Bütün dillerde tarihî süreç içerisinde dilbilgisinin çeşitli düzlemlerinde evrimleşme söz konusudur. Çeşitli dönemlerde yazılmış eserleri dilbilgisel açıdan karşılaştırdığımızda, eserlerde kullanılan dilin değiştiğini belirlemek mümkündür. Şüphesiz her dil evrimleşerek ve ilişkide bulunduğu diğer dillerin etkisiyle gelişir ve değişir. Bu değişmeden en çok etkilenen dilbilgisel düzlem ise, sözvarlığıdır.
Sözvarlığındaki değişmeler ve gelişmeler, genellikle bir dilin başka bir dilden yaptığı ödünçlemelerle, kelimelerin arkaik biçimlerinin kullanılmasıyla ya da yeni kelimelerin kullanım alanına girmesiyle oluşur.
Biz bu yazıda, Türk kültürünün tarihî dönemleri için, temel kaynaklar konumunda olan “yazma eserler”in nüshalarında görülen çeşitli dilbilgisel farklılıkları, tarihî sözvarlığı açısından ele alacağız. Bugüne kadar yapılan tarihî metin çalışmalarında, bir yazma eserin, çeşitli nüshalarında görülen dilbilgisel farklılıklar, dil evrimleşmesi açısından ele alınmadığı gibi nüsha farklarının bu yönden incelenmesi gerektiğine de çok az sayıda Türkolog değinmiştir.
Bu türden bir değerlendirme, yaptığımız araştırmalara göre ilkin, S. Buluç (1964) tarafından Behcetü’l-H. ada¯’ik.’in iki ayrı nüshası üzerinde yapılmıştır. S. Buluç, Behcetü’l-H. ada¯’ik.’in Bursa ve İstanbul nüshalarını karşılaştırarak, bu nüshalarda görülen fonetik, morfolojik ve leksikolojik değişiklikleri örnekleriyle işlemiştir. Yazma eserlerin nüshaları arasında görülen farklılıkların, sözvarlığı açısından incelenmesine Gönül Alpay Tekin (1979), Mübahat Kütükoğlu (1983) ve Cem Dilçin (1991) öncülük etmiştir.
Tekin (1979) XV. yüzyıl şairlerinden Hamdullah Hamdi’nin (ö. H.909/1503- 04) Mesnevîsinin Amerika Birleşik Devletleri, Oregon’da Portland Art Museum’da bulunan minyatürlü nüshasını tanıtırken bu nüshanın diğer nüshalardan farklı olduğunu görür ve bu farklılıkları Dîvân şiiri estetiği ve dil tarihi açısından inceler. Tekin, yazma eserlerin nüshaları arasında görülen bu farklılıkları ve değişiklikleri şu iki ana sebebe bağlar:
“Nüsha farkları, nüshayı istinsah edenin
1. Dalgınlığından,
2. Eski yazıya hâkimiyetinin, edebiyat ve diğer kültür alanlarındaki bilgisinin derecesinden doğar” (Tekin 1979: 312).
Tekin, bu ikinci maddenin de iki kısımda düşünülmesi gerektiğini belirtir:
a. Müstensih, istinsah ettiği nüshanın yazısını iyi okuyamadığı için kelimeyi ve kelime gruplarını, kendine göre yorumlayarak veya bir başka kelime ve kelime gruplarına benzeterek okur. Bir bakıma, müstensih metne bilinçsiz olarak müdahale etmiş olur.
b. Müstensih kendince daha münasip bulduğu ifadeleri, terkipleri ve kelimeleri, asıl metindekilerin yerine koyarak, metne bilinçli olarak müdahale eder. Bu müdahalelerde devrinin telâffuz özelliklerinden, dili kullanışından edebiyat ve estetik anlayışına ve zevkine kadar uzanan etkileri görmek mümkündür (Tekin 1979: 312).
c. Dilçin (1991), Tekin’e de göndermede bulunarak, Süheyl ü Nev-baha¯r’ın tenkitli metin yayınında bu eserin iki nüshası arasındaki dilbilgisel farklılık ve değişikliklerin nedenlerini şöyle açıklar:
Bilindiği gibi yazmalardaki nüsha farkları, müstensihin dalgınlığının yanı sıra, büyük ölçüde istinsah ettiği nüshanın yazısını iyi okuyamadığı için, bir sözcüğü ya da sözcük kümelerini, kendine göre yorumlayarak, ya da bir başka sözcük ve sözcük kümelerine benzeterek okumasından kaynaklanmaktadır. Bu durumda metnin anlamında bozukluklar ya da aksaklıklar meydana gelir. Bunun dışında anlamı pek fazla bozmayan, hatta kimi zaman da uygun görünen değişiklikler metin için asıl tehlikeli olanlardır. Çünkü şairin ya da yazarın kaleminden çıkmış olan metinden bizi uzaklaştıran, müstensihin bilinçli olarak yaptığı bu değişikliklerdir. Bu değişiklikleri doğuran etkenler arasında müstensihin kültürünün, edebiyat bilgisinin ve zevkinin ölçüsü olduğu gibi; belki en genel ve yaygın olanı, yaşadığı çağın dil özellikleridir. Müstensihler, yaşadıkları çağa göre arkaik olan biçimleri genellikle değiştirmektedirler (Dilçin 1991: 35-36).
Müstensihlerin yazma eserleri çekimlerken yaptıkları değişikliklere M. Kütükoğlu (1983) ve M. Canpolat (1995) da değinmiştir.
Bütün bu çalışmalardan ve Türk Dil Kurumunda tarafımızdan yayımlanmış Mu¯sa¯ b. H. a¯cı¯ H. üseyin el-İznı¯k.ı¯’nin Munebbihu’r-Ra¯k.idı¯n adlı eserinin nüsha farklarından çıkardığımız sonuçlarla, yazma eserlerdeki sözvarlığı farklılıklarının nedenlerini şu şekilde sıralayabiliriz:
1. Müstensihin sözvarlığının nüshaya yansıması.
2. Müstensihin kopyaladığı eseri, sunduğu sosyal katmanın kültürel düzeyine göre sözvarlığı açısından yeniden uyarlaması.
3. Müstensihin kopyaladığı eseri dönemin geçerli (moda) üslûbuna uydurması, [sade nesir, süslü nesir (inşâ), orta nesir].
4. Müstensihin kopyaladığı eseri, döneminin dil özelliklerine uyarlaması.
5. Müstensihin kopyaladığı eserdeki okuyamadığı kelimeleri metne bağlı olarak kendi kelimeleriyle değiştirmesi.
6. Müstensihin, kelimeleri yanlış okuması ve yazıya bu biçimde geçirmesi.
Bu maddeleri, esere göre artırmak veya azaltmak mümkündür. Genellikle eski yazma eserler üzerine çalışan bilim adamları, nüshalardaki farklılıkları yukarıdaki sebeplere bağlayarak açıklamaktadırlar. Özellikle Eski Anadolu Türkçesinin ilk dönem eserlerinin daha sonraki yüzyıllara ait çekimlenmiş kopyalarındaki dilbilgisel farklılıklar, “Müstensihin kopyaladığı eseri döneminin dil özelliklerine uyarlaması”yla ilgilidir. Bir başka deyişle müstensih, çekimlediği eseri dönemin dil özelliklerine göre yeniden uyarlamaktadır. Farklı dönemlere ait yazma eserlerin tenkitli metin yayınlarındaki nüsha farklarını sözvarlığı açısından karşılaştırdığımızda şöyle bir sonuç ortaya çıkmaktadır:
Manzum eserlerde, özellikle XV. yüzyıl ve sonrasında, mensur eserlere göre, nüshalar arasındaki sözvarlığı farklılığı daha az görülmektedir. Mensur eserlerde bazen bir yazmanın daha sonraki yüzyıllarda çekimlenmiş bir kopyasının, asıl nüshadan anlatım ve üslûp olarak da çok uzaklaştığı ve farklı bir eser hâline geldiği görülmektedir.
Bu temel açıklamalardan sonra, yazma eserlerin nüshaları arasındaki sözvarlığı farklılıklarına, Eski Anadolu Türkçesi dönemi metinleri arasından seçtiğimiz şu örnekleri verebiliriz:
I. Behcetü’l-H. ada¯’ik. fı¯ mev‘iz.eti’l-h ˘ala¯’ik
Eski Anadolu Türkçesi eserleri arasında karışık dilli metin olarak da bilinen Behcetü’l-H. ada¯é ik. fı¯ mevèiz.eti’l-h˘ ala¯éik. adlı eserin iki ayrı nüshasını karşılaştıran S. Buluç (1964) ve Musatafa Canpolat (1965), bu iki nüshanın çekimlendiği tarihe göre aralarında tablo1’deki sözvarlığı farklılıklarını tespit etmişlerdir.
S. Buluç, Bursa ve İstanbul nüshalarını karşılaştırdıktan sonra şöyle bir sonuca varır:
Behcetü’l-h. ada¯é ik.’in bu iki nüshasından Bursa nüshası sözvarlığı açısından ondan 177 yıl sonra istinsah edilmiş olan İstanbul nüshasına göre, Türkçe kelimeleri daha çok korumaktadır. İstanbul nüshasında ise Arapça ve Farsça kelimeler baskın gelmiş; müstensih, Türkçe kelimeleri fazla tercih etmemiştir.
II. Süheyl ü Nev-baha¯r (H. 751/M.1350)
Eser, C. Dilçin tarafından 1991 yılında tenkitli olarak yayımlanmıştır. C. Dilçin, Süheyl ü Nev-baha¯ r’ın Berlin Devlet Kitaplığında bulunan nüshasıyla Dehri Dilçin’in nüshası arasındaki farklılıklara sözvarlığı açısından dikkat çekmiş ve Tablo2’deki örnekleri tespit etmiştir.
Dilçin(1991) Süheyl ü Nev-baha¯ r’ın bu iki nüshası arasında görülen farklılıkları şöyle açıklamaktadır:
“M nüshası D’ye göre daha arkaik özellikler taşımaktadır. D nüshası istinsah edilirken, bu arkaik özelliklerin bir bölüğü değiştirilmiştir. İki nüshanın söz varlığı üzerine yapılan küçük bir karşılaştırma aradaki farkı açıkça ortaya koymaktadır. Tarama Sözlüğü için Süheyl ü Nev-baha¯ r’dan taramalar yapılırken D nüshası esas alınmıştır. Bu nedenle M nüshasındaki kimi arkaik sözcükler Tarama Sözlüğü’nde yer almamıştır” (Dilçin 1991: 36).
S. Tezcan (1994), Süheyl ü Nevbahâr Üzerine Notlar adlı çalışmasında, Dilçin’in yapmış olduğu Süheyl ü Nev-baha¯ r’ın iki nüshası arasındaki sözvarlığı karşılaştırmasına değinir ve bu tür çalışmaların Anadolu Türkçesinin leksikolojisi için önemli ipuçları vereceğini belirtir.
Bu durum yalnız edebî alana ait yazma eserlerin nüshaları arasında görülmemektedir, Osmanlı döneminin yönetim alanlarına dair çeşitli resmî belge niteliğindeki yazma eserlerin nüshaları arasında da bu türden farklılıklara rastlanılmaktadır. Ekonomi tarihine ait olan ve M. Kütükoğlu’nun yayımladığı 1640 Tarihli Narh Defteri’nin farklı tarihlerde çekimlenmiş nüshaları arasında da sözvarlığı farklılıkları mevcuttur.
III. 1640 Tarihli Narh Defteri
Yukarıdaki örneklerde görüleceği üzere eserlerin daha sonraki tarihlerde çekimlenmiş nüshalarında, Arapça ve Farsça kelimeler, Türkçe kelimelerin yerini almıştır.
IV. Münebbihü’r-Ra¯ k.idı¯n (İznı¯k.ı¯ öl. H. 838 / M. 1434)
Mu¯sa¯ b. H. a¯cı¯ H. üseyin el-İznı¯k.ı¯’nin (öl. H. 838 / M. 1434) Munebbihu’r-Ra¯k.idı¯n adlı eserinin XVI. yüzyılda çekimlendiği kabul edilen Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Hazine 343’teki nüshası ile M.1522 yılında çekimlenmiş nüshası arasında yaptığımız sözvarlığı karşılaştırmasında, XVI. yüzyılda çekimlenmiş nüshada diğer nüshalardaki Arapça ve Farsça kelime ve kelime gruplarının yerine, Türkçe sözvarlığının kullanıldığı tespit edilmiştir. XVI. yüzyılda istinsah edilen nüshanın müstensihi çekimlediği nüshanın dilini ve anlatımını sadeleştirmiş ve Türkçeleştirmiştir.
Münebbihu’r-Ra¯k.idı¯n'in karşılaştırdığımız dört nüshası şu kütüphanelerde bulunmaktadır:
a. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi E. Hazine 1343 (Mah.mu¯d b. Ah.med Si¯ru¯zi¯ eliyle Edirne’de H.1091 (1680-81)'de istinsah edilmiştir. (EH)
b. Süleymaniye Kütüphanesi Serez Bölümü 1583 İstinsah tarihi ve müstensihi belli değildir. (S)
c. Süleymaniye Kütüphanesi Nuruosmaniye 2187/ 2611 Münebbihü’r-Ra¯k. idı¯n’in en eski ve eksiksiz nüshalarından biridir. Bu nüshayı Selânikli İsa b. Yusuf b. Muhammed H.929 (M.1522) tarihinde istinsah etmiştir. (N)
d. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Hazine 343 “Aharlı ince kâğıt. 257 mm boy ve 153 mm eninde 408 yaprak. Sahifede harekeli nesihle 90 mm uzunl. 19 satır. Tahminen XVI. asırda kopya edilmiştir. Serlevha müzehhep, cetveller kırmızı. Mürekkepli ve şemseli vişneçürüğü deri cilt.” (Fehmi Edhem Karatay 1961: 128) (H).
Sonuç
Diller sürekli bir değişim ve gelişim içindedir. Bu değişim; sözvarlığı, ses, kelime ve cümle gibi dilin bütün düzlemlerini kapsamaktadır. Türk dillerinin tarihî dönemlerine baktığımızda, bu evrimleşmeyi ve değişmeyi tespit etmek hiç de zor değildir. Türkiye Türkçesi de şüphesiz tarihî süreç içerisinde evrimleşerek değişmiş, bazı dilbilgisel yapıları bugüne kadar gelmiş; bazıları ise, arