Giriş
Sultan I. Murad’ın vefatı ve ardından vasiyeti üzerine Bayezid’in tahta çıkarılması, şehzade Yâkub’un ise idam haberi Anadolu coğrafyasında Osmanlı’ya tâbi olan beyliklerin isyan hareketine kalkışmalarına ve Karamanoğlu’nun etrafında toplanmalarına neden oldu (Yinanç 1970: 369- 392). Emecen’e göre bu durum karşısında Bayezid, Anadolu coğrafyasının tamamında kendi hakimiyetini sağlama ve doğrudan merkeze tâbi bir idare tarzı kurma siyaseti izledi (Emecen 2021: 141). Anadolu’ya geçerek 1389- 1390’da Alaşehir’i zaptetti ve Batı Anadolu’da hüküm süren beylikleri; Aydın, Germiyan, Hamîd, Menteşe ve Saruhan’ı idaresi altına aldı. Ardından Mayıs 1390’da Karamanoğlu Beyliği’ne karşı harekete geçerek Beyşehir’i ele geçirdi (İnalcık 1992: 232). Karamanoğlu Alâeddin Bey’in elçi göndererek barış istemesi üzerine Beyşehir’e bağlı Köşkbükü köyünün batısındaki topraklar Osmanlı’ya bırakılmak kaydıyla 1391 yılında barış tesis edildi (Sümer 2001: 457).
1391’in baharından 1394’ün yazına kadar beyliklere yönelik yapılan harekatlarda Bizans imparatorunun oğlu Manuel (Palaiologos) de Bayezid’in safında yer almıştı. Osmanlı’nın Candaroğulları’na karşı harekatını Kadı Burhaneddin’e karşı verilen mücadelesi takip etti. Kadı Burhaneddin’in hakimiyet alanındaki yerlerin ele geçirilmesi Osmanlı’nın Anadolu’nun iç kesimlerinde ve doğusunda yayılmalarının ana dayanak noktasını teşkil etti. Elbistan-Malatya istikametine doğru ilerleme sağlandı ve böylece Anadolu’nun önemli bir kısmı Osmanlı hakimiyetine girdi (Emecen 2021: 142). Bayezid zaptettiği yerlere idare memurları ya da beyler atadı (Dukas 1956: 9).
Timur’un Selçuklular ve İlhanlılar’ın mirasçısı olmak iddiasıyla Anadolu coğrafyasında hakimiyet kurmak istemesi ve Yıldırım Bayezid’in ise Selçuklular’ın varisi olma gayesi doğrultusunda Anadolu’da siyasal birliği sağlama düşüncesi zaman içerisinde bu iki hükümdarın karşı karşıya gelmelerini kaçınılmaz kıldı. Nihayetinde Bayezid ile Timur, 28 Temmuz 1402 tarihinde Ankara dolaylarındaki Çubuk Ovası’nda karşı karşıya geldiler. Bayezid’in Ankara Savaşı’nı kaybetmesi üzerine gerek Osmanlı şehzadeleri gerekse eski topraklarına yeniden erişen Anadolu beyleri Timur’un hakimiyetini tanıdı ve Osmanlı’da Fetret Devri/Dönemi olarak adlandırılan bir kargaşa dönemi başladı (İnalcık 2010: 116; Emecen 2014: 69; Emecen 2019: 93).
Yıldırım Bayezid dönemi Anadolu’da birliğin sağlanmaya çalışıldığı bir dönem ve bilhassa bürokratik, mali ve askeri alanlarda yapılan hamleler ile ilk imparatorluk denemesi olarak kabul görmektedir (Emecen 2014: 69). Bu dönemde; cami, zaviye, han ve köprü gibi pek çok yapının vücuda getirilmesi ise seri hamlelerin yalnızca bürokratik, mali ve askeri alanlarla sınırlı kalmadığını aynı zamanda mimari alanında da kendini gösterdiğini ortaya koymaktadır. İnşa edilen çeşitli yapılarda Haçlı Devletleri’nin mimari anlayışı çerçevesinde Gotik üslubun etkisinin gözlemlenmesi de bu etkinin menşeinin ne olduğu ve yayılışının nasıl gerçekleştiği gibi soruları gündeme getirmektedir. Burada başrolün şüphesiz sanatkârlara ait olduğunun altını çizmek gerekir. Tanman’a göre bu durum, o dönemde Batı Anadolu beyliklerinin Osmanlı idaresine alınmasıyla birlikte buradan gelen/ getirtilen ustalar ya da Osmanlı’nın Batı ile olan ilişkileriyle (ticaret vb.) açıklanabilir (Tanman 2005: 222).
