin Sahir, 1916: İslam Düşmanları). Necmeddin Sahir, 1914-1918 yılları arasında Mustafa Kemal Atatürk ile iki kez mülakat yapma imkânı bulmuştur. O yıllarda İstanbul’da bulunan Miralay Mustafa Kemal ile gerçekleştirilen bu mülakat, uygulanan sansür nedeniyle, Tanin gazetesinde yayımlanamamıştır. Fakat Necmeddin Sahir’in Atatürk’le Pera Palas’ta gerçekleştirdiği mülakat (Kocatürk 2005: 93), 17 Kasım 1918 tarihinde Zaman gazetesinde imzasız olarak yayımlanmıştır. Bu beyanatta Atatürk, Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durum hakkında görüşlerini belirtmiştir (“Mustafa Kemal Paşa’nın Beyanatı” 1918: 2).
1921 yılının ilk haftaları Ankara’ya giderek Millî Mücadele’ye katılmış olan Necmeddin Sahir, Ankara’da gazetecilik ve yazarlık faaliyetleri yürütmüştür: “Birinci İnönü Harbinden sonra İstanbul’dan bir muharrir kafilesi daha geldi. Bunlar da Necmettin Sahir, Ziya Gevher, Kemal Salih, Ahmet Hidayet beylerdi” (Şapolyo 1967: 136). Aynı zamanda bu buhranlı yıllarda Sahir, Kütahya-Eskişehir Muharebeleri’nden sonra, Birinci Dönem TBMM üyeleriyle bir anket gerçekleştirmiştir (Sılan, 2004: İlk Meclis Anketi). Millî Mücadele’ye cephe gerisinden verdiği hizmetlerden dolayı Necmeddin Sahir’e Büyük Millet Meclisi’nin ve Mustafa Kemal Atatürk’ün kararıyla İstiklâl Madalyası takdim edilmiştir (“İstiklâl Madalyası Tevzii” 1933: 8). Necmeddin Sahir, 1923-1927 tarihlerinde Başvekâlet Kalem-i Mahsus müdürlüğü görevini üstlenmiştir. 1927-1939 yılları arasında Üsküdar – Kadıköy Halk Tramvayları T.A.Ş.’ın genel müdürlüğü (“Üsküdar Tramvayları Müdüriyeti” 1930: 2), Başkanlık Divan kâtipliği gibi çeşitli üst düzey görevlerde bulunmuştur. Bu üst düzey görevler ardından Necmeddin Sahir, TBMM’nin altıncı döneminde Bingöl milletvekili (“Meb’us Namzed Listesi” 1939: 8) olarak meclise katılmıştır. TBMM’nin yedinci döneminde ve TBMM’nin sekizinci döneminde Tunceli milletvekilliği yapmıştır (Günay 2007: 107-108). Sılan, 21 Ağustos 1992’de 96 yaşında vefat etmiştir (“Sılan Toprağa Verildi” 1992: 16). II. Meşrutiyet döneminden Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar edebiyat ve gazetecilik alanında aktif rol oynayan Necmeddin Sahir Sılan, 1912-1913 tarihleri arasında kaleme aldığı şiirleriyle Balkan Savaşları’nı ölümsüzleştirerek dönemin hafızasına ve edebiyatına katkı sağlamış bir şahsiyettir.
Necmeddin Sahir Sılan’ın Şiirlerinde Balkan Savaşları
Necmeddin Sahir, yazı hayatına II. Meşrutiyet yıllarında başlamıştır. Necmeddin Sahir’in imzalı ilk yayını, Rübâb mecmuasının 2. sayısında 15 Şubat 1912 (h. 2 Şubat 1327) tarihinde yayımlanan “Kotram” adlı şiiridir (1912a: 14). Yazı hayatına bireysel temalı şiirlerle başlayan Necmeddin Sahir, kısa bir süre sonrasında toplumsal şiirler kaleme almaya başlamıştır. Trablusgarp Savaşı ve Balkan Savaşları döneminin buhranlı havasından etkilenen Necmeddin Sahir, şiirlerinde kahramanlık ve vatan sevgisi temalarına ağırlık vermiştir. Necmeddin Sahir’in şiirlerinde dönemlerde yaşanan savaşların ve işgallerin yansımasını görmek mümkündür. Nitekim Necmeddin Sahir, Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları, Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı gibi Türk tarihinde önemli yer edinen savaşları şiirlerinde konu edinmiştir. Bu savaşlar arasında şiirlerinde en çok ön plana çıkan savaş ise Balkan Savaşları’dır. Necmeddin Sahir’in 1912-1913 yılları arasında, Donanma, Tasvir-i Efkâr, Türk Duygusu, Büyük Duygu, Tan adlı gazete ve dergilerde, kaleme aldığı şiirlerinde Balkan Savaşları’nın izleri görülmektedir.
