Ayşe YILDIZ

Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ANKARA

Anahtar Kelimeler: Klasik Türk şiiri,neheng,okyanus,timsah,balina

Özet

Klasik Türk edebiyatı metinlerinde rastlanan neheng kelimesi, yaygın olarak kullanılan sözlüklerin ve klasik Türk şiirine yönelik şerh ve anlamlandırma çalışmalarının hemen tamamında "timsah"la karşılanmıştır. Ancak klasik edebiyatın kimi metinlerinde yer alan "neheng", bahr, derya hatta muhît, kulzüm, lücce ve umman gibi bir kısmı sadece okyanus anlamına gelen kelimelerle birlikte geçer. Nehengin saç ve gözyaşı benzetilenleriyle birlikte kullanımında "timsah" olarak yorumlanması mümkün bir anlamı vardır. Fakat neheng; av, inci, dalgıçlık, sese karşı duyarlılık, heybet, azamet, gemilerle yarış yapma, okyanusun suyunu bitirecekmişçesine içme gibi özelliklerle beraber kullanıldığında kelimenin timsah olarak yorumlanmasının imkânsızlığı ortadadır. Bu çalışmada, klasik Türk edebiyatı metinlerinin bağlamından hareketle, neheng kelimesinin yaygın anlamı dışındaki anlamlarının sorgulanması amaçlanmaktadır. Bunun için 14-19. yüzyıla ait divan, mesnevi ve tezkirelerden oluşan edebî metinlerin taranması yoluyla elde edilen çoğu manzum 122 örnekte, "neheng"in anlam katmanları, benzetme ilgisi göz önünde bulundurularak hem sözlükler hem de metinlerin bağlamından hareketle yeniden yorumlanmaya çalışılacaktır.

1 Bkz. (Sefercioğlu 2001:429); (Kurnaz 1996: 224, 321, 431, 527, 528); (Tolasa 2001:164-462); (Çavuşoğlu 2001: 280).
2 Yakınî, Tabir-nâme, Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi, Y 399.
3 (…) kırkyedinci bâb balık, neheng, kurbaga, yengeç, timsâh bu dürler cân-âvârlar görmek (5b). (…) kırk ikinci bâb balık, neheng, kurbağa, kablubağa ve yengeç ve timsâh ve deniz cânâvârların görmek. Muhammed İbn Serîr eydür: Her kim görse bir büyük balık eline gire, câriye eline gire. Ve görse bişmiş balık yirdi, helâl mâl eline gire. Neheng görse ulu düşmândur. Ve görse neheng anı suya çekerdi, uğrıdan ve harâmîden sakınmak gerek. Ve görse neheng etin yirdi düşmân mâlından eline gire. Timsâh ulu düşmândur. Görse kurbağa etin yirdi, helâl mâl eline gire. Ve çok kurbağa görse, yir üstinden ‘azâb ola. Kablubağa görse zâhidlerdür ‘âbidlerdür ve görse etin yirdi bir zâhid kişiden bir fâ’ide görse gerekdür. Ve çok kablubaga görse ‘âlimler evinde cem‘ olalar. Yengeç bütün himmetlü kişilerdür. Ve görse yengeç tutmış, düşmânına zafer bula. Ve görse yengeç etin yirdi zahmetle mâl eline gire (Yakınî, Y 399:27b).
4 Burada “timsah” kelimesi niheng şeklinde okunmuştur.
5 Mehmed Salahî, Kamus-ı Osmanî’de “niheng” şeklindeki okumanın doğru olmadığını kaydeder (s. 597).
6 Arapça kökenli kelimeleri barındıran bir sözlük olduğu için “timsah” kelimesinin karşılığı “neheng” şeklinde yer almaktadır.
7 “Tabi’atı üzere altmış endâze boy sürer derler. Bir nesne ekl ederken hilâf-ı âde üst çenesini tahrîk eder. Derler ki su kenârında yumurtlayıp kum içine gömer. Yavru çıktıkda suya yetişirse neheng-beççe olur. Yetişmezse sunkur olur. Postunu alıp bir karyesini dolanıp ba’dehu bir mahalde ta’lîk olunsa o karyeye dolu nâzil olmaz. Yağıyla bir fitil düzüp su kenarına yaksalar onda olan kurbağa bir dahi şamata eylemez. Yağından koç koyununun tepesine tılâ olunsa sâ’ir koçlar onu gördükte firâr ederler. Bu cânver Türkîde dahi timsâhla ma’rûftur. Mısır’da Nil sevâhilinde kesîrdir” (Öztürk vd. 2000:1439).
8 Denizaslanı (Otaria flavescens), 2,5 m boyunda ortalama 300 kg ağırlığında Amerika’nın kuzeybatı kıyılarında yaşayan ve sık renk değiştiren etçil bir memeli türüdür.
9 Okyanusların en büyük canlısı olarak kabul edilen balinaların konumuzu ilgilendiren özellikleri şu şekilde özetlenebilir: Balinalar yavrularını doğurup emziren deniz memelilerindendir. Deri altında bulunan 7-35 cm arasındaki yağ tabakası hem ısı yalıtımını sağlayan hem de darbelere karşı balinayı koruyan bir fonksiyona sahiptir. Su yüzeyinde kalabilmek amacıyla kemikleri çok inceldiğinden karaya çıkmaları mümkün değildir. 1-33 m arasında değişen boyları ve 135 tonu bulabilen ağırlıklarına rağmen en iyi yüzen memeli hayvanlardır. Akciğer solunumu yapmalarına karşın okyanusun derinliklerine dalabilme ve 1000 m’den avlarını çıkarabilme özelliklerine sahiptirler. Akciğer solunumu yaptıklarından nefes alabilmek için sık sık su yüzeyine gelirler. Kullanılmış havayı da burun deliklerinden dışarı fışkırtırlar. Deniz yüzeyinde sadece başları ve sırtları görülür ancak yunuslar vücutlarını tümüyle suyun dışına çıkarırlar. Balinalar, yağları nedeniyle MÖ 1500’lü yıllardan beri avlanmışlardır. Balina yağının, en önemli işlevi ve balinaların avlanma sebebi, bu yağın elektriğin olmadığı dönemlerde lambalarda yağ olarak kullanılmasıdır. Daha sonraki dönemlerde ise sabun ve margarin üretiminde kullanılmak üzere avlanmaya devam edilmiştir. Balinalar, deniz ve okyanusların yanı sıra büyük akarsuların denize yakın havzalarında bulunabilir (Demirsoy 1992: 729-732). Yunuslar da dişli balinalar alttakımındandır. Delphinidae ya da Türkçede yunus dediğimiz balinalar, sese karşı oldukça hassastır. Denizlerde ve kimi nehir ağızlarında yaşayan yunuslar, çok hızlı yüzer, sudan dışarı sıçrar ve göç ederler. Başlıca besinleri, balık, mürekkep balığı, kılıç balina, penguen, denizaslanı ve diğer balinalardır. Gruplar halinde yüzer, eşzamanlı olarak suda sıçrarlar. Özelikle gemilerin dümen suyunda yüzmeyi severler. Yunusların ayrı bir cinsi olan siyah yunuslar da çok hareketli oyun oynamayı seven, insanlara ve kayıklara yaklaşabilen canlılardır. Balina cinsleri içinde taşıdığı özellikler itibarıyla klasik şiirdeki neheng kelimesinin anlam katmalarını aydınlatmaya yarayacak ilginç özellik taşıyanlardan biri de kaşalotlardır. Genellikle sadece mürekkep balığı ile beslenirler. Mürekkep balıklarının sindirilmeyen kısımları bağırsakları aracılığı ile dışarı atılır. Gri-siyah renkteki bu sıvı bir süre sonra değişikliğe uğrayarak amber adı verilen kozmetik maddesini oluşturur. Amber, dalgalarla kıyılara sürüklenir. Kaşalotlar, Akdeniz’de en sık rastlanan balina türü olarak bilinir (Demirsoy 1992: 732–744).
10 Neheng kelimesinin anlam katmanları sorgulanırken şu eserler taranmıştır: Karamanlı Aynî Divanı (haz. Ahmet Mermer); Azmî-zâde Hâletî Divanı (haz. Bayram Ali Kaya); Bâkî Divanı (haz. Sabahattin Küçük); Bâlî Divanı (haz. Betül Sinan); Emrî Divanı (haz. Yekta Saraç); Figanî Divançesi (haz. Abdülkadir Karahan); Fuzulî Divanı (haz. Kenan Akyüz-Süheyl Beken-Sedit Yüksel-Müjgan Cunbur); Gelibolulu Âlî Divanı (haz. İsmail Hakkı Aksoyak); Hayalî Bey Divanı (haz. Ali Nihad Tarlan); Lebîb Divanı (haz. İdris Kadıoğlu); Mezakî Divanı (haz. Ahmet Mermer), Nâşid Divanı (haz. Ömer Zülfe); Nef’î Divanı (haz. Metin Akkuş); Neşatî Divanı (haz. Mahmut Kaplan); Nev’î Divanı (haz. Mertol Tulum- M.Ali Tanyeri); Sâkıb Mustafa Dede Divanı (haz. Ahmet Arı); Şeyhî Divanı (haz. Mustafa İsen- Cemal Kurnaz); Tâcî-zâde Cafer Çelebi Divanı (haz. İsmail Erünsal); Usulî Divanı (haz. Mustafa İsen); Üsküdarlı Sırrî Divanı (haz. Şevkiye Kazan); Üsküplü İshak Çelebi Divanı (haz. Mehmed Çavuşoğlu-M.Ali Tanyeri); Yahya Bey Divanı (haz. Mehmet Çavuşoğlu); Ahmed Paşa Divanı (haz. Ali Nihad Tarlan); Antepli Aynî Divanı (haz. Mehmet Arslan); Nev’i-zâde Atayî Divanı (haz. Saadet Karaköse); Revânî Divanı (haz. Ziya Avşar); Süheylî Divanı (haz. Esat Harmancı); Tokatlı Kânî Divanı (haz. İlyas Yazar); Adnî Divanı (haz. Bilal Yücel); Gelibolulu Âlî- Tuhfetü’l-uşşâk mesnevisi (haz. İsmail Hakkı Aksoyak); Şeyh Gâlib- Hüsn ü Aşk (haz. Orhan Okay- Hüseyin Ayan); Lamiî Ferhâd-nâme (haz. Hasan Ali Esir); Manisalı Cami- Mahabbet-nâme (haz. Esat Harmancı); Gelibolulu Âlî- Riyazü’s-salikîn (haz. Mehmet Arslan-İsmail Hakkı Aksoyak); Rûmî- Şîrîn ü Şûriyye (haz. Doğan Enfel-Feryal Korkmaz); Vuslatî Ali Bey, Gaza-nâme-i Çehrîn (haz. Mustafa İsen-İsmail Hakkı Aksoyak); Behiştî Sinan Çelebi- Heft Peyker (haz. Şener Demirel); Mustafa Çelebi-Varka ve Gülşah (haz. Ayşe Yıldız); Firdevsî-i Tavîl- Münazara-i Seyf ü Kalem (haz. Ahmet Tanyıldız); Ahmed-i Rıdvan- Husrev ü Şîrîn (haz. Orhan Kemal Tavukçu); Ömer bin. Mezîd-Mecmuatü’n-nezâ’ir (haz. Mustafa Canpolat); Sinan Paşa-Tazarru-nâme (haz. Mertol Tulum); Seyyid Azim Şirvanî Tezkiresi (haz. Ömer Bayram); Aşık Çelebi- Meşairü’ş-şuarâ (haz. Filiz Kılıç); Rıza Tezkiresi (haz. Gencay Zavotçu); Ahdî- Gülşen-i Şuarâ (haz. Süleyman Solmaz).
11 Örnek sayısının çok olması sebebiyle metnin bağlamı içerisinde “timsah” anlamına gelen örnekler ile hem timsah hem de balina olarak yorumlanması mümkün örnekler elenmiş, timsah olarak anlamlandırılması mümkün olmayan örneklerden yapılan seçmeler makaleye dâhil edilmiştir.
12 Mesela 15. yüzyıla ait aşağıdaki üç beyitte nehengin timsah dışında bir canlı olarak yorumlanması mümkün değildir. Cemâli gülşeni içre gözü iki âhû Kenâr-ı âb-ı iz’arında zülfü iki neheng (Ahmed Paşa Divanı, s. 49). Hayâl-i turrası çeşmimde raks urur sanasın Ki baş götürüben oynaya Nîl içinde neheng (Ahmed Paşa Divanı, s. 163). Geçdüginçe âb-ı çeşmümden hayâl-i zülf-i dost San neheng-i nîl-gûndur oynayup mâdan geçer (Adnî Divanı, s. 37).
13 23 türü bulunan Timsah (Crocodil) familyasının başlıca türü bugün Orta ve Güney Afrika ile Madagaskar’da bulunan boyları 7 m’ye ulaşabilen Nil timsahı (Crocodilus Niloticus)dır. Nil timsahları, timsahların en büyük türleri olup ağırlıkları 1000 kg’ı bulabilmektedir. Sırtında küçük siyah benekleri olan koyu tunç yeşili rengindedir. Vücudunun alt yüzeyi kirli sarıdır. Nil timsahlarına eskiden Mısır’da kutsallık atfedilmiş hatta mabut gözüyle bakılmış ve Eski Mısır’da bir şehrin adı (Creodilopolis) da buradan gelmiştir. İnsanlar, eti ve derisi için timsahı avlarlar. Nil timsahının aşağı Mısır’da artık görülmemesinin nedeni de bu avlanmadır. Bugün Nil timsahı ender örnekler dışında Kuzey Afrika’da bulunmaz. Nil timsahının asıl yaşadığı yer artık Madagaskar’dır. Nil timsahının bir özelliği de eti taze olarak yememeleri, önce nehir kıyısında çürütüp sonra yemeleridir. [Erişim] http://www.hayvanansiklopedisi.com/AsilTimsahlar.html (05.05.2008); (Demirsoy 1992: 177).
14 Neheng kelimesinin heybet ve azamet anlatan kullanımlarına Anadolu sahası dışındaki Türk edebiyatında da rastlanır. Azerbaycan sahasnda Refiq Zeka Xendan, Menim Ustadlarım adlı şiirinde örnek aldığı şairleri sıralarken Nizami’ye de yer vermiş ve onu “neheng”e benzetmiştir: […] Üstadım olub neheng Nizami, Her cilvesi bir çeleng Nizami! [...] Re£iq Zeka Xendan http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Tempdosyalar/109865__refiqzekaxendan.pdf, s.4. (28.07.2008)
15 Taradığımız manzum metinlerde nehengin pelengle birlikte çok fazla kullanıldığını gördük. Bunların bir kısmı kafiye olarak mısra sonlarında bir kısmı da mısra içinde karşımıza çıkmaktadır. Aralarındaki ses benzerliği sebebiyle kafiye hatırına birlikte kullanılmış olabileceği akla gelmekle beraber, asıl sebebin “(…) Deniz balıklarının arasında denizde yaşayan bir hayvandır. Sahrada ve ormandaki aslan menzilindedir” (Dehhoda: CD) şeklinde yapılan neheng tanımı olması da muhtemeldir. Klasik şiir metinlerinde hem ses hem de bu anlamsal ilgi gereği neheng ve peleng sıklıkla bir arada kullanılır.