Yıldırım Bayezid döneminin yapılarından Bergama Ulu (Yıldırım) Camii (1398-1399), Ankara Savaşı’ndan henüz birkaç yıl önce inşa edilmiştir. Timur’un savaş sonrasında birkaç gün Bergama’da kaldığı bilinmektedir. Caminin o günlerde/dönemde tahrip edilip edilmediği konusunda literatürde herhangi bir bulguya rastlanmamıştır. Bergama Ulu Camii, Anadolu’da Haçlı Devletleri’ndeki mimari anlayışın etkilerinin izlenebilmesi açısından önemli bir örnektir.
Bergama Ulu Camii’nin günümüze ulaşmış olması bilhassa mimari açıdan değerlendirilebilmesine olanak sağlamış, yapıya yer veren ve/veya müstakil bir şekilde ele alan çalışmalar ise daha çok 1960’lı yıllardan sonra kaleme alınmıştır. Bu bağlamda Osmanlı dönemi yapıları içerisinde Bergama Ulu Camii’ni de ele alan başlıca çalışmalar arasında; Ekrem Hakkı Ayverdi’nin “İstanbul Mi’mârî Çağının Menşe’i Osmanlı Mi’mârîsinin İlk Devri 630- 805 (1230-1402)”, Bozkurt Ersoy’un “Bergama Camii ve Mescitleri” ve Yıldıray Özbek’in “Osmanlı Beyliği Mimarisinde Taş Süsleme (1300- 1453)” başlıklı eserleri öne çıkmaktadır. Bunların yanı sıra Bozkurt Ersoy’un “Bergama Ulu Camii” başlıklı makalesi camiyi müstakil olarak ve ayrıntılı bir biçimde incelemekte, M. Baha Tanman’ın “14. ve 15. Yüzyılların Anadolu Türk Mimarlığında Gotik Etkiler” ve Machiel Kiel’ın “Cross-Cultural Contacts in 14th Century Anatolia Gothic Influences of the Architecture of the Turcoman Principalities of Western and Central Anatolia (Examples from Antalya, Bergama, İstanoz, Niğde and Peçin)” başlıklı makaleleri de camiyi bilhassa etki açısından inceleyerek bunun Gotik etki olduğunun altını çizmektedir. Özbek ve Kiel ayrıca bu etkinin Beçin Ahmed Gazi Medresesi ile bağlantılı olduğunu ifade etmiştir.
Bu çalışmanın başlıca amacı; Bergama Ulu Camii’nin taç kapısında Kıbrıs Krallığı ve St. Jean Şövalyeleri gibi Haçlı devletlerinin mimarisinden kaynaklı olarak gözlemlenen üslubun Beçin Ahmed Gazi Medresesi’nin inşasından daha öncesine dayanan başka mimari yapılarla da bağlantılı olduğunu örneklerle ortaya koyabilmektir. Araştırma kapsamında literatür taraması, saha araştırması ve fotoğraflama yöntemleri kullanılmıştır. Akdeniz’deki Haçlı devletlerinin önemli merkezleri arasında yer alan Rodos ve Kıbrıs adalarında saha araştırması gerçekleştirilmiştir.
BERGAMA ULU CAMİİ’NİN PLAN VE MİMARİ ÖZELLİKLERİ
Bergama Ulu Camii’nin kuzey cephesindeki taç kapısında yer alan inşa kitabesine göre Yıldırım Bayezid tarafından H. 801 (M. 1398-1399) yılında yaptırılmıştır (Fotoğraf 1a-1b). Kitabe metninin Türkçe okunuşu aşağıdaki gibidir (van Berchem 1912: 8; Ayverdi 1966: 377; Tüfekçioğlu 2001: 86):
1- Enşee hâze’l-mescide’ş-şerîfe el-câmi‘a
2-‘latîfe sultânu’s-selâtini’l-a‘zam emîru’l-ümerâi’l-‘Arabî
3- ve’l-‘acem nâsiru’l-guzâti ve’l-mücâhidîn Bayezid Han bin Murad Han halleda’llâhü mülkehû fî târîhi seneti ihdâ ve semânimie.[1]
Dikdörtgen planlı cami, derinlemesine gelişen üç sahından meydana gelmektedir. Dokuz birimli olarak tasarlanan yapının mihrap aksındaki sahınları sekizgen kasnaklar üstündeki kubbe, yan sahınları ise beşik tonoz ile örtülüdür. Farklı boyutlardaki kahverengi/bej renkli kesme taş ve yer yer devşirme malzeme kullanılarak inşa edilen dikdörtgen kütleli yapının kuzey ve güney cepheleri üçgen alınlık biçiminde sonlanmıştır (Ersoy 1988: 60; Ersoy 1989: 9; Özbek 2002: 171) (Fotoğraf 2) (Çizim 1).