Cephedeki Askerlere Sesleniş
Necmeddin Sahir, Balkan Savaşları sırasında Türk milletini ve ordusunu yücelten şiirler kaleme alır. Bu şiirlerinde Türkün varlığını düşmanlardan koruyan cephedeki askerlere seslenir. Necmeddin Sahir, 26 Kasım 1912 tarihinde kaleme aldığı, “Son Dua” [2] adlı şiirinde cephedeki askere seslenerek düşmandan öç/intikam almasının önemini şöyle dile getirir:
Yükselsin ufuklarda kızıl renkli hilâlin
Bir mevce-yi pür-şan ile… Kâfirleri mahvet!
Koş, düşmanın beynini ez.. Darb ü cidâlin
Kahreylesin alçakları Balkanlar’da müebbed…
Görsün kanayan kalbini yamyam medeniyet;
Koş sar, ninemin bağrını, al kanını dindir,
Bir darbe-yi kahhâr ile düşmanları kahret
Vur darbedeki hâ’inlere, Allah için indir.
Bir darbe-yi medhûş ile katilleri öldür,
Koş, süngüle zalimleri; hak ‘aşkına öldür.
Koş, vur! Gâvurun meş’ale-yi ikbâlini söndür:
Kabrindeki ecdâdını ahfâdını güldür.
Zulm eyleyen alçaklara koş, kinini öğret:
Git, Sofya’ya Türk! Rayet-ı İslâmını rekz et (1912c: 354-355).
Cephe gerisinde kalanların öcünün ve kanının sadece düşman öldürdükçe dineceğini şiirde vurgulanmaktadır. Düşman için kâfir, yamyam, hain zulüm eyleyen, alçak gibi ifadelere kullanılmış ve “Yamyam medeniyet” ifadesi şiirde özellikle ön plana çıkarılmıştır. Medeniyetin yamyamlığı, Balkan coğrafyasının kan ile sulanması ve halka yapılan zulümlerle eşleştirilmektedir. Necmeddin Sahir’in kaleme aldığı önce 10 Şubat 1913 tarihinde Tasvir-i Efkâr gazetesinde ve daha sonra Donanma mecmuasında[3] yayımlanan “Nifak” adlı şiirinde, şu ifadelere yer verilir:
Ey cünd-i bekâ şan, yürü!.. Pejmürde o, pür-hûn
Annen ulu yurdunda perişan yatıyorken,
-Ağlar gibi hüsran ile hep bizlere mahzûn
Kurtar onu, hak uğruna zalimler elinden…
Kalbindeki ‘isyan ile pür-şan ve mübeccel
Artık yürü!.. Ecdadının ‘ulvî, şeref-âver
Aç şehir iclâlini koş mağribe yüksel
Zulmün pür-ikbâlini kır… Çünkü sitem-ger
Düşmanları imha ile hep yükseleceksin.
Türkün ulu tarihine sen şan vereceksin (1913a: 3).
Bu şiirde, cephedeki askerlere hazin/acı bir tonla seslenmiştir. I. Balkan Savaşı’nın zorlu gidişatı tüm ülkeyi karanlık bir havaya bürümüştür. Bu hava şiire de yansımış ve şair, cephenin gerisinde kalanlar için perişan, ağlar gibi hüsran, mahzun gibi ifadeler kullanılmıştır. Şiirin son dizesi ayrı yazılarak özellikle vurgulanmak istenmiştir. “Türkün ulu tarihine sen şan vereceksin” ifadesiyle umudun hâlâ kaybedilmediğini ve ülkenin şanını sadece cephedeki askerlerin düşmanla çarpışarak kazandırabileceği vurgulanmıştır.
Cephedeki askerler için Balkan Savaşları yıllarında şiir kaleme alan bir isimde Köprülüzâde Mehmed Fuad’dır. Balkan Savaşları’nın başında Donanma dergisinde yayımlanan “Harb Şarkısı” şiirinde Balkanlar’da vatan toprakları için savaşan askerlere seslenir ve vatan, bayrak ve İslâm için savaşma duygusu, Mehmed Fuad’in şiirinde de ön plana çıkarılır:
Cenk istiyoruz… Bak, yine açtık o hilâli,
Doldurmada tekbirimiz âfâk u cibâli,
Ey mâder-i mâtemzede, terk et bu melâli…
Biz müntakim evlâdınız, âmâde-i şânız
Ey ruh-ı şehidân, size hep fatiha-hanız… (1912: 217).
