Ayşe YILDIZ

Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ANKARA

Anahtar Kelimeler: Klasik Türk şiiri,neheng,okyanus,timsah,balina

Giriş

Neheng, klasik Türk edebiyatı metinlerinde sıklıkla karşılaşılan bir hayvan adı olmamakla birlikte, klasik edebiyat araştırmacılarının aşina olduğu bir kelimedir.

Gerek klasik şiir şerh ve açıklamalarına yönelik çalışmalarda1 gerekse klasik edebiyatla uğraşanların sıklıkla kullandıkları sözlüklerde neheng kelimesi hemen daima “timsah” ile karşılanmış ve şiirler bu anlam çerçevesinde açıklanma yoluna gidilmiştir. Ancak klasik edebiyatın kimi metinlerinde yer alan neheng; bahr, derya hatta muhît, kulzüm, lücce ve umman gibi bir kısmı sadece okyanus anlamına gelen kelimelerle birlikte geçer.

Nehengin saç ve gözyaşı gibi benzetilenlerle birlikte kullanıldığı, timsah olması muhtemel bir anlamı vardır. Öte yandan neheng, av, inci, sedef, dalgıç ve ordu kelimeleri çerçevesinde sese karşı duyarlılık, gri-gümüş renk, korkunçluk ve heybetli oluş, gemilerle yarış yapma, okyanusun suyunu bitirecekmişçesine içme gibi özelliklerle beraber timsah olarak yorumlanması mümkün olmayan beyit/cümlelerde yer alır. Bu doğrultuda klasik edebiyat metinlerinde geçen neheng kelimesinin anlam katmanları hem sözlükler hem de metinlerin bağlamından hareketle yeniden yorumlanmaya çalışılacaktır. Neheng kelimesinin kimi metinlerde timsahla örtüşmeyen anlamı, Yakınî’nin rüya yorumlarına dair Tabir-nâme2 isimli eserinde neheng ve timsah için açık bir ayırıma gidilmesiyle de paralellik gösterir.3

“Neheng” Kelimesine Sözlüklerde Verilen Anlamlar

Sözlüklerde nehenge verilen anlamlara baktığımızda bunun edebî metin çözümlemelerinde kelimeye verilen anlamla paralel olduğu görülür. Çoğunlukla neheng, nadiren niheng (Toparlı 2000: 774); (Steingass 1975: 1439); (Şemseddin Sami 1989: 1477); (Şemseddinoğlu Mustafa 1310: 215)4 okunan kelimeye5 sözlüklerde ilk olarak “timsah” karşılığı verilmiştir (Toparlı 2000: 774); (Devellioğlu 1993: 819); (Ayverdi 2005: 2326); (Redhouse 2001: 2115); (Mehmed Salahî 1313: 597); (Kanar 2000: 1207); (Steingass 1975: 1439); (Şemseddin Sami 1989: 1477); (Şemseddinoğlu Mustafa 1310: 215)6 ; (Dehhoda, CD); (İbrahim Cûdî Efendi, 2006: 415).

Sözlüklerin neheng madde başı çerçevesinde alt madde karşılığı olarak gösterdiği anlamlar şunlardır: kalem (hâme) (Toparlı 2000: 774), (Öztürk vd. 2000:1439), (Redhouse 2001: 2115); kılıç (neheng-i sebz, neheng-i siyah) (Öztürk vd. 2000:1439), (Steingass 1975: 1439), (Redhouse 2001: 2115); balık burcu (neheng-i felek) (Öztürk vd. 2000: 1439); yengeç burcu (neheng-i felek) (Öztürk vd. 2000: 1439); köpek balığı (a shark) (Redhouse 2001: 2115), (Steingass 1975: 1439); su ejderhası ya da canavara benzer bir yaratık (a dragon or similar monster) (Steingass 1975:1439); denizatı, su atı (Dehhoda CD); gökyüzü (Steingass 1975: 1439); zaman (Steingass 1975: 1439); şans (Steingass 1975: 1439) ve dünya (Steingass 1975: 1439). Yalnız Burhan-ı Katı’da neheng kelimesi için “şîr-i âbî” (su aslanı) karşılığı öncelikle verilmiş, timsah daha alt anlam olarak kaydedilmiştir. Fakat açıklamanın yapıldığı kısımda fizyolojik özellikleri verilen hayvanın timsah olduğu açıktır. Zaten Türkçede karşılığının timsah olduğu da madde sonunda belirtilmiştir7 . Sözlüklerde tamlamalı yapılarla kelimeye yüklenen anlamlar bir tarafa bırakılacak olursa; ikincil anlam olarak gösterilen köpekbalığı, denizaslanı ve denizatının, timsah olarak yorumlanamayan beyitler için alternatif oluşturabileceği akla gelebilir.

Denizatı (hippocampus), başı at başına benzeyen, suda dik duran, kuyruk yüzgeci olmayan, 10-15 cm boyunda bir deniz hayvanı olarak tanımlandığı için metrelerce uzunluğunda ve heybetli olduğu söylenen neheng yerine kullanılmış olamaz. Denizaslanı8 , ürkütücü ve yırtıcı bir hayvan olmakla birlikte yaşadığı yer itibarıyla klasik şiirin coğrafyasındaki benzetme unsurlarına ilham kaynağı olması mümkün görünmemektedir. Neheng kelimesinin ikincil anlamı olarak Redhouse ve Steingass sözlüklerinde verilen köpekbalığı seçeneği, köpekbalığının yaşadığı coğrafya ve gösterdiği özellikler dikkate alındığında, klasik edebiyat metinlerinde timsahla karşılanması mümkün olmayan neheng kelimesinin anlamlarından biri olabileceği ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Ancak, Tebriz ve Bakû baskılı kimi sözlüklerde kelimeye, “son derece büyük, iri, kocaman, azman” (Altaylı 1994: 912); “büyük ve kocaman su hayvanı” (Salehpur 1370: 1454) anlamları verilmiş ve “balina” (Salehpur 1370: 1454) birincil anlam, timsah (Salehpur 1370: 1454) ikincil anlam olarak kaydedilmiştir. Aynı sözlüklerin Türkçe-Farsça dizilişinde balina kelimesinin ilk anlamı balık, neheng; timsah kelimesi ise timsah (crocodil) olarak kaydedilmiştir (Gülkarian 1375: 40, 513); (Olgun vd. 1350: 20, 456). Azerbaycan sahasında kaleme alınmış Seyyid Azim Şirvanî Tezkiresi Râcî biyografisinden alıntılanan aşağıdaki Farsça beytin Türkçeye çevirisinde kelimenin balıkla karşılandığı görülmektedir:

“Yûnusâsâ zi-Mısr-ı dâr-ı fenâ
Be-dehân-ı neheng-i ‘ukbâ reft
(Yunus gibi fani dünyanın Mısır’ından ebediyet balığının ağzına gitti.)”, (Bayram 2005: 201).

Yukarıdaki beyitte her ne kadar “balık”la karşılanmış olsa dahi neheng, Yunus Peygamber’den ötürü Arapçası hut Latincesi delphinidae olan balina9 sınıfından yunus balığı olmalıdır. Yine Kadı Burhaneddin Divanı’ndaki şu beyitte de “niheng”in balık anlamında kullanıldığı görülmektedir:

Işkun od u yaşum deniz u dilberüm balıh
Himmet bu od u sunun içinde niheng ola, (Ergin 1980: 140).