Yapının görünümü ve plan şeması, burayı 1832’de ziyaret eden Charles Texier’in burayı Justinianus döneminden önce yapılmış bir Bizans kilisesi olarak tarif etmesinde etkili olmuştur. Texier, yapının camiye sonradan dönüştürüldüğünden ve eski Ayasofya ismiyle anıldığından bahsetmiştir. Bunun yanı sıra, kesme taşla inşa edildiği ve iki kubbeyle örtülü olduğu bilgisine yer vermiştir. İnşa tarihini belirleyebilmek için yapı üzerinde kitabe, süsleme gibi detayların olmadığına da vurgu yapmıştır. (Texier 2002: 381). Ekrem Hakkı Ayverdi, eski Bergama Müzesi Müdürü Osman Bayatlı’dan naklettiği bilgilerden hareketle bu durumun yapının o tarihte metruk durumda olmasından kaynaklandığını belirtmiştir.[2]
Bergama Ulu Camii’ndeki derinlemesine gelişen plan şeması, 12. yüzyılın sonlarından itibaren Anadolu’daki çeşitli yapılarda görülmektedir.[3] Öyle ki, bu plan tipi İlhanlılar’a ait Niğde Sungur Bey Camii (1316-1335), Aydınoğlu Beyliği’ne ait Birgi Ulu Camii (1313) ve Menteşeoğlu Beyliği’ne ait Milas Ulu Camii (1378) gibi Beylikler Dönemi’ne ait yapılarda da uygulama alanı bulmuştur (Öney 2007: 11-12). Erken Osmanlı Mimarisi’nde ise “yeni” olarak nitelendirilebilecek bu plan şemasının kullanımında; Bergama Ulu Camii, Balıkesir Yıldırım Camii ve Filibe Murad Hüdavendigar Camii’ni ön plana çıkartmak gerekmektedir.
Yıldırım Bayezid’in saltanat dönemine (1389-1402) tarihlendirilen Balıkesir Yıldırım Camii (Ayverdi 1966: 368; Tanman 2005: 219), gerek plan şeması ve gerekse Gotik üsluba atıf yapan taç kapısıyla Bergama Ulu Camii’ni hatırlatmaktadır. Söz konusu iki yapıdaki mimari bu benzerlikler, yapının Bergama Ulu Camii ile aynı dönemlerde inşa edilmiş olabileceği ihtimalini kuvvetlendirmektedir.
Filibe Hüdavendigar Camii’nin hariminin dokuz bölüme ayrılmış kurgusu (Özer 2008: 53) tasarım açısından Bergama Ulu Camii’ne oldukça benzemektedir. Bu iki cami derinlemesine gelişen üç sahından oluşan plana sahiptir ve bu yapıların mihrap aksındaki sahınları kubbeyle taçlandırılmıştır. Yan sahınlar ise Bergama Ulu Camii’nde beşik tonoz, Filibe Murad Hüdavendigar Camii’nde ise çapraz tonoz ile örtülüdür. Filibe Hüdavendigar Camii’nin inşa tarihi hakkında kesin bir tarihlendirme olmamakla birlikte farklı görüşler söz konusudur. Evliya Çelebi yapının Sultan I. Murad dönemine ait olduğundan bahsederken Machiel Kiel ise Sultan II. Murad tarafından 1425 yılı civarında inşa ettirildiğini belirtmektedir (Eyice 1998: 287; Kiel 1996: 80). Yapının Bergama Ulu Camii ile plan şeması açısından benzerliği ve cephe düzenlemeleri Kiel’ın görüşünü destekler niteliktedir.