Necmeddin Sahir’in ilk önce Mart 1913 tarihli Donanma mecmuasında daha sonra Büyük Duygu, Musavver İslâm Salon Mecmuası ve Servet-i Fünûn mecmualarında[4] tekrar yayımladığı “Medeniyet” adlı şiirinde, zulme karşı gelmenin tek yolunun düşmanla mücadele etmekten geçtiğini dizlerinde şöyle dile getirir:
Ezilirken harîm-i hak vatan
Ölüyorken ta uzakta bak bir can.
Kanlı bu girye ile bak şu yerde yatan
Saçı ak pak, zavallı anne vatan:
İnliyorken zavallı ‘âileler
Genç çocuklar, kederli valideler,
Bitsin artık bu kanlı hâileler.
Top, şarapnel, ve, bomba: Mahv-ı beşer..
Bu ne vahşet?. Bu zulme kim dayanır?..
Yeter artık, bu zulme kükre, bağır,
Sende koş, git, cebîn düşmanı kır!
Çünkü ‘asrın unutma: Kanlı ‘asır… (1913b: 589).
Mehmed Âkif’in bu buhranlı yıllarda kaleme aldığı şiirinde ifade ettiği gibi: “Kim bilir hangi şenâatle oyulmuş gözler! / ‘Medeniyet’ denilen vahşete lâ’netler eder,” (Ersoy 2021: 292) şair de bu vahşeti yaratan medeni düşmana karşı bir birlik ve beraberlik duygusu uyandırmak ister. Medeniyetin zulüm, keder, acı getiren bir kavram olduğunu vurgular. Aynı zamanda şair, bu kanlı asrı yaratan medeniyete karşı duran herkesi bu çağın birer kahramanı olarak nitelendirir.
Necmeddin Sahir’in önce Mayıs 1913 tarihli Donanma ve daha sonra Servet-i Fünûn mecmuasında[5] yayımlattığı “Orduya:” adlı şiirde orduya seslenir ve orduyu Türk milletinin hayatı olarak değerlendirir:
Ey ordu sen hayatısın ancak bu milletin
Ezdirmemen hilâlini: En şanlı fıtratın;
Koş, ez cebîn levmini a’dâ-yı dinin
Mahvet ümid ve şevkini kır, kahpe düşmanının..
Bak Türklüğünün vakârını telvîse sa’y eden
-Bir hırs ateşin ile hep kahr ve zulüm eden
Düşmanların cünûdına; ey şanlı ordu sen:
Her lahza bir gırîv ile yurdunda inlesin (1913ç: 701).
Şair, Türklüğün gururunu/onurunu koruyan bir varlık olarak orduyu en şanlı makama laik görür. Bu bağlamda orduya yönelik bir şiir kaleme alan isim de Ali Ekrem’dir. Ali Ekrem’de “Orduya Hitâp!” adlı şiirinde, Sahir gibi cephedeki askerlere seslenir. Fakat Necmeddin Sahir’in şiirinde Türklük vurgusu hâkimken Ali Ekrem’in şiirinde İslâmcılık vurgusu hâkimdir: “Ey asker-i İslâm, ulu dinin gidiyor arş! / Azminde Muhammed sana, Allah sana yoldaş” (1913: 3). Bu bağlamda Necmeddin Sahir’in Türklük vurgusunu şiirlerinde ön plana çıkardığı görülmektedir.
22 Mayıs 1913 tarihli Büyük Duygu mecmuasında yayımlanan Necmeddin Sahir, kaleme aldığı “Kuvvet” adlı şiirde, kuvvetin Türk milletine Tanrı tarafından verildiği ve bu kuvvetle vatanı korumanın önemi dile getirir:
Kuvvet bize bir silah ki Tanrımızdan verilmiş.
O kutla bu mukaddes vatanımız dirilmiş.
Balkanları, yamaçları bu yürekle aşarız,
Biz onunla çalışırız, bu dünyada yaşarız..
Bir demirci çekicini elleriyle kaldırır.
Ezer, döker demirini ona şekil aldırır;
Bir ma’denci yeraltında çevik, gürbüz çalışır
Yaşamak için dar yerde her sızıya alışır.