Klasik Türk Edebiyatı Metinleri10 Bağlamında “Neheng”

14-19. yüzyıllar arası çoğu manzum metinlere dair yapılan tarama sonucu, içinde neheng kelimesi geçen 122 beyit/cümle tespit edilmiştir.11 Bu beyit/ cümleler, nehengin metinde benzetilen olarak kullanıldığı kavramlar ve anlam ilgilerine göre tasnif edilmiş ve yüzyıllar içinde nasıl bir seyir izlediği tespit edilmeye çalışılmıştır. Örnek metinlerden hareketle nehengin dokuz farklı kategoride benzetilen olarak kullanıldığı görülmüştür. Aşağıdaki alt başlıklar bu kategorilere göre seçilmiş metin örneklerini değerlendirmektedir.

I. “Nehengin” Âşık/Sevgiliye Dair Benzetilen Olduğu Kullanımlar

Beşi 15. yüzyıl dördü 16. yüzyıl ikisi 17. yüzyıl ve biri de 18. yüzyıla ait olmak üzere toplam 12 beyitte neheng sevgili ya da âşıka dair bir benzetilen olarak görülür. Altı beyitte sevgilinin saçı, bir beyitte sevgilinin gamzesi, bir beyitte sevgilinin gözünün fitnesi, iki beyitte âşıkın gözyaşı, bir beyitte âşıkın vücudu/bedeni bir beyitte de âşıkın âhının benzetilenidir.

Neheng bu başlık altında, daha çok sevgilinin saçı, gözü, gamzesi ve âşıkın gözyaşının benzetilenidir. Söz konusu benzetmelerdeki şekil ilgisi ve beyitlerde timsahın yaşamasının mümkün olduğu nehir –özellikle Nil nehri– vb. yerlerin varlığı kelimenin timsah olarak yorumlanmasını mümkün kılar. Nehengin sadece timsah anlamıyla yorumlanabileceği kullanımlar çoğunlukla 15. yüzyıla ait örneklerdedir.12

15. yüzyılda Ahmed Paşa, Adnî ve Taci-zâde Cafer Çelebi’den alınan toplam dört beyitte nehengin sevgilinin saçının benzetileni olduğu ve Nil, kenâr-ı âb, nil-gûn ve derya ile birlikte kullanıldığı görülmektedir. Bu da Nil timsahları sebebiyle kelimenin timsah anlamını akla getirmektedir.13 15. yüzyılda sevgilinin saçının benzetileni olarak daha sık karşımıza çıkan neheng, bu benzetme ilgisiyle - taradığımız metinlerden- 16. yüzyılda sadece Hayalî Divanı’nda görülür.

Ey hayâl-i zülf-i yâr itdün gözümden çün güzer
Var neheng-i bahre ta’lîm it şinâverlik yolın
Hayalî Beg Divanı, (Tarlan 1992: 224)
(Ey sevgilinin zülfünün hayali, madem gözümden gittin, git denizin balinasından yüzücülük öğren.)

Âşıkın gözyaşı ve sevgilinin saçı bahr ve neheng kelimeleri ile ilişkilendirilerek beyit kurulmuştur. 15. yüzyıldaki örneklerde Nil nehrinden olsa gerek neheng kelimesinin timsah olarak düşünülmesi daha olası iken Hayalî’nin beyitlerinde geçen bahr ve şinâverlik kelimeleri sebebiyle timsah anlamı uzak bir ihtimal olarak görülmektedir. Bahr, yaygın deniz anlamının ötesinde büyük göl veya nehir anlamına da sahiptir. Öte yandan timsahlar avlarını yakalama sırasında çok hızlı hareket edebilmelerine rağmen aralıksız olarak çok iyi yüzemezler. Bu yüzden “Var neheng-i bahre ta’lim et şinâverlik yolun” mısraının geçtiği beyitte neheng kelimesinin timsah olma ihtimali, balina sınıfından bir canlı olma ihtimalinden daha zayıftır.

Mahabbet içre giriftâr-ı hecr olan ‘âşık
Denizlere düşüben tu’me-i neheng oldı
Bakî Divanı, (Küçük 1994: 306).
(Aşk içinde ayrılığa giriftar olan âşık, denizlere düşüp balinaya lokma oldu.)

Bâkî’nin bu beytinde de “denizler” ifadesi nehengin balina anlamını düşündürmektedir.

II. “Neheng”in Savaş ve Mücadeleye Dair Kavramların Benzetileni Olduğu Kullanımlar

Bir ordunun düşmanlarına korku salarak savaşa gidişi, zırhlardan örülmüş savaş elbisesinin içinde kan dökücü şekilde savaşması ve memduhun heybetinin anlatıldığı kullanımlar14 bu başlık altında değerlendirilmiştir. Taradığımız klasik edebiyat metinleri içinde neheng kelimesinin savaş, mücadele ve bunlarla ilgili kavramlar etrafında 15-19. yüzyıla ait 49 örnek beyit/cümle tespit edilmiştir. 15. yüzyılda Firdevsî-i Tavîl’in Münazara-i Seyf ü Kalem ve Rumî’nin Şîrîn ü Şûriye’sinde bu anlam ilgisiyle yer alan nehengin balina olarak yorumlanmasını gerektirecek bir ipucu yoktur. 16. yüzyılda Meşâirü’ş-şuarâ, Mustafa Çelebi’nin Varka ve Gülşah’ı, Manisalı Camiî’nin Muhabbet-name’si, İshak Çelebi Divanı, Figanî Divanı, Usulî Divanı, Yahya Bey Divanı, Behiştî Divanı, Bakî Divanı, Lamiî’nin Ferhad-nâme’si ve Âlî Divanı’nda toplam 26 cümle/beyitte neheng kelimesi savaş ve savaşla ilgili kelimeler etrafında kullanılmıştır. Bu metinlerde nehengin geçtiği beyit/cümlelerde kelimenin timsah olarak yorumlanmasının mümkün olmadığı kullanımlar için seçilen örnekler aşağıdadır:

“ Zehr-âb-ı tîg-i sehmnâki havfından neheng-i deryânun zehresi çâkdür”. Meşâirü’ş-şuarâ, Sultan Selim biyografisi (Kılıç 1994: 71). (Korku dolu kılıcının zehirli/acı suyunun korkusundan deryanın balinasının ödü kopmuştur.)

Telh oldugına kâm-ı bahr bu durur sebeb
Su oldı havf-ı tîgun ile zehre-i neheng
Figanî Divanı, (Karahan 1966: 4).
(Denizin damağının acılaşmasının sebebi, senin kılıcının korkusu ile balinanın ödünün kopup suya karışmasıdır.)

Figanî’ye ait beyit, Meşairü’ş-şuarâ’daki örnekle aynı benzetme ilgilerine dayanmaktadır. Neheng, memduhun heybet ve öfkesini vurgulamak amacıyla kullanılmıştır. Memduhun kılıcının zehirli/acı suyundan deryanın nehengi korkuya kapılmış ve ödü kopmuştur. Memduhun savaşçı kişiliğin övüldüğü, düşmanlarına korku saldığın dile getirildiği bu cümlede “derya” ve “acı/ tuzlu” su ile birlikte kullanıldığından neheng kelimesine timsah anlamı yüklemek mümkün görünmemektedir. Dolayısıyla bu örnekteki nehengi “balina” anlamıyla yorumlamak gerekecektir.

Deryâ-yı Kulzüm içre yahod bir nehengdür
Cân-ı adûyı kılmaga her dem şikâr tîg
İshak Çelebi Divanı, (Çavuşoğlu vd. 1990: 29).
(Onun kılıcı Kızıl Deniz’de düşmanın canını her an avlamaya hazır bir balinadır.)

İshak Çelebi Divanı’ndan alınan örnek, memduhun savaşçılığı konusunda övüldüğü bir beyittir. Düşmana hamle yapmak için sürekli kılıcı havada olan memduh, Kızıl Deniz içindeki bir nehenge benzetilmiştir. Kızıl Deniz ifadesi nehengin balina olabileceğini düşündürmektedir.