Yıldırım Bayezid’in Anadolu Beylikleri’ne yapmış olduğu seferler aynı zamanda Osmanlı Mimarisi için yeni sayılabilecek etkilerin görülmesinde aracı bir rol oynamıştır. Fetihler sonrasında inşa edilen Bergama Ulu Camii ve Balıkesir Yıldırım Camii’nin Osmanlı’daki derinlemesine gelişen planlı camilerin ilk örnekleri arasında yer alması iki hususu akla getirmektedir. Bunlardan ilki, Osmanlı’nın fethettiği bölgelerdeki derinlemesine yönelik planlı camilerden etkilenip inşa ettiği yapılara bu planı taşımasıdır. İkinci husus ise bahsi geçen camilerin inşasında görev alan sanatkârların/ustaların aşina oldukları plan şemasını uygulamış olmasıdır.
Bergama Ulu Camii’nin plan şemasının yanı sıra, taç kapısı da inşa edildiği dönemdeki Osmanlı Mimarisi için “yeni bir deneme olarak” nitelendirilebilir. Yapının kuzey cephesindeki taç kapısı, cephe düzenlemelerinin odak noktası olup silmelerle çerçeve içine alınmış çökertme içindedir. Çökertmenin üst kısmında da üç parça devşirme Marmara Adası mermerinden[4] yapılmış bir örgü vardır. Taç kapı kemeri, Gotik üslubun karakteristik özelliklerinden biri olan kademeli olarak yapılmış profilli sivri kemer şeklinde tasarlanmıştır. Çok merkezli bu sivri kemerin üzengi noktalarına yaprak motifi işlenmiştir. Kemer alınlığında ise profillerle çerçeve içine alınmış kitabelik bölümü yer almaktadır (Fotoğraf 3a-3b).
Kitabelik bölümünün alt kısmında yer alan atkı taşının üzerinde ters-düz olarak işlenen palmetler ve çifte düğüm motifi olmak üzere iki farklı bordür bulunmaktadır. Giriş açıklığı basık kemerlidir ve bu basık kemerin iki yanında beş sıra mukarnastan oluşan konsollar vardır. Taç kapıda iki farklı malzeme kullanımı söz konusudur. Taç kapı çerçevesi ve kemeri, yapının cephelerinde olduğu gibi kahverengi/bej renkli kesme taştan yapılmıştır. Kitabelik, atkı taşı ve giriş açıklığı sövesinde ise Marmara Adası mermeri kullanılmıştır.
Özbek ve Kiel’e göre Bergama Ulu Camii’nin taç kapısında görülen Gotik üsluptaki kemer tasarımı, Beçin Ahmed Gazi Medresesi ile benzer anlayışta ele alınmıştır (Özbek 2002: 173; Kiel 2006: 73). Buna ek olarak Kiel, caminin mihraba dik üç sahından oluşan plan şemasından dolayı Niğde Sungur Bey Camii ile bağlantı kurmuş ve yapıda Gotik üslubun görülmesinde Venedik hakimiyetindeki Midilli’den gelen taş ustalarının etkili olduğunu ileri sürmüştür (Kiel 2006: 73).
Ekrem Hakkı Ayverdi ise Bergama Ulu Camii’nin mimarisini tasarım açısından eleştirerek, yapının mimari üslubunu, pseudo-gothique (sahte/ yalancı Gotik) olarak nitelendirmiştir. Ayverdi bu durumu şu sözlerle ifade etmiştir:
“…Bu vasıflarıyla, san‘at târîhi sahasında kalem oynatanlar için, kronolojide mühim bir mevkı‘ı olması lâzım gelir. Fekat, yukarıda anlattığımız gibi, yan cenahların içden karanlık ve kasvetli olması ve asıl, dışdan düz çatılı yapılması ve frontonlarla bitmesi, bu koca eseri istikbâl için verimsiz ve semeresiz kılmağa kâfi gelmişdir. Bunu meydana getirenler her hâlde tatlı ümidlere kapılmışlardı; belki de yeni buluşlar yapmak iddi‘âsında idiler. Fekat netîcede bu sahîfenin bir daha açılmamak üzere kapandığını gördüler. O gotik, daha doğrusu pseudo-gothique, kapı da bir daha eş bulamadı. Bu da gösteriyor ki yalnız inşâî madde ve ‘unsurların mukayesesiyle iktifa eden san‘at târîhi peşînen hayâtiyetsiz olmağa mahkumdur. San‘at tetkıykı, her nevi‘ binânın taşımak zarûretinde olduğu ifâdesini, ma‘nâsını sezmeğe ve belirtmeğe mecbûrdur…” (Ayverdi 1966: 377-378 ).