Kuvvet kardaş, bu olmazsa ne kılınçlar oynaşır,
Ne bir düşman tutsaglanır, ne kolları bağlanır,
Her bir cenkte ne kumandan, ne bir ‘asker uğraşır.
En sonunda bu vatanın yüreciği dağlanır (1913e: 91).
Necmeddin Sahir, kaleme aldığı bu şiirde kuvvetin Türklere Tanrı tarafından verildiği fakat sadece kuvvetin yetmeyeceği vatanı korumak için çalışmanın gerektiğini vurgular. I. Balkan Savaşı’nın sonlarına doğru aldığı bu şiirde Sılan, orduya seslenerek kuvvetin yitirilmemesi gerektiğini aksi takdirde vatanın büyük acılar çekeceğini ifade eder. “Kuvvet” adlı şiirde öne çıkarılan bu Türklük vurgusu Aka Gündüz’ün “İstiklâl Marşı” adlı şiirinde de görülür:
Biz zilletin pençesine girmeyiz,
Fazilettir sermayemiz şanımız;
Yurdumuzu kahpe gibi vermeyiz,
Halis Türk’tür her bir damla kanımız:
Dağ deme! Taş deme! Çık korkma kardaş!
At korkma, yak korkma! Yık korkma kardaş! (1913: 211).
Özetle Necmeddin Sahir şiirlerinde, cephedeki askerlere seslenerek özellikle I. Balkan Savaşı yıllarında yenilgiler yaşayan ordunun tekrar güç kazanması gerektiğini vurgulamış ve ordunun kaybetmesiyle vatanın kaybedilmesi arasında ilişki kurmuştur. Sılan, cephedeki askerlere seslendiği bu şiirlerinde, vatan, İslam, bayrak, anne, aile gibi değerlerin önemini dile getirmiştir.
Cephede Gösterilen Kahramanlıklar
Necmeddin Sahir Sılan, cephede gösterilen kahramanlıklar, cesaret ve kazanılan zaferler hakkında şiirler kaleme almıştır. Bu bağlamda yazdığı ilk şiiri “Hamidiye’nin Zaferi” adını taşımaktadır. Şiirde I. Balkan Savaşı sırasında Çanakkale’yi abluka altına alan Yunan donanmasını aşarak sağladığı başarı ile Hamidiye kahramanı olarak tanınan Rauf Bey’in kahramanlıkları dile getirilir:
Bir gayz ü kin ve kahr ile ejderli gülleler
Yağdırdı nâr-ı gılzeti Garb’ın cebinine,
Doldurdu zehr-i hûnunu çeşm-i mühinine,
Ufkun kızıl bilâdına yükseldi gövdeler…
Artık sema yığın, yığın ateşle mümtelî
Bir belde-i cehennemi bir kanlı göl gibi;
‘Aks eylemiş denizlere ezlâl-i mümtedî
Seylâbeler kefenlenmiş â’dâ-yı zalimi…
Sisler dağıldı, gölgeler açıldı, vehleten
Bir va’z-ı ihtişam ile yükseldi bir hilâl
Garb’ın sema-yı târına pürşân ü bî-zevâl
Teyîd eder bu şanını âtî müebbeden…
(Necmeddin Sahir 1912ç: 478).
Şair, “gölgeler açıldı”, “sisler dağıldı” ve “yükseldi bir hilâl” ifadeleriyle Osmanlı Devleti’nin yeniden yükseleceğini ve Balkan Savaşı’nın getirdiği o sisin ve gölgenin dağılacağını vurgulamaktadır.
Necmeddin Sahir, “Edirne” başlıklı iki farklı şiir kaleme alır ve “Edirne” başlıklı ilk şiirinde Edirne’de yapılan zulüm dile getirir. Eylül 1913 tarihinde Büyük Duygu ve Tan mecmualarında[6] yayımlanmış olan “Edirne” başlığını taşıyan ikinci şiirinde Necmeddin Sahir, Edirne’nin kurtuluşunu şöyle dile getirir:
Zaferle şana mübeddel olunca işte bu cenk:
Yürürdü ordu muhabbetle pür-şeref ve, vakur,
Bir intikam müebbedle müncelî-yi gurur,
O kahbe düşman hôd-gâmî, çiğneyip, ezerek
O şehri sâkıt ‘uzemâya, iftihâr ederek,
Girince şanlı, mukaddes bir ordu müntakimâ,
Çekildi düşman hûn-hâr, kaçtı münhezimen…
Bugün mazhar ve fâik Edirne kalesine,
Şerefli sancağı Türk’ün dikildi işte yine;
Samîm-i ruha nüfûz eyleyip olunca vezân
Bütün dudakları bûs etti ince bir tehlîl,
Okundu sonra cevâmi’de bir du’â celîl… (1913f: 270).
Edirne’nin kurtuluşunu anlatan bu dizelerde, dönemin edeb intikam duygusu ön plana çıkmaktadır. “Şanlı”, “şeref ve vakur”, “mukaddes” ordunun kahramanlıkları dile getirilmiş ve Edirne’nin kurtuluşu “mazhar ve fâik Edirne kalesine / Şerefli sancağı Türk’ün dikildi işte yine” dizeleriyle vurgulanmıştır.
Kısacası Necmeddin Sahir, cephede gösterilen kahramanlıklar hakkında kaleme aldığı şiirlerinde, Türk milletine çöken buhranlı havayı dağıtmak ve ordunun gücünü geri kazandırmak için kazanılan başarıları özellikle dile getirmiştir. Şiirlerde, Türk ordusunun kutsallığı ve şanı dile getirilerek düşmandan intikamın alınması gerektiğinin vurgusu yapılmıştır.
Cephe Gerisindeki Bekleyiş
Necmeddin Sahir, Balkan Savaşları’nı konu edindiği şiirlerinde cephede savaşanların yanı sıra cephe gerisinde kalanların trajedilerini de işlemiştir. Balkan Savaşları’nın yaşandığı yıllarda, ülkenin üzerindeki buhranlı havayı kaldırmak ve birliktelik duygusu aşılamak istemiştir. Bu bağlamda Necmeddin Sahir Osmanlı hanımları için kaleme aldığı “Hilâl-i Ahmer” adlı şiirinde, savaşın sadece cephede verilmediğini bu ulu göreve kadınlarında katılması gerektiğini dile getirir:
Top, bomba, barut.. Kurşun, ateş, gülle yağarken
Osmanlılar elbette geçemez yâr-ı zaferden;
Bî-çarelerin kalbi kanar… Kanlar akarken
Haydi dikelim tonlarını ‘âleme rağmen…
Hep gitti bugün Balkan’a evlad-ı Gazanfer,
Yalçın kayalar dinlemiyor şanlı yiğitler;
Mecrûh düşüyor ülkemizi koruyan asker:
Gel dikelim tonları hemşire beraber… (1912b: 317).
Sılan, askerler cephede ülkemizi korurken kadınların da bu savaş için elinden gelen katkıyı yapması gerektiğini şiirde dile getirerek millî bilinç vurgusu yapar. Şiirde, cephede savaşan askerler için “biçare”, “yalçın kayalar”, “şanlı yiğitler”, “ülkemizi korurken mecruh düşen asker” gibi ifadeler kullanılmıştır. Bu ifadelerle cephede savaşan askerlerin hem kahramanlığı, cesareti ve acizliği vurgulanır. Nezihe Muhlis’in Osmanları kızları için yazdığı “Yurdumuzun Kızlarına” adlı şiirinde de ulu amaç için cephede savaşan askerlerin imdadına yetişmenin kutsal bir görev olduğunu ifade eder:
Zalim gaddar Bulgarların hançerinin ucuyla
Yaralandı vatan ana, imdadına yetişmek
Yarasını sarıp onun feryadına ses vermek
Kızların en mukaddes, en mübeccel borcudur…(1912: 355).
Savaşın Acı Yüzü
Rumeli Türklerine yapılan baskı ve zulümler Balkan Savaşları sonucunda ordunun çekilmesiyle uç noktaya ulaşmıştır. Bu baskı, zulüm ve katliamlar şairler ve yazarlar tarafından işlenmiştir. Necmeddin Sahir, Balkan Savaşları sırasında yaşan acı kayıpları, katliamları, çekilen zulümleri kısacası Balkan Türklerin yaşadığı acı tabloyu yansıtan şiirler kaleme almıştır. Bu bağlamda Necmeddin Sahir’in kaleme aldığı, Donanma mecmuasında yayımlanan “Edirne” adlı şiirinde Balkan Savaşı’nın bıraktığı acı tablo şöyle tasvir edilmektedir:
Fakat bu sukûtla inliyor târîh,
Sukûta başladı gökten pür-i’tilâ merîh.
Ezildi taşların altında bak okum necîb,
Dikildi ma’bed-i İslâm’a işte: Kanlı salîb..
Meriç ile Arda bugün sanki bir bahîre-i hûn,
İçinde bin yığın ecsâd boğuldu şehka-füzûn.
Sımâh-ı milleti tahriş ederdi bir nâkus,
Zavallı bakireler şimdi işte bir nâmûs.. (1913c: 652).
Şiirde Edirne üzerinden aslında, Balkan Savaşları sırasında harap olan tüm şehirlerin ve zulüm gören tüm Rumeli halkının acı tablosu yansıtılmaktadır. Meriç ve Arda, kanlı binlerce cesetlerin boğuldu çığlık nehirlerine benzetilmiştir. Mabetler yıkılmış, halkın namusu ayaklar altına serilmiştir. Türk milletinin tarihi sükûtla inlemekte ve İslam mabedinde duyulan çan sesleri milletin kulağını tahriş etmektedir.
Balkan Savaşları’nda yapılan zulümleri işlediği, Sebîlürreşâd’da 10 Nisan 1913’te yayımlanan şiirinde Âkif, Allah’a Rumeli’deki zulmün, sefaletin ve felaketin nedeni sorar:
Solsun mu o parlak yüzü Kur’ân-ı Hakîm’in?
İslâm ayakaltında sürünsün mü nihâyet?
Yârab, bu ne hüsrândır, ilâhî, bu ne zillet?
Mazlûmu nedir ezmede, ezdirmede ma’nâ?
Zâlimleri adlin, hani, öldürmedi hâlâ! (Ersoy 2021: 304).
Necmeddin Sahir’in savaşın acı yüzünü yansıttığı bir diğer şiiri de “Yakarış” başlığını taşır. Yakarış adlı bu şiirde Mehmed Âkif’in izlerine rastlanılır. Necmeddin Sahir’in Türk Duygusu daha sonra Tan mecmuasında[7] yeniden yayımlanan “Yakarış” adlı şiirinde Rumeli’deki zulüm karşısında, Allah’a dua eden bir ihtiyarı konu edinir:
Yüce gökte gezinirken kanlı bir sis, kan, duman;
İşittim ki uzaklarda türbesinde uyuyan
Kaanımın livâsını harap etmiş alçaklar,
Çiğnemişler hep yurdumu kanla dolmuş topraklar…
Kardaşımı Rumeli’de boğazlamış canavar;
Kâtil, düşman nâmûsumu lekelemiş… Bu ne âr?
Koç oğullar hepsi gitmiş yurdum için Balkan’a
Lakin ben bir ihtiyarım dize geldim bak sana:
Bu ölüler dünyasında el açarak inlerken,
-Bugün artık yüreğimle sana niyâz ederken
Yakarış budur işte ey sevgili yalavaç!
Şu gözümü yalazayan pırıl, pırıl altın taç
Bayrağımın al kanıyla hep boyansın, kan olsun
O, salibin çirkin adı bu küreden yok olsun (1913d: 14).
Rumeli’de yapılan yıkım ve zulüm, ilk iki dizede işlenmiştir. Sonraki dizelerde Rumeli’de yapılan zulüm karşısında Allah’a sığınan bir ihtiyarın duasına yer verilmektedir.
Necmeddin Sahir, Balkan Savaşları sırasında halka yapılan zulmü ve savaşın feci şartlarını şiirlerinde konu edinerek savaşın acı yüzünü ölümsüzleştirmiştir. Savaşın Rumeli’de bıraktığı acı tabloyu şiirlerinde tasvir ederek, Türk milletinin yaşadığı buhranlı yılların hafızasına katkı sağlamıştır.
SONUÇ
Balkan Savaşları, ardında acı ve yıkım bırakmış binlerce asker ve sivil halkın ölümüyle sonuçlanmıştır. Balkan Türkleri savaşın sürdüğü bir yıl içinde zulüm görmüş, sefalet içinde bırakılmış ve göçe zorlanmıştır. Türk milletini derinden etkileyen savaş, Türk edebiyatına yansımış ve Balkan Savaşları ile ilgili hikâyeler, tiyatrolar ve şiirler vb. eserler kaleme alınmıştır. Dönemin dergilerini ve gazetelerini incelediğimizde Balkan Savaşları’nın basında kapladığı yeri görmek mümkündür. Ziya Gökalp, Mehmet Âkif, Halid Fahri ve Rıza Tevfik gibi birçok şair bu dönemde kaleme aldığı şiirlerinde Balkan Savaşları’nı konu edinmiştir. 15 Şubat 1912 tarihli Rübâb mecmuasıyla birlikte dönemin gazete ve mecmualarında eser vermeye başlayan, 1896 tarihinde Edirne vilayetine bağlı eski adıyla Kırkkilise yeni ismiyle Kırklareli’de dünyaya gelen ve 1992’de İstanbul’da vefat eden Necmeddin Sahir Sılan, Balkan Savaşları’nı şiirlerinde konu edinmiş bir diğer isim olarak karşımıza çıkmaktadır. Balkan Savaşları yıllarında İstanbul’da Tercüman-ı Hakikat gazetesinde çalışan Necmeddin Sahir, Balkan Savaşları’na yakından tanıklık etmiştir. Necmeddin Sahir’in Balkan Savaşları’na yakından tanıklık etmesi şiirlerine dönemin ruhunun sinmesine sebep olmuştur.