Demürden tağa dönmiş cevşenin geymiş sipâhîler
Cihânda görmeyen görsün neheng-i bahr-i ‘Ummânı
Yahya Bey Divanı, (Çavuşoğlu 1997: 72).
(Sipahiler zırhlarını giyerek demirden bir dağa dönmüşler. Umman Denizi’nin balinasını dünyada görmemiş olan varsa görsün.)

Yahya Bey’e ait beyitte savaşçıların zırhlı hâlleri, nehenge benzetilmiştir. Her ne kadar zırh, şekil itibariyle timsahı akla getirse de beyitlerde geçen deniz isimleri (Umman Denizi) ve balinaların çok sert derilere sahip olması beyitteki neheng kelimesinin balina olabileceğini düşündürmektedir.

Nehengâsâ dil-âverler adûyı yutdılar gitdi
Aceb deryâ imiş hakkâ bu leşger-gâh-ı Osmânî
Bakî Divanı, (Küçük 1994: 20).
(Yiğitler, düşmanı balina gibi yuttular gitti. Doğrusu bu Osmanlı ordugâhı şaşılacak bir denizmiş.)

Bakî’ye ait örnekte Osmanlı askerinin savaşçılığına vurgu yapılırken, askerlerin düşmanı bir neheng gibi yuttuğunu, Osmanlı ordugâhının da şaşılacak bir deniz olduğu dile getirilmiş. Özellikle “derya” kelimesinin kullanılması ve tek bir askerden değil de bir asker topluluğundan/ordudan bahsedilmesi, beyitteki neheng kelimesinin balina olduğunu düşündürmektedir.

Deryâya düşse sâye-i tîg-i mehâbeti
Pertâb iderdi kendüyi sahrâlara neheng
Bakî Divanı, (Küçük 1994: 344).
(Azamet kılıcının gölgesi deryaya düşse, balina kendini sahralara salardı.)

Bakî’ye ait örnekte de memduhun azametine vurgu yapılmaktadır. Timsah zaman zaman kıyıya çıkan bir hayvandır, kıyıya çıkmak onun ölümü anlamına gelmez. Ancak balinalar, kıyıya çıkamaz, karada yaşayamazlar. Karaya vurmaları onların ölümüdür. Bu sebeple beyitte geçen neheng, balina olmalıdır. Balina öleceğini bildiği halde, memduhun korku dolu kılıcının gölgesi denize düştüğü anda denizde kalamamış ve karaya çıkmayı tercih etmiş olmalıdır. Beyitte geçen derya kelimesi dolayısıyla da neheng, balina anlamında kullanılmıştır.

Ki sensin kahr kâfınun pelengi
Belâ ummânınun hûnî nehengi
Lamiî, Ferhadname, (Esir 2008: 70).
(Ki sen kahır dağının kaplanısın, bela okyanusunun kanlı balinasısın.)15

Lamiî’nin Ferhad-nâmesi’nden alınan örnek yine memduhun azametine vurgu yapar niteliktedir. Bela okyanusunun kanlı nehengi şeklindeki tavsiften de nehengin balina olduğu anlaşılmaktadır.

17. yüzyılda Haletî, Atayî, Nef’î, Süheylî, Üsküdarlı Sırrî ve Vuslatî Ali Bey’e ait toplam 13 beyitte neheng, savaş ve savaşla ilgili kelimeler etrafında kullanılmıştır. Bu metinlerde neheng kelimesinin geçtiği beyitlerde kelimenin timsah olarak yorumlanmasının mümkün olmadığı örneklerden şunlar seçilmiştir:

Kal’a-i Ummânı sen ummân-ı hûn itdün bu gün
Anda şemşîrün neheng-i cân-rübâ-yı rüzgâr
Üsküdarlı Sırrî Divanı, (Kazan 2003: 191).
(Umman kalesini sen bugün kan ummanı haline getirdin. O (okyanusta) senin kılıcın devrin can kapan balinasıdır.)

Üsküdarlı Sırrî Divanı’ndan alıntılanan örnek, okyanusta canlar alan bir neheng üzerine kurulu olduğu için beyitteki neheng, açık bir şekilde balinayı düşündürmektedir.

İdüp bahr-ı Ummânda tîgi şinâ
Neheng-i gama oldı hasmı gıdâ
Vuslatî Ali Bey, Gazâ-nâme-i Çehrin, (İsen vd. 2003: 108).
(Kılıcı Umman Denizi’nde yüzüp düşmanı gam balinasına gıda oldu.)

Vuslatî Ali Bey’e ait örnekte geçen nehengin Umman Denizi’yle birlikte kullanılmış olması sebebiyle balina olarak düşünülmesi daha uygundur.

18. yüzyılda Kânî, Lebib ve Nâşid’e ait toplam beş beyitte neheng kelimesi savaş ve savaşla ilgili kelimeler etrafında kullanılmıştır. Bu yüzyıla ait az sayıdaki beyitten balina anlamına gelenler içinde Nâşid’in beyti örnek olarak alınmıştır:

Sadme-i kahrunla bîm-i câna olsun mübtelâ
Ka’inât-ı cevde mürgân zîr-i bahr içre neheng
Nâşid Divanı, (Alıcı 1998: 245).
(Kahrının çarpması/belası ile kuşlar havada, balina ise denizin altında can korkusuna müptela olsun.)

Nâşid’e ait, bu örnek, memduhun azametini ve etrafına korku salan heybetini anlatmaktadır. Nehengin denizin altındayken bile can korkusuna düşmesi ile memduhun azameti vurgulanmıştır. Dolayısıyla buradaki neheng, balina olmalıdır.

19. yüzyılda Antepli Aynî’ye ait toplam dört beyitte neheng kelimesi savaş ve savaşla ilgili kelimeler etrafında kullanılmıştır. Yüzyıla ait dört örneğin üçünde neheng, balina anlamıyla metinlerde yer alır. Söz konusu beyitlerden seçilen örnek aşağıdadır:

Yem i eşi‘‘a i tîgında mevc i cevherini
Cüyûş ı düşmene cûş ı neheng ider meh tâb
Antepli Aynî Divanı, (Arslan 2004: 58).
(Mehtap, kılıcının parlaklığının (oluşturduğu) denizde, kılıcındaki menevişleri düşman ordusuna balinanın hareketi/saldırısı gibi gösterir.)

Bu, memduhun savaşçılığına yönelik övgü ifadeleriyle kurulmuş bir beyittir. Kılıcının üzerindeki mücevherlerin ay ışığında denize yansıması, düşmana balina gibi görünmektedir. Bir deniz savaşı tasviri olmalıdır. Beyitte geçen yemm kelimesi de nehengin balina olduğunu düşündürmektedir.

III. “Neheng”in Av ve Bununla İlgili Kelimeler Etrafında Kullanımı

Gerek nehengin pusuya yatarak sessizce avını beklemesi, onu avlaması, kendisine lokma yapması, gerekse nehengin bir kişi tarafından avlamasını yani neheng avcılığını konu edinen örnekler, bu başlık altında değerlendirilmiştir. Taradığımız klasik edebiyat metinleri içinde neheng kelimesinin av, avcılık, pusu ve bunlarla ilgili kelimeler etrafında kullanıldığı 15-19. yüzyıllara ait 16 örnek beyit/cümle tespit edilmiştir.

15. yüzyılda Sinan Paşa (Tazarru-nâme), Ahmed-i Rıdvan (Husrev ü Şîrîn) ve Tâci-zâde Cafer Çelebi’ye ait toplam dört beyitte neheng kelimesi av ve avla ilgili kelimeler etrafında kullanılmıştır. Bunlar içinde sadece Taci-zâde Cafer Çelebi’ye ait olan beyitte neheng, balina karşılığında kullanılmıştır diğer örneklerde ise bu anlamı destekleyecek bir ipucu bulunmaz:

Her kadırga bir neheng-i cân-sitândur gûyiyâ
K‘ana her dem tu‘me olmış lücce-i deryâ-makâm
Tâcî-zâde Divanı, (Erünsal 1983: 85).
(Her kadırga sanki can alıcı bir balinadır ki ona derya gibi okyanus her an lokma/azık olmuş.)