Yapıdaki sözü edilen Gotik üslubu tarihsel süreç bağlamında açıklığa kavuşturmak gerekir. 14. yüzyılda Batı Anadolu’nun çevresini tanımlamada 4. Haçlı Seferi önem arz etmektedir. Haçlılar bu sefer sonrasında İstanbul’da yarım yüzyıldan fazla hüküm sürecek Latin İmparatorluğu’nu ve bunun yanı sıra Akdeniz çevresinde Arkhipelagos, Atina ve Kandiye gibi dükalıklar kurmuşlardır (Lognon 1969: 248).[5] Bu dükalıklardan farklı olarak Kıbrıs’ta Kıbrıs Krallığı ve Rodos’ta St. Jean Şövalyeleri, Haçlılar’ın Akdeniz’deki gücünü pekiştirmiş ve Haçlılar hüküm sürdükleri yerlere kendilerine özgü mimari üslubu da taşımışlardır. Bu mimari üslup, Romanesk ve Gotik’in ön planda tutulduğu bunun yanı sıra Haçlı nüfuzunun olduğu bölgelerdeki yerel üsluplardan izler taşıyan eklektik bir anlayış olarak da nitelendirilebilir (Pringle 1999: 155-156).
Akdeniz’de Haçlı nüfuzunun olduğu bölgeler arasında Rodos ve Kıbrıs ön plana çıkmaktadır. Bu adaların Anadolu’ya coğrafi açıdan yakınlığı göz önüne alındığında, Kıbrıs Krallığı ile St. Jean Şövalyeleri’nin tarihsel süreç içerisinde Anadolu’daki devletlerle çeşitli münasebetlerinin (savaş, ticaret vb.) bu mimari anlayışın yayılmasında aracı bir rol oynadığını düşünmekteyiz.[6] Dolayısıyla, bilhassa 14. ve 15. yüzyıllarda Anadolu’da inşa edilen bazı yapılarda bu devletlerin mimarilerinin etkisinden söz edilebilir.[7]
Çalışmanın odak noktası olan Bergama Ulu Camii’nin taç kapısındaki Gotik üsluptaki kademeli olarak ele alınmış profilli sivri kemerler, Menteşe Beyliği’ne ait 1375 yılında inşa edilen Beçin Ahmed Gazi Medresesi ile benzer kurguya sahiptir. Şunu da belirtmek gerekir ki, Bergama Ulu Camii’nin taç kapısı çok merkezli bir kemerden oluşmaktadır ve tasarım açısından Ahmed Gazi Medresesi’ndeki kemerin daha gelişmiş halidir. Söz konusu bu kemerlere etki eden üslubu anlamlandırmak için Rodos ve Kıbrıs’ta yer alan yapılarla ilişki kurulması gerekmektedir.
Beçin Ahmed Gazi Medresesi’nin taç kapısındaki giriş açıklığını çevreleyen kademelenmiş profilli sivri kemerler; uygulama biçimi açısından Lefkoşa St. Sophia Katedrali (Selimiye Camii) (1209), Magosa St. Nicholas Katedrali (Lala Mustafa Paşa Camii) (1328) ve Rodos Büyük Üstadlar Sarayı (14. yüzyıl) girişlerinin adeta tekrarıdır (Fotoğraf: 4a-4b-4c). Bergama Ulu Camii’nin taç kapısında yer alan çok merkezli sivri kemer ise Bellapais Manastır Kilisesi (13. yüzyıl) girişindeki kemerin benzeridir. Bununla birlikte taç kapının kademelenmiş profilli kemer formu; Magosa St. Anne Kilisesi (14. yüzyıl) ile Magosa St. Paul ve St. Peter Kilisesi (Buğday Camii) (14. yüzyıl) başta olmak üzere Kıbrıs’ta pek çok yapıda görülmektedir (Fotoğraf 5a-5b-5c-5d).