Bu bağlamda Balkan Savaşları’nın yansımalarını Necmeddin Sahir’in 1912-1913 yılları arasında, Tasvir-i Efkâr gazetesinde ve Donanma, Türk Duygusu, Büyük Duygu, Tan mecmularında yayımlanan şiirlerinde, görmek mümkündür.
Sonuç olarak, Necmeddin Sahir’in Balkan Savaşları yıllarında kaleme aldığı şiirlerinde, cephedeki yapılan kahramanlıkları, cephe gerisinde kalanları ve savaşın acı yüzünü konu edinmiştir. Necmeddin Sahir, cephe gerisinde kalanlar için yazdığı şiirinde, birlik beraberlik vurgusu yaparak savaşın sadece cephede sürmediğini dile getirmiştir. Ordunun aldığı yenilgilerden ve Rumeli’de kaybedilen topraklardan dolayı cephede gösterilen kahramanlıklar hakkında sadece iki şiir (“Hamidiye’nin Zaferi” ve “Edirne”) kaleme alabilmiştir. Özellikle Osmanlı Devleti’nin eski başkenti olan Edirne için iki ayrı şiir kaleme almıştır. Necmeddin Sahir, Edirne’nin Osmanlı toprağına yeniden katılmasını coşkuyla karşılamış ve şiirinde ölen askerlerin ve halkın intikamının alındığını dile getirmiştir. Vatanı korumanın önemi, cesaret, kahramanlık, intikam gibi değerleri şiirlerinde sıklıkla dile getirmiştir. Balkan Savaşları sırasında Rumeli Türklerine yapılan zulmü, harap olmuş şehirleri ve insanları tasvir ederek Balkan Savaşları’nı kaleme aldığı şiirleriyle ölümsüzleştirmiştir. Necmeddin Sahir, kaleme aldığı şiirleriyle ardında derin acılar, yaralar bırakmış, salgın hastalıklar, savaşlar nedeniyle yaşamını yitirmiş, esir düşmüş ve göç etmeye zorlanmış Rumeli topraklarında yaşayan Türklerin sesi olmuştur. Kısacası Necmeddin Sahir, 1912-1913 yıllarında kaleme aldığı şiirleriyle Türk milleti üzerinde derin izler ve yaralar bırakan Balkan Savaşları’nda, Rumeli topraklarının yaşadığı trajediyi dile getirmiş ve bu trajedinin sadece Türk milletinin birlik olarak aşabileceğini vurgulamıştır.
KAYNAKLAR
(10 Kânunusani 1930). “Üsküdar Tramvayları Müdüriyeti”, Cumhuriyet 2039, s.2.
(30 Teşrinievvel 1933). “İstiklâl Madalyası Tevzii”, Cumhuriyet 3407, s.8.
(25 Mart 1939). “Meb’us Namzed Listesi”, Cumhuriyet 5338, s.8.
(24 Ağustos 1992). “Sılan Toprağa Verildi”, Milliyet, s.16.
Aka Gündüz (23 Ekim 1913). “İstiklâl Marşı”, Halka Doğru 27, s.211.
Ali Ekrem (16 Şubat 1913). “Orduya Hitâp!”, Tanin 1500, s.3.
Atalay, Besim (4 Mart 1932). “Dil Meseleleri: Lügât Münakaşası”, Cumhuriyet 2811, s.4.
Çonoğlu, Salim (2007).Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde Ölüm 1920-1950. Akçağ Yayınları.
Demirhan, Sait Pertev (2012). Balkan Savaşı’nda Büyük Genel Karargâh. Çev. Sema Demirtaş, Alfa Yayınları.
Duman, Haluk Harun (2005). Balkanlara Veda –Basın ve Edebiyatta Balkan Savaşı (1912-1913). Duyap Yayıncılık.
Ercilasun, Bilge (2020). Bir Vatan Kaybettiler Balkanların Fethi ve Kaybını Ele Alan Romanlar Üzerinde Bir İnceleme. Ötüken Neşriyat.