16. yüzyılda Mustafa Çelebi (Varka ve Gülşah), Âşık Çelebi (Meşairü’ş-şuarâ), Nev’î, Lamiî (Ferhad-nâme), Hayalî ve Âlî’ye ait toplam 10 beyitte; 17. yüzyılda Haletî ve Sakıb Mustafa Dede divanlarında toplam 2 beyitte neheng, av ve avla ilgili kelimeler etrafında kullanılmıştır.

El öpüp tevbe itdi sayda peleng
Suyı talup içer denizde neheng
Meşairü’ş-şuarâ, Sultan Selim biyografisi (Kılıç 1994: 71).
(Kaplan el öperek ava tövbe etti. Balina denize dalarak suyu içer.)

Şikâr-bâz-ı cihânız ki yok halâsa mecâl
Düşerse bahr-i muhîtin nehengi dâmumuza
Hayalî Divanı, (Tarlan 1992: 271).
(Dünya avcılarıyız ki okyanusun balinası tuzağımıza düşerse, kurtulmaya mecali olmaz.)

Neheng-i gayrete yek lokmadur ‘ukûl ü nüfûs
Gönül gerek dür-i yektâ-yı ‘ibrete gavâs
Sakıb Mustafa Dede Divanı, (Arı 2003: 374).
(Akıllar ve canlar (nefisler) gayret balinasına bir lokmadır. İbretin o eşsiz incisine dalgıç (olacak) gönül gerek.)

IV. “Neheng”in Su İçinde Oynayarak Hareket Etmesi ve Denize Dalıp Denizin Suyunu İçmesi Özellikleri Etrafında Kullanımı

Bu başlık altında, nehengin denizin dibine dalması, denizin suyunu bitirecekmişçesine içmesi, tekrar deniz yüzeyine çıkması, su içinde oynayarak hareketi ve yüzmesinin söz konusu edildiği örnekler yer alır. Taradığımız metinlerde bu anlam ilgisiyle 16. yüzyılda iki örnek tespit edebildik. Örneklerin her ikisi de Âşık Çelebi’ye aittir:

“Deryâda neheng nehîbinden suyı talup içer.
Sahrâda cûylar sine sine gezer”.
Meşairü’ş-şuarâ, Azmî biyografisi, (Kılıç, 1994: 583).
(Deryada balina, korkusundan dalıp suyu içer. Sahrada ırmaklar sine sine (korka korka) gezer/akar.)

“Mülk-i deryânun neheng-i pür-ferhengleri meh-tâbda sipihr-i pürkevkebi göricek şebîke-i sayd-ı şâhî sanup havflarından suyı talup içerler”.
Meşairü’ş-şuarâ, Sultan Selim biyografisi (Kılıç 1994: 71).
(Deniz hükümdarlığının bilgili balinaları mehtapta yıldızlarla dolu gökyüzünü gördüklerinde (onu), padişahın av için kullandığı ağ sanıp korkudan (deryaya) dalarak suyu içerler.)

Her iki örnekte de görüleceği üzere nehengin deryaya dalması, azametinden korkulan biri sebebiyledir. Sanki korkusundan kendini görünmez kılmak, varlığını söz konusu kişiye hissettirmemek ekseninde kurgulanmış ibareler, balinaların da ayırt edici özelliklerinden biri olan derinlere dalmalarını, denizin suyunu içip akciğer solunumu yaptıkları için bu suyu yine deniz yüzeyinde fışkırtmalarını akla getirir. Dolayısıyla söz konusu örneklerde neheng balina karşılığı kullanılmış olmalıdır.

V. “Neheng”in Sadef, İnci, Mercan Gibi Denizden Çıkarılan Değerli Taşlar ve Yüzücülük ve Dalgıçlıkla Birlikte Kullanımı

İnci, ılıman ve sıcak denizlerde sürüler halinde yaşayan istiridyelerin içinden çıkarılan değerli bir taş olarak bilinir. Ekonomik açıdan değerli bir taş oluşu, Kuran’da Rahman suresinde inciden bahsedilmesi ve cennet süslerinden kabul edilmesi, edebî metinlerde de inci (dürr) ve sadefin önemli ve özel şeylerin benzetileni olarak kullanımını beraberinde getirmiştir. Değerli taşların denizin derinliklerinde olması dolayısıyla dalgıçlık da bu noktada inci ve mercan gibi değerli taşlarla birlikte düşünülmelidir.

Taradığımız metinler içinde nehengin değerli taşlarla, yüzücülük, dalgıçlık ve sese karşı duyarlılıkla birlikte kullanıldığı 14. yüzyılda Nesimî, 16. yüzyılda Âşık Çelebi, Hayalî, Âlî, 17. yüzyılda Mezakî, Vuslatî Ali Bey ve 18. yüzyılda Şeyh Galib’e ait toplam 11 beyit/cümle tespit edildi. Bunlar arasından seçilen örnek beyitler şunlardır:

Neheng-i mecma’ul’-bahreyn urûc etdi mekânından
Sadef ağzındaki dürri bırakdı ka’r-ı deryâya
Nesimî/Mecmû’atü’n-nezâir, (Canpolat 1995: 41).
(İki denizin birleştiği noktanın balinası, mekânından yukarı çıktı. Sedef ağzındaki inciyi denizin dibine bıraktı.)

Hayâlî bahr-i fikretde nehengâsâ şinâverdür
Yetîm ol bahr ka’rında yüzer gavvâs-ı gevherdür
Meşairü’ş-şuarâ, Yetîm Biyografisi, (Kılıç 1994: 334).
(Hayali, düşünce denizinde balina gibi yüzücüdür. Yetim, o denizin dibinde yüzen, inci arayan dalgıçtır.)

Mahabbet bahri kim dürr-i şeb-efrûz ile memlûdur
Nehenginden idersen ihtirâzı dalabilmezsin
Hayalî Divanı, (Tarlan 1992: 243) .
(Aşk denizi, geceyi aydınlatan inci ile doludur, balinasından korkarsan dalamazsın.)

Hayâlî umkuna gavs eyle bul şol dürr-i yektâyı
Hazer idüp nehenginden dime deryâdan el çekdüm
Hayalî Divanı, (Tarlan 1992: 213) .
(Hayalî, derine dal, o iri taneli kıymetli inciyi bul. Balinadan korkup da deryadan el çektim, deme.)

Hâme mânend-i neheng anda şinâverlik ider
Gerçi bir bahr-i serî’ü’l-cereyândur sühanüm
Mezakî Divanı, (Mermer 1991: 172).
(Her ne kadar sözüm, hızlı akan bir deniz ise de kalem o denizde balina gibi yüzer.)

Safâ-yı meşrebi bir bahr-ı bî-kerândır anun
O bahr içinde şinâh-ı neheng eder mehtâb
Şeyh Galib Divanı, (Kalkışım1994: 62).
(Onun mizacının eğlencesi uçsuz bucaksız bir denizdir. Mehtap, o denizin içinde balina gibi yüzer.)

Görüleceği üzere bu alt başlıkta değerlendirilen örnekler, inci gibi değerli taşların denizden çıkarılması, dalgıçlık ile balinaların yüzme yetenekleri üzerinde kurulmuştur. Söz konusu örneklerde geçen nehengin timsah olamayacağının bu kategoride delili oldukça fazladır. Öncelikle incinin çıkarıldığı istiridyelerin ılıman ve sıcak denizlerde yaşamaları, dalgıçlık ve büyük deniz anlamındaki kelimelerin tümünün aynı beyit/cümlede geçmesi söz konusu canlının ırmaklarda yaşayan timsah olamayacağını açıkça ortaya koyar. Dolayısıyla bu bağlamda kullanılan neheng balina olarak anlamlandırılmalıdır. 15. yüzyıl edebî metinlerinde geçen neheng kelimesinin çoğunlukla timsah anlamında kullanıldığı diğer alt başlıklarda da belirtilmişti. Bu alt başlıkta 14. yüzyılda sadece Nesimî’ye ait bir beyit yer almakta ve söz konusu neheng, Rahman suresine yapılan gizli bir göndermeyi de içeren mecmaü’l-bahreyn ifadesinden ötürü balinayı çağrıştırmaktadır.

VI. “Neheng”in Gemilerle İlişkili Olarak Kullanımı

Taradığımız metinlerde 15-16. yüzyıllardan Karamanlı Aynî, Bâli ve Lamiî’ye ait 3 örnekte nehengin gemileri takip etmesi, hatta gemilerle yarışması, gruplar halinde dolaşmaları sebebiyle şiire konu edildiği görülür. Söz konusu özellikler tamamen balinalara ait olduğu için bu başlık altında ele alınan örneklerde nehengin balina anlamıyla kullanılmış olduğu düşüncesindeyiz.

Tûfân-ı Nûh idüp giresin ger gemiye sen
Yanunca çün neheng oluban ben şinâh idem
Karamanlı Aynî Divanı, (Mermer 1997: 541).
(Nuh tufanı meydana getirip sen gemiye gir, ben balina olarak senin yanın sıra yüzeyim.)

Beyitteki, tufan sırasında geminin yanı sıra yüzen canlının balık sınıfından bir hayvan olduğunu Hint mitolojisindeki tufan efsanesi de destekler. Hint inancında tufan sırasında başöğretmen Mano’ya (İslam inancındaki Nuh Peygamber’e karşılık geldiği düşünülebilir) tanrı Vişnu, balık kılığında rehberlik ederek, Mano’nun gemisini yönlendirir ve karaya çıkmasına yardım eder (Yıldırım 2008: 688-689).

Cümle keştî yüriye düşmene mânend-i neheng
Çihl-pâlar ayag altına ala deryâyı
Bâlî Divanı, (Sinan 2004: 72).
(Bütün gemiler balina gibi düşmanın üzerine yürüsün. Kırk ayaklar, denizi ayaklar altına alsın.)

VII. “Neheng”in Ejderhaya Benzetilerek Kullanılması

Nehengin, korkutuculuk, öldürücülük, azamet ve heybet ilgileriyle bir arada kullanıldığı örneklere yukarıda yer verilmişti. Bu örneklerde neheng, okyanus ve balina avı gibi kelimenin balina olmasının kuvvetle muhtemel olduğu ipuçları ile birlikte yer almıştı. Burada da nehengin yine kan dökücülük, öldürücülük ve ürkütücülük özelliklerinden bahsedilir. Ancak örneklerde nehengin çoğunlukla ağzından ateş saçan bir ejderha imajıyla ele alındığı dikkati çeker. Ejderha benzetileni, timsahın şekil olarak ejderha ile olan benzerliğini akla getirmektedir. Dolayısıyla bu başlık altındaki örneklerin –beyit içinde balina olabileceğini destekleyen başka ipuçları olmadığı için– bir kısmında neheng, timsah karşılığında kullanılmışken sayıca daha az bir kısmı balinayı çağrıştırmaktadır. 16.yyda Fuzuli, Lamiî, Âlî, Nev’i-zâde Atayî, Ahdî, Emrî ve Hayalî’ye 18.yy.da Lebib’e ait toplam 8 örnekte neheng, ağzı açık vaziyette hasmını bekleyen, ağzından ateş saçan ve dem çeken bir ejderha benzetileni ile şiire konu edilmiştir. Bunlar içinde Ahdî, Emrî, Hayalî ve Lebib’e ait örneklerde neheng balina anlamındayken diğer örneklerde timsah anlamındadır.

Her kaçan dem çeke neheng-i ecel
Katrece gelmeye ana ‘ummân
Gülşen-i şuarâ, Sihr-i Sanî biyografisi (Solmaz 2005: 180).
(Ne zaman ecel balinası dem çekse, okyanus onun için bir damla kadar dahi olmaz.)

Muhît-i ‘ışkda ben ol neheng-i ejdehâ-kâmam
Yidi deryâyı nûş itdüm hemân bir demde dem çekdüm
Emrî Divanı, (Saraç 2002: 196).
(Aşk okyanusunda ben o ejderha damaklı balinayım ki yedi deryayı hemen içtim ve bir anda dem çektim.)

Muhît-i aşkda ben ol neheng-i ejdehâ-kâmem
Yedi deryâyı lerzân eyledüm her geh ki dem çekdüm
Hayalî Divanı, (Tarlan 1992: 210).
(Aşk okyanusunda ben o ejderha damaklı balinayım. Dem çektiğim her zaman yedi deryayı titretirim.)

VIII. “Neheng”in Kıyı, Sahil ve Buna Bağlı Kelimelerle Kullanımı

İncelediğimiz metinlerde sadece dört beyitte neheng kıyı, kıyıya vur-, karaya çık- kavramlarıyla bir arada kullanılmıştır. Bunlardan üçü 16. yüzyılda Âhî, Lamiî ve Hayalî’ye biri de 18. yüzyılda Lebib’e aittir. Kıyı, tek başına selameti ve kurtuluşu işaret etse de “kıyıya vur-”, “kendini denizden dışarı at-”, geri planında ölümünü barındıran eylemlerdir. Ahî ve Lamiî’ye ait örneklerde nehengin korkusundan balıklar kendini denizden dışarı atarak intihar yoluna gittikleri için söz konusu beyitlerde nehengin balina olduğu kesin değildir. Ancak Hayalî ve Lebib’e ait aşağıdaki örneklerde neheng balina anlamında kullanılmıştır:

Ka’ruma irmez neheng-i akl ey sâhil-nîşin
Lücce-i aşkem bu deryâlar kenârumdur benüm
Hayalî Divanı, (Tarlan 1992: 214).
(Ey kıyıda oturanlar, akıl balinası benim derinliğime eremez. Aşk okyanusuyum, bu denizler benim sahilimdir).

Ol neheng-i hüsnü ilkâya kenâr-ı vuslata
Tünd-bâd-ı ‘aşk ile deryâ gibi cûş eyledim
Lebib Divanı, (Kadıoğlu 2005: 502).
(O güzellik balinasını vuslat kıyısına bırakmak için aşk kasırgasıyla derya gibi coştum.)

IX. Bunların Dışında Kalan Kullanımlar

15. yüzyılda Rumî, Firdevsî-i Tavîl, Şeyhî, Sinan Paşa; 16. yüzyılda Revanî, Âşık Çelebi, Lamiî, Hayalî, Âlî; 17. yüzyılda Nev’i-zâde Atayî’ye ait toplam 17 örnekte kullanılan neheng kelimesi yukarıda benzetme ilgilerine göre gruplandırılmış alt başlıkların herhangi birine dâhil edilememiştir. Söz konusu beyit/cümlelerin kiminde neheng timsah anlamındayken kiminde balina anlamındadır. Bu alt başlık için seçilen örnekler şunlardır:

Ejder-i çerh-i nîl-reng gibi
Yidi bahri geçüp neheng gibi
Meşairü’ş-şuarâ, Âhî biyografisi (Kılıç 1994: 256).
(Lacivert renkli feleğin ejderi gibi yedi denizi geçip bir balina gibi …)

Peleng-âsâ idersem kûhı melcâ
Neheng-âyîn kılursam bahri me’vâ
Lamiî, Ferhadname, (Esir 2008: 75).
(Kaplan gibi dağı mesken tutarsam, balina gibi denizi yer edinirsem...)

Hikmet nedür ki bu felek-i âbgîne reng
Gâhî neheng şekline girer gehî peleng
Revani Divanı, (Avşar 2009: 52).
(Billur renkli feleğin bazen balina/timsah bazen kaplan şekline girmesinin hikmeti/sırrı nedir?)

Sonuç

Nehengin klasik Türk edebiyatı metinlerindeki anlam katmanları sorgulanırken 14-19. yüzyıl Türk edebiyatı verimleri arasında neheng kelimesinin geçtiği, çoğu manzum olan 122 örnek tespit edildi. Neheng, 15. yüzyıla ait metinlerin önemli bir kısmında Nil Nehri ile birlikte kullanılmıştır. Bu örneklerin büyük çoğunluğunda neheng ile kastedilen timsahtır. Bunun istisnası olarak, 14. yüzyılda Nesimî ve Kadı Burhaneddin ve 15. yüzyılda Taci-zâde Cafer Çelebi’nin beyitleri dikkate değerdir. Bu beyitlerde neheng, balina anlamına daha yakındır. Ancak 16. yüzyıl ve sonrası edebî metinlerinde geçen neheng kelimesinin önemli bir kısmının timsah anlamıyla karşılanması mümkün görünmemektedir. Gemilerle yarış yapma, okyanusun dibine dalma, denizin suyunu bitirecekmişçesine içme, suyun içinde oynayarak hareket etme, gruplar halinde dolaşma ve çok iyi yüzücü olma özelliklerinin dile getirildiği beyit/cümlelerde kelimenin timsah anlamında kullanılmadığı açıktır. Dolayısıyla kimi sözlüklerde de işaret edildiği gibi bu eylemlerle ilintili olarak kullanılan neheng kelimesini okyanuslarda yaşayan heybetli bir canlı –balina– olarak değerlendirmek daha isabetli olacaktır. Sonuç olarak, 16. yüzyıl ve sonrasındaki metinlerde nehengin, hem timsah hem de balina anlamı göz önünde bulundurularak yorumlanması gerektiği kanaatindeyiz.

1 Bkz. (Sefercioğlu 2001:429); (Kurnaz 1996: 224, 321, 431, 527, 528); (Tolasa 2001:164-462); (Çavuşoğlu 2001: 280).
2 Yakınî, Tabir-nâme, Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi, Y 399.
3 (…) kırkyedinci bâb balık, neheng, kurbaga, yengeç, timsâh bu dürler cân-âvârlar görmek (5b). (…) kırk ikinci bâb balık, neheng, kurbağa, kablubağa ve yengeç ve timsâh ve deniz cânâvârların görmek. Muhammed İbn Serîr eydür: Her kim görse bir büyük balık eline gire, câriye eline gire. Ve görse bişmiş balık yirdi, helâl mâl eline gire. Neheng görse ulu düşmândur. Ve görse neheng anı suya çekerdi, uğrıdan ve harâmîden sakınmak gerek. Ve görse neheng etin yirdi düşmân mâlından eline gire. Timsâh ulu düşmândur. Görse kurbağa etin yirdi, helâl mâl eline gire. Ve çok kurbağa görse, yir üstinden ‘azâb ola. Kablubağa görse zâhidlerdür ‘âbidlerdür ve görse etin yirdi bir zâhid kişiden bir fâ’ide görse gerekdür. Ve çok kablubaga görse ‘âlimler evinde cem‘ olalar. Yengeç bütün himmetlü kişilerdür. Ve görse yengeç tutmış, düşmânına zafer bula. Ve görse yengeç etin yirdi zahmetle mâl eline gire (Yakınî, Y 399:27b).
4 Burada “timsah” kelimesi niheng şeklinde okunmuştur.
5 Mehmed Salahî, Kamus-ı Osmanî’de “niheng” şeklindeki okumanın doğru olmadığını kaydeder (s. 597).
6 Arapça kökenli kelimeleri barındıran bir sözlük olduğu için “timsah” kelimesinin karşılığı “neheng” şeklinde yer almaktadır.
7 “Tabi’atı üzere altmış endâze boy sürer derler. Bir nesne ekl ederken hilâf-ı âde üst çenesini tahrîk eder. Derler ki su kenârında yumurtlayıp kum içine gömer. Yavru çıktıkda suya yetişirse neheng-beççe olur. Yetişmezse sunkur olur. Postunu alıp bir karyesini dolanıp ba’dehu bir mahalde ta’lîk olunsa o karyeye dolu nâzil olmaz. Yağıyla bir fitil düzüp su kenarına yaksalar onda olan kurbağa bir dahi şamata eylemez. Yağından koç koyununun tepesine tılâ olunsa sâ’ir koçlar onu gördükte firâr ederler. Bu cânver Türkîde dahi timsâhla ma’rûftur. Mısır’da Nil sevâhilinde kesîrdir” (Öztürk vd. 2000:1439).
8 Denizaslanı (Otaria flavescens), 2,5 m boyunda ortalama 300 kg ağırlığında Amerika’nın kuzeybatı kıyılarında yaşayan ve sık renk değiştiren etçil bir memeli türüdür.
9 Okyanusların en büyük canlısı olarak kabul edilen balinaların konumuzu ilgilendiren özellikleri şu şekilde özetlenebilir: Balinalar yavrularını doğurup emziren deniz memelilerindendir. Deri altında bulunan 7-35 cm arasındaki yağ tabakası hem ısı yalıtımını sağlayan hem de darbelere karşı balinayı koruyan bir fonksiyona sahiptir. Su yüzeyinde kalabilmek amacıyla kemikleri çok inceldiğinden karaya çıkmaları mümkün değildir. 1-33 m arasında değişen boyları ve 135 tonu bulabilen ağırlıklarına rağmen en iyi yüzen memeli hayvanlardır. Akciğer solunumu yapmalarına karşın okyanusun derinliklerine dalabilme ve 1000 m’den avlarını çıkarabilme özelliklerine sahiptirler. Akciğer solunumu yaptıklarından nefes alabilmek için sık sık su yüzeyine gelirler. Kullanılmış havayı da burun deliklerinden dışarı fışkırtırlar. Deniz yüzeyinde sadece başları ve sırtları görülür ancak yunuslar vücutlarını tümüyle suyun dışına çıkarırlar. Balinalar, yağları nedeniyle MÖ 1500’lü yıllardan beri avlanmışlardır. Balina yağının, en önemli işlevi ve balinaların avlanma sebebi, bu yağın elektriğin olmadığı dönemlerde lambalarda yağ olarak kullanılmasıdır. Daha sonraki dönemlerde ise sabun ve margarin üretiminde kullanılmak üzere avlanmaya devam edilmiştir. Balinalar, deniz ve okyanusların yanı sıra büyük akarsuların denize yakın havzalarında bulunabilir (Demirsoy 1992: 729-732). Yunuslar da dişli balinalar alttakımındandır. Delphinidae ya da Türkçede yunus dediğimiz balinalar, sese karşı oldukça hassastır. Denizlerde ve kimi nehir ağızlarında yaşayan yunuslar, çok hızlı yüzer, sudan dışarı sıçrar ve göç ederler. Başlıca besinleri, balık, mürekkep balığı, kılıç balina, penguen, denizaslanı ve diğer balinalardır. Gruplar halinde yüzer, eşzamanlı olarak suda sıçrarlar. Özelikle gemilerin dümen suyunda yüzmeyi severler. Yunusların ayrı bir cinsi olan siyah yunuslar da çok hareketli oyun oynamayı seven, insanlara ve kayıklara yaklaşabilen canlılardır. Balina cinsleri içinde taşıdığı özellikler itibarıyla klasik şiirdeki neheng kelimesinin anlam katmalarını aydınlatmaya yarayacak ilginç özellik taşıyanlardan biri de kaşalotlardır. Genellikle sadece mürekkep balığı ile beslenirler. Mürekkep balıklarının sindirilmeyen kısımları bağırsakları aracılığı ile dışarı atılır. Gri-siyah renkteki bu sıvı bir süre sonra değişikliğe uğrayarak amber adı verilen kozmetik maddesini oluşturur. Amber, dalgalarla kıyılara sürüklenir. Kaşalotlar, Akdeniz’de en sık rastlanan balina türü olarak bilinir (Demirsoy 1992: 732–744).
10 Neheng kelimesinin anlam katmanları sorgulanırken şu eserler taranmıştır: Karamanlı Aynî Divanı (haz. Ahmet Mermer); Azmî-zâde Hâletî Divanı (haz. Bayram Ali Kaya); Bâkî Divanı (haz. Sabahattin Küçük); Bâlî Divanı (haz. Betül Sinan); Emrî Divanı (haz. Yekta Saraç); Figanî Divançesi (haz. Abdülkadir Karahan); Fuzulî Divanı (haz. Kenan Akyüz-Süheyl Beken-Sedit Yüksel-Müjgan Cunbur); Gelibolulu Âlî Divanı (haz. İsmail Hakkı Aksoyak); Hayalî Bey Divanı (haz. Ali Nihad Tarlan); Lebîb Divanı (haz. İdris Kadıoğlu); Mezakî Divanı (haz. Ahmet Mermer), Nâşid Divanı (haz. Ömer Zülfe); Nef’î Divanı (haz. Metin Akkuş); Neşatî Divanı (haz. Mahmut Kaplan); Nev’î Divanı (haz. Mertol Tulum- M.Ali Tanyeri); Sâkıb Mustafa Dede Divanı (haz. Ahmet Arı); Şeyhî Divanı (haz. Mustafa İsen- Cemal Kurnaz); Tâcî-zâde Cafer Çelebi Divanı (haz. İsmail Erünsal); Usulî Divanı (haz. Mustafa İsen); Üsküdarlı Sırrî Divanı (haz. Şevkiye Kazan); Üsküplü İshak Çelebi Divanı (haz. Mehmed Çavuşoğlu-M.Ali Tanyeri); Yahya Bey Divanı (haz. Mehmet Çavuşoğlu); Ahmed Paşa Divanı (haz. Ali Nihad Tarlan); Antepli Aynî Divanı (haz. Mehmet Arslan); Nev’i-zâde Atayî Divanı (haz. Saadet Karaköse); Revânî Divanı (haz. Ziya Avşar); Süheylî Divanı (haz. Esat Harmancı); Tokatlı Kânî Divanı (haz. İlyas Yazar); Adnî Divanı (haz. Bilal Yücel); Gelibolulu Âlî- Tuhfetü’l-uşşâk mesnevisi (haz. İsmail Hakkı Aksoyak); Şeyh Gâlib- Hüsn ü Aşk (haz. Orhan Okay- Hüseyin Ayan); Lamiî Ferhâd-nâme (haz. Hasan Ali Esir); Manisalı Cami- Mahabbet-nâme (haz. Esat Harmancı); Gelibolulu Âlî- Riyazü’s-salikîn (haz. Mehmet Arslan-İsmail Hakkı Aksoyak); Rûmî- Şîrîn ü Şûriyye (haz. Doğan Enfel-Feryal Korkmaz); Vuslatî Ali Bey, Gaza-nâme-i Çehrîn (haz. Mustafa İsen-İsmail Hakkı Aksoyak); Behiştî Sinan Çelebi- Heft Peyker (haz. Şener Demirel); Mustafa Çelebi-Varka ve Gülşah (haz. Ayşe Yıldız); Firdevsî-i Tavîl- Münazara-i Seyf ü Kalem (haz. Ahmet Tanyıldız); Ahmed-i Rıdvan- Husrev ü Şîrîn (haz. Orhan Kemal Tavukçu); Ömer bin. Mezîd-Mecmuatü’n-nezâ’ir (haz. Mustafa Canpolat); Sinan Paşa-Tazarru-nâme (haz. Mertol Tulum); Seyyid Azim Şirvanî Tezkiresi (haz. Ömer Bayram); Aşık Çelebi- Meşairü’ş-şuarâ (haz. Filiz Kılıç); Rıza Tezkiresi (haz. Gencay Zavotçu); Ahdî- Gülşen-i Şuarâ (haz. Süleyman Solmaz).
11 Örnek sayısının çok olması sebebiyle metnin bağlamı içerisinde “timsah” anlamına gelen örnekler ile hem timsah hem de balina olarak yorumlanması mümkün örnekler elenmiş, timsah olarak anlamlandırılması mümkün olmayan örneklerden yapılan seçmeler makaleye dâhil edilmiştir.
12 Mesela 15. yüzyıla ait aşağıdaki üç beyitte nehengin timsah dışında bir canlı olarak yorumlanması mümkün değildir. Cemâli gülşeni içre gözü iki âhû Kenâr-ı âb-ı iz’arında zülfü iki neheng (Ahmed Paşa Divanı, s. 49). Hayâl-i turrası çeşmimde raks urur sanasın Ki baş götürüben oynaya Nîl içinde neheng (Ahmed Paşa Divanı, s. 163). Geçdüginçe âb-ı çeşmümden hayâl-i zülf-i dost San neheng-i nîl-gûndur oynayup mâdan geçer (Adnî Divanı, s. 37).
13 23 türü bulunan Timsah (Crocodil) familyasının başlıca türü bugün Orta ve Güney Afrika ile Madagaskar’da bulunan boyları 7 m’ye ulaşabilen Nil timsahı (Crocodilus Niloticus)dır. Nil timsahları, timsahların en büyük türleri olup ağırlıkları 1000 kg’ı bulabilmektedir. Sırtında küçük siyah benekleri olan koyu tunç yeşili rengindedir. Vücudunun alt yüzeyi kirli sarıdır. Nil timsahlarına eskiden Mısır’da kutsallık atfedilmiş hatta mabut gözüyle bakılmış ve Eski Mısır’da bir şehrin adı (Creodilopolis) da buradan gelmiştir. İnsanlar, eti ve derisi için timsahı avlarlar. Nil timsahının aşağı Mısır’da artık görülmemesinin nedeni de bu avlanmadır. Bugün Nil timsahı ender örnekler dışında Kuzey Afrika’da bulunmaz. Nil timsahının asıl yaşadığı yer artık Madagaskar’dır. Nil timsahının bir özelliği de eti taze olarak yememeleri, önce nehir kıyısında çürütüp sonra yemeleridir. [Erişim] http://www.hayvanansiklopedisi.com/AsilTimsahlar.html (05.05.2008); (Demirsoy 1992: 177).
14 Neheng kelimesinin heybet ve azamet anlatan kullanımlarına Anadolu sahası dışındaki Türk edebiyatında da rastlanır. Azerbaycan sahasnda Refiq Zeka Xendan, Menim Ustadlarım adlı şiirinde örnek aldığı şairleri sıralarken Nizami’ye de yer vermiş ve onu “neheng”e benzetmiştir: […] Üstadım olub neheng Nizami, Her cilvesi bir çeleng Nizami! [...] Re£iq Zeka Xendan http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Tempdosyalar/109865__refiqzekaxendan.pdf, s.4. (28.07.2008)
15 Taradığımız manzum metinlerde nehengin pelengle birlikte çok fazla kullanıldığını gördük. Bunların bir kısmı kafiye olarak mısra sonlarında bir kısmı da mısra içinde karşımıza çıkmaktadır. Aralarındaki ses benzerliği sebebiyle kafiye hatırına birlikte kullanılmış olabileceği akla gelmekle beraber, asıl sebebin “(…) Deniz balıklarının arasında denizde yaşayan bir hayvandır. Sahrada ve ormandaki aslan menzilindedir” (Dehhoda: CD) şeklinde yapılan neheng tanımı olması da muhtemeldir. Klasik şiir metinlerinde hem ses hem de bu anlamsal ilgi gereği neheng ve peleng sıklıkla bir arada kullanılır.

Kaynaklar

  1. [Erişim]http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/Tempdosyalar/109865_refiqzekaxendan.pdf, (28.07.2008).
  2. [Erişim] http://www.hayvanansiklopedisi.com/Asil-Timsahlar.html (05.05.2008).
  3. Akkuş, Metin (1993), Nefî Divanı, Ankara: Akçağ Yay.
  4. Alıcı, Lütfi (1998), Divan-ı Nâşid, İnceleme-Tenkitli Metin, İnönü Üniversitesi SBE DT, Malatya.
  5. Altaylı, Seyfettin (Hemaset-Züyültü) (1994), Azerbaycan Türkçesi Sözlüğü, İstanbul: MEB Yay.
  6. Arı, Ahmet (2003), Mevlevilikte Bir Hanedanlık Kurucusu Sakıb Dede ve Divanı, Ankara: Akçağ Yay.
  7. Arslan, Mehmet (2004), Antepli Aynî Divanı, İstanbul: Kitabevi Yay.
  8. Avşar, Ziya (2009), Revanî Divanı, T. C. KTB Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü, [Erişim] http://ekitap.kulturturizm.gov.tr [10.07.2009]
  9. Ayverdi, İlhan (2005), Misalli Büyük Türkçe Sözlük, İstanbul: Kubbealtı Neşriyatı Yay.
  10. Bayram, Ömer (2005), Azerbaycan Sahası Tezkireleri ve Seyyid Azim Şirvanî Tezkiresi, GÜ SBE DT, Ankara.
  11. Canpolat, Mustafa (1995), Ömer Bin Mezid Mecmûatü’n-nezâir, Ankara: TDK Yay.
  12. Çavuşoğlu, Mehmed ve M. Ali Tanyeri (1990), Üsküplü İshak Çelebi Divan, İstanbul: Mimar Sinan Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Yay.
  13. Çavuşoğlu, Mehmed (1977), Yahya Bey Divanı, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay.
  14. Çavuşoğlu, Mehmed (2001), Necati Bey Divanı’nın Tahlili, İstanbul: Kitabevi Yay.
  15. Dehhoda, Ali Ekber, Lugat-nâme, Şirket-i Prochest, CD, Tahran.
  16. Demirsoy, Ali (1992), Yaşamın Temel Kuralları, C.III, Ankara: Meteksan A.Ş. Yay.
  17. Devellioğlu, Ferit (1993), Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugat, Ankara: Aydın Kitabevi Yay.
  18. Ergin, Muharrem (1980), Kadı Burhaneddin Divanı, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay.
  19. Erünsal, İsmail (1983), The Life and works of Tacizade Cafer Çelebi with a critical edition of His Divan, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay.
  20. Esir, Hasan Ali (2008), Ferhad-Nâme (Lâmiî), Giriş-Metin, T. C. KTB Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü, [Erişim] http://ekitap.kulturturizm.gov.tr [8.11. 2008].
  21. Gülkarian (Güldiken), Kadir (1375), Moheg Türkçe-İngilizce-Farsça Sözlük, Tebriz: Nobel Yay.
  22. İbrahim Cûdî Efendi (2006), Lugat-ı Cûdî, Ankara: TDK Yay.
  23. İsen, Mustafa ve İsmail Hakkı Aksoyak (2003),Vuslatî Ali Bey, Gazâ-nâme-i Çehrîn, Ankara: AKM Yay.
  24. Kadıoğlu, İdris (2005), Diyarbakırlı Lebib: Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri ve Divanı, Diyarbakır: Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Yay.
  25. Kalkışım, Muhsin (1994), Şeyh Galib Divanı, Ankara: Akçağ Yay.
  26. Kanar, Mehmet (2000), Farsça-Türkçe Sözlük, İstanbul: Deniz Kitabevi Yay.
  27. Karahan, Abdülkadir (1966), Kanunî Sultan Süleyman Çağı Şairlerinden Figanî ve Divançesi, İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay .
  28. Karaköse, Saadet (1994), Nev’î-zâde Atayî Divanı, Kısmî Tahlil-Metin, İnönü Üniversitesi SBE DT, Malatya.
  29. Kazan, Şevkiye (2003), Üsküdarlı Sırrî Hayatı, Eserleri, Edebi Kişiliği Divan’ı (Tenkitli Metin İnceleme) ve Şerhu Medhi’n-Nebi, GÜ SBE DT, Ankara.
  30. Kılıç, Filiz (1994), Meşairü’ş-şuarâ İnceleme-Tenkitli Metin, GÜ SBE DT, Ankara.
  31. Kurnaz, Cemal (1996),Hayalî Bey Divanı’nın Tahlili, İstanbul: MEB Yay.
  32. Küçük, Sabahattin (1994), Bâkî Divanı, Ankara: TDK Yay.
  33. Mehmed Salahî (1313), Kamus-ı Osmanî, İstanbul: Mahmud Bey Matbaası.
  34. Mermer, Ahmet (1991), Mezakî Hayatı, Edebî Kişiliği ve Divanı’nın Tenkildi Metni, Ankara: AKM Yay.
  35. Mermer, Ahmet (1997), Karamanlı Aynî ve Divanı, Ankara: AkçağYay.
  36. Olgun, İbrahim ve Cemşid Drahşan (1350), Türkçe-Farsça Sözlük, Tahran: Çaphane-i Hâce Yay.
  37. Öztürk, Mürsel ve Derya Örs (2000), Burhan-ı Katı, Ankara: TDK Yay.
  38. Redhouse, James W. (2001), Turkish and English Lexicon, İstanbul: Çağrı Yay.
  39. Salehpur, Cemşid (1370), Farsça Türkçe Genel Sözlüğü, C.2, Tebriz: Lâle Yay.
  40. Saraç, Yekta (2002), Emrî Divanı, İstanbul: Eren Yay.
  41. Sefercioğlu, M. Nejat (2001), Nev’î Divanı’nın Tahlili, Ankara: Akçağ Yay.
  42. Sinan, Betül (2004), Bâlî Çelebi Divanı, İnceleme-Metin, Boğaziçi Üniversitesi SBE, YLT, İstanbul.
  43. Steingass, F. (1975), A Comprehensive Persian-English Dictionary, Beyrut: Librairie Du Liban Yay.
  44. Şemseddin Sami (1989), Kâmûs-ı Türkî, İstanbul: Çağrı Yay.
  45. Şemseddinoğlu Mustafa (1313), Ahter-i Kebîr, İstanbul: Sahhafiyye-i Osmaniye Matbaası.
  46. Tarlan, Ali Nihat (1992), Hayalî Divanı, Ankara: Akçağ Yay.
  47. Tolasa, Harun (2001), Ahmed Paşa’nın Şiir Dünyası, Ankara: Akçağ Yay.
  48. Toparlı, Recep (2000), Ahmed Vefik Paşa Lehce-i Osmanî, Ankara: TDK Yay.
  49. Yakınî, (Yz), Ta’bir-nâme, Türk Tarih Kurumu Kütüphanesi, Y 399.
  50. Yıldırım, Nimet (2008), Fars Mitolojisi Sözlüğü, İstanbul: Kabalcı Yay