Bergama Ulu Camii’nin taç kapısındaki mimari üslubu etraflı bir şekilde yorumlamak için Beçin Ahmed Gazi Medresesi’nin mimarisine değinmek gerekir. Medresenin taç kapısı dışında, cephe düzenlemelerindeki farklı unsurlarda da Gotik üslup takip edilebilir. Yapıdaki bu üslup, Menteşe Beyliği’nin Akdeniz’deki ticari ilişkileri ile açıklanmakta ve medresenin inşasında Rodos ve/veya Kıbrıs’tan gelen sanatkârların/taş ustalarının çalışmış olduğu düşünülmektedir (Tanman 2005: 221; Arel 2014: 60). Bergama Ulu Camii’ndeki taç kapı tasarımında, Kiel’ın bahsettiği Midilli’den gelen taş ustalarından ziyade, Beçin Ahmed Gazi Medresesi’nin inşasında görev almış taş ustaları/sanatkârların çalışmış olabileceği ihtimali üzerinde durulmalıdır.8 Haçlı devletlerindeki mimariye aşina bu sanatkârların Yıldırım Bayezid’in fetih hareketinden sonra Menteşe Beyliği topraklarından gelmiş olması muhtemeldir. Şunu da belirtmek gerekir ki, Beçin Ahmed Gazi Medresesi ve Bergama Ulu Camii arasında yaklaşık yirmi beş senelik bir zaman dilimi vardır. Bu durum, söz konusu sanatkârlara ait bir atölyenin varlığını desteklemektedir.[9] Bu atölyenin ustaları/sanatkârları taş işçiliğinin yanı sıra aşina oldukları plan şemasını Bergama Ulu Camii’ne uygulamış olabilirler.[10] Öte yandan, bu atölyenin yalnızca taş işçiliğinden sorumlu olup plan şemasının tasarımında yerli Hristiyan ustaların söz sahibi olabileceği de göz ardı edilmemelidir.[11]
Bir başka husus da, Bergama Ulu Camii’nin taç kapısındaki süsleme unsurlarında ters-düz olarak işlenen palmetler ve çifte düğüm motifinden oluşan bordür ön plana çıkmaktadır. Ters-düz olarak işlenen palmetlerden oluşan bordür, Bursa Yıldırım Camii’nin taç kapı nişlerinde de bulunmaktadır (Özbek 2002: 172). Bergama Ulu Camii’ndeki düğüm bordürü, tasarım açısından Selçuk İsa Bey Camii’nin batı cephesinde yer alan penceredeki düğüm bordürüyle büyük ölçüde benzemektedir.[12] Bu örneklere ilaveten, Beçin Ahmed Gazi Medresesi’nin kitabesinde de düğüm bordürüne yer verilmesi dikkat çekici bir durumdur (Fotoğraf 6a-6b-6c).
Şunu da belirtmek gerekir ki, düğüm gerek Bizans ve gerekse Türk-İslam sanatında yaygın kullanılan bir motiftir.[13] Bunun yanı sıra, Büyük Üstadlar Sarayı ve Şövalyeler Hastanesi (14-15. yüzyıl) gibi Rodos’taki St. Jean Şövalyeleri’ne ait pek çok yapıda da düğüm motifinin farklı biçimlerde kullanıldığı görülmektedir. Üzerinde durulması gereken diğer bir konu ise düğüm motifinin etkileşimin boyutları açısından incelenmesi gerektiğidir (Fotoğraf 7a-7b).
SONUÇ
Yıldırım Bayezid’in Anadolu’daki beyliklere yönelik, bilhassa 1391’den 1394’e kadar ve daha sonraki süreçte de devam eden fetih hareketleri, Osmanlı hakimiyetinin Anadolu’da geniş bir çevreye yayılmasını sağlamıştır. Osmanlı Mimarisi’nde yeni/farklı denemelerin uygulandığı bu dönemde, yakın çevre kültürlerin etkileri inşa edilen yapılarda da görülmektedir. 1398- 1399’da inşa edilen Bergama Ulu Camii’nin mimarisinde de bu dönemdeki çevre kültürlerin izleri vardır.
Yapının derinlemesine gelişen üç sahınlı planı, cephe tasarımı ve Gotik üsluptaki taç kapısı, inşa edildiği dönemde Osmanlı Mimarisi için yeni bir denemedir. Mimari açıdan bu denemeyi meydana getirenler; Ekrem Hakkı Ayverdi’nin ifadeleriyle “tatlı ümitlere kapılanlar, belki de yeni buluşlar yapmak iddiasında olanlar” ustalar ve/veya sanatkârlardır.
Yıldırım Bayezid’in Anadolu’daki fetih hareketleri sonrasında Osmanlı’ya tâbi olan beyliklerden biri de Menteşe Beyliği’dir. Bu beyliğe ait Beçin Ahmed Gazi Medresesi’nin taç kapısı ile sonraki dönemlerde inşa edilen Bergama Ulu Camii’nin taç kapısı pek çok araştırmacının da belirttiği üzere, Gotik üsluptadır. Bu üslubun beslendiği kaynak Kıbrıs ve Rodos’ta yer alan Haçlı devletlerindeki mimari anlayış, taşıyıcısı olan ve devamlılığını sağlayan ise bu mimariye aşina olan sanatkârlardır. İki yapıda da Gotik üslubun benzer şekilde tekrarlanması ve yapıların inşa tarihleri arasında yaklaşık yirmi beş senelik bir zaman dilimi olması bahsi geçen sanatkârlara ait bir atölyenin varlığına işaret etmektedir. Bergama Ulu Camii, plan özellikleri bakımından değerlendirildiğinde ise iki olasılık karşımıza çıkmaktadır. Yapının derinlemesine gelişen plan şemasının uygulamasında ya bahsi geçen atölye rol oynamıştır ya da yerli Hristiyan ustalar söz sahibi olmuştur.
Bergama Ulu Camii, mimari/sanatsal açıdan farklı üslup/etkileri içinde barındıran ve Erken Osmanlı Mimarisi’nde yeni denemelerin uygulandığı eserlerden biridir. Söz konusu yapının gerek plan şeması ve gerekse taç kapı tasarımı, Osmanlı’nın kozmopolit açıdan zenginliğini ve farklı coğrafyalardan gelen sanatkârların hamisi olduğunu açıkça göstermektedir. Bu durum, Yıldırım Bayezid’in Anadolu Beylikleri’ne yönelik fetih politikasının Osmanlı’nın sanat ve kültürel ortamına yansımasıdır.
KAYNAKLAR
Arel, Ayda (2014). “Bir Temellük Aracı Olarak Mimarlık: Menteşe Beyliği Örneği”, Beylikler Dönemi Kültür ve Sanatı 16-17 Nisan 2003 Sempozyum Bildirileri, İstanbul: Sanat Tarihi Derneği Yayınları, s. 43-82.
Ayverdi, Ekrem Hakkı (1966). İstanbul Mi’mârî Çağının Menşe’i Osmanlı Mi’mârîsinin İlk Devri 630-805 (1230-1402), İstanbul: İstanbul Fetih Cemiyeti.
Bakırer, Ömür (2000). “Niğde Sungur Bey Camisi’nin Taçkapı ve Pencereleri için Bazı Düşünceler”, Celal Esad Arseven Anısına Sanat Tarihi Semineri Bildirileri (7-10 Mart 1994, Mimar Sinan Üniversitesi Oditoryumu), İstanbul: Mimar Sinan Üniversitesi, s. 73-84.
Bayatlı, Osman (1960). “Bergama’da Türk-İslâm eserleri”, V. Türk Tarih Kongresi, Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, s. 279-291.
Boleken, Zeki (2023). “Bağdat Köşkü’nde Yeniden Kullanılan Antik Renkli Mermerler ve Diğer Taşlar”, Milli Saraylar Sanat Tarih Mimarlık Dergisi 24, s. 66-87.
Dukas (1956). Bizans Tarihi, Çev. Vladimir Mirmiroğlu, İstanbul: İstanbul Fethi Derneği, İstanbul Enstitüsü Yayınları.
Emecen, Feridun M. (2014). “İhtirasın Gölgesinde Bir Sultan: Yıldırım Bayezid”, Osmanlı Araştırmaları 43, s. 67-92.
Emecen, Feridun M. (2019). Osmanlı İmparatorluğu’nun Kuruluş ve Yükseliş Tarihi (1300-1600), İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Emecen, Feridun M. (2021). İlk Osmanlılar ve Batı Anadolu Beylikleri Dünyası, İstanbul: Kapı Yayınları.
Enlart, Camile (1987). Gothic Art and the Renaissance in Cyprus, Çev: David Hunt, London: Trigraph.
Ersoy, Bozkurt (1988). “Bergama Ulu Camii”, Sanat Tarihi Dergisi 4, s. 57-71.
Ersoy, Bozkurt (1989). Bergama Cami ve Mescitleri, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
Eyice, Semavi (1998). “Hudavendigar Camii”, TDV İslâm AnsiklopedisiXVIII, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, s. 287-289.
Gabriel, Albert (1923). La Cité de Rhodes MCCCX — MDXXII Architecture Civile et Religieuse, Paris.
İnalcık, Halil (1992). “Bayezid I”, TDV İslâm Ansiklopedisi- V, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları s. 231-234.
İnalcık, Halil (2010). Kuruluş Dönemi Osmanlı Sultanları (1302-1481), İstanbul: İSAM Yayınları.
Keskin, Mustafa Çağhan (2023). “‘üstâd ibni üstâd’: Erken Osmanlı Mimarlığında Babalar ve Oğullar”, Sanat Tarihi Yıllığı 32, s. 347-365.
Kiel, Machiel (1996). “Filibe”, TDV İslâm Ansiklopedisi- XIII, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, s. 79-82.
Kiel, Machiel (2006). “Cross-Cultural Contacts in 14th Century Anatolia Gothic Influences of the Architecture of the Turcoman Principalities of Western and Central Anatolia (Examples from Antalya, Bergama, İstanoz, Niğde and Peçin)”, Sanat Tarihi Defterleri 10, s. 67-89.
Kuru, Alev Çakmakoğlu (2008). “Orta Çağ Anadolu Türk Mimarisinde Düğüm Motifi ve İkonografisi”, Erdem 51, s. 23-52.
Lognon, Jean (1969). “The Frankish States in Greece”, A History of the Crusades, II, Ed: Kenneth M. Setton. Wisconsin: University of Wisconsin Press, s. 235-276.
Nicolle, David (2013). Dördüncü Haçlı Seferi 1202-04, Çev. Gürkan Ergin, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Öney, Gönül (2007). Beylikler Devri Sanatı XIV. – XV. Yüzyıl (1300-1453), Ankara: Türk Tarih Kurumu.
Özbek, Yıldıray (2002). Osmanlı Beyliği Mimarisinde Taş Süsleme (1300- 1453), Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Sanat Eserleri.
Özer, Mustafa (2008). “Bulgaristan- Plovdiv (Filibe)’deki Murad Hüdavendigar (Cuma) Camisi’nin Son Restorasyonlar Doğrultusunda Mimari ve Süsleme Bakımlarından Değerlendirilmesi”, Uluslararası Plovdiv Cumacamii Konferansı, s. 49-70.
Özkarcı, Mehmet (2001). Niğde’de Türk Devri Mimarisi, Ankara: Türk Tarih Kurumu.
Pringle, Denys (1999). “Architecture in the Latin East”, The Oxford History of the Crusades 1098–1571, Editör: J. Riley, New York: Oxford University Press, s. 155-175.
Runciman, Steven (2019). Haçlı Seferleri Tarihi, C. 3, Çev. Fikret Işıltan, Ankara: Türk Tarih Kurumu.
Sönmez, Zeki (1995). Başlangıcından 16. Yüzyıla Kadar Anadolu Türkİslam Mimarisinde Sanatçılar, Ankara: Türk Tarih Kurumu.
Sümer, Faruk (2001). “Karamanoğulları”, TDV İslâm Ansiklopedisi- XXIV, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, s. 454-460.
Tanman, M. Baha (2005). “14. ve 15. Yüzyılların Anadolu Türk Mimarlığında Gotik Etkiler”, Afife Batur’a Armağan Mimarlık ve Sanat Tarihi Yazıları, İstanbul: Literatür Yayınları, s. 213-258.
Tanman, M. Baha (2020). “Erken Osmanlı Mimarisinde Üslup Etkileri”, Fetih Öncesi Osmanlı Sanatı ve Mimariye Etkileri, Editör: Yıldıray Özbek – Ayşe Budak, Konya: Literatürk Academia, s. 339-397.
Texier, Charles (2002). Küçük Asya Coğrafyası, Tarihi ve Arkeolojisi- I, Çev: Ali Suat, Ankara: Enformasyon ve Dokümantasyon Hizmetleri Vakfı.
Tüfekçioğlu, Abdülhamit (2001). Erken Dönem Osmanlı Mimarisinde Yazı, Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı Sanat Eserleri.
van Berchem, Max (1912). Die Muslimischen Inschriften von Pergamon, Abhandlungen der Königlich Preussischen Akademie der Wissenschaften.
Yinanç, Mükrimin Halil (1970). “Bayezid I, Yıldırım”, İslâm AnsiklopedisiII, İstanbul: Milli Eğitim Basımevi, 1970, s. 369-392.
Wittek, Paul (1999). Menteşe Beyliği, Çev: Orhan Şaik Gökyay, Ankara: Türk Tarih Kurumu.
Elektronik Kaynaklar
https://www.alvin-portal.org/alvin/imageViewer.jsf?dsId=ATTACHMENT0001&pid=alvin-record:94450 (Erişim tarihi: 26.07.2024)