Ersoy, Mehmet Âkif (2021). Safahat. Haz. Salim Çonoğlu, Ötüken Neşriyat.
Günay, Ş. Şenal (2007). Türk Parlamento Tarihi TBMM VI. Dönem (3 Nisan 1939 – 15 Ocak 1943). V. Cilt VI. Dönem Milletvekillerinin Özgeçmişleri. Türkiye Büyük Millet Meclisi Vakıf Yayınları.
Halaçoğlu, Ahmet (1995). Balkan Harbi Sırasında Rumeli’den Türk Göçleri (1912-1913). Türk Tarih Kurumu.
Hayta, Necdet ve Birbudak, Togay Seçkin (2010). Balkan Savaşları’nda Edirne. Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları.
Kanter, Muhammet Fatih (2017). Milli Edebiyat Dönemi Türk Şiirinde Benlik Algısı ve Kimlik Kurgusu. Kitabevi.
Kocatürk, Utkan (2005). “Atatürk’ün Güvenini Kazanmış Bir İnsan Birinci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi Tahrirat ve Evrak Kalemi Müdürü Necmettin Sahir Sılan”, Atatürk Çizgisinde Geçmişten Geleceğe Atatürk Ve Yakın Tarihimize İlişkin Görüşmeler Araştırmalar Belgeler, Semih Ofset, s. 86-101.
Köprülüzâde Mehmed Fuad (Eylül 1912). “Harb Şarkısı”, Donanma 31, s.317.
Nezihe Muhlis (Ekim 1912). “Yurdumuzun Kızları”, Donanma 32, s.354- 355.
Şapolyo, Enver Behnan (1967). Mustafa Kemal Paşa ve Millî Mücadelenin İç Âlemi. İnkılâp ve Aka Kitabevleri.
T. Z. (1914). Nevsâl-ı Millî. Artin Asaduryan ve Mahdumları Matbaası.
Necmeddin Sahir Sılan’a Ait Eserlerin Kaynakçası
(24 Ekim 1913). “Bir Esirimizin Defter-i Hatıratı”, Tercüman-ı Hakikat 11689, s.3.
(17 Kasım 1918). “Mustafa Kemal Paşa’nın Beyanatı”, Zaman 222, s.2.
Necmeddin Sahir (15 Şubat 1912a). “Kotram”, Rübâb 2, s.14.
Necmeddin Sahir (Eylül 1912b). “Hilâl-i Ahmer”, Donanma 31, s.317.
Necmeddin Sahir (Ekim 1912c). “Son Dua”, Donanma 32, s.354-355.
Necmeddin Sahir (Aralık 1912ç -Ocak 1913). “Hamidiye’nin Zaferine”, Donanma 34-35, s.478.
Necmeddin Sahir (10 Şubat 1913a). “Nifak”, Tasvir-i Efkâr 663, s. 3.
Necmeddin Sahir (Mart 1913b). “Medeniyet”, Donanma 37, s. 589.
Necmeddin Sahir (Nisan 1913c). “Edirne”, Donanma 38, s. 652.
Necmeddin Sahir (Mayıs 1913ç). “Orduya”, Donanma 39, s. 701.
Necmeddin Sahir (8 Mayıs 1913d). “Yakarış”, Türk Duygusu 1, s. 14.
Necmeddin Sahir (22 Mayıs 1913e). “Kuvvet”, Büyük Duygu 6, s. 91.
Necmeddin Sahir (3 Eylül 1913f). “Edirne”, Büyük Duygu 16, s. 270.
Necmeddin Sahir (1916). İslam Düşmanları Bir Esirimizin Defter-i Hatıratından. Bab-ı ‘Ali Karşısında Yeni Turan Matbaası.
Sılan, Necmeddin Sahir (Mart 1966a). “Necmeddin Sahir Sılan’ın Hatırları: Buhran Günlerinde İmanlı Bir Genç”, Tarih Konuşuyor 26, s. 2176-2182.
Necmeddin Sahir (Nisan 1966b). “Necmeddin Sahir Sılan’ın Hatırları: Milli Mücadele, Cumhuriyet Yılları, Serbest Fıkra ve 1965’e Kadar”, Tarih Konuşuyor 27, s. 2236-2242.
Necmeddin Sahir (2004). İlk Meclis Anketi Birinci Dönem TBMM Üyelerinin Gelecekten Bekledikleri. Haz. Cihangir Gündoğdu, TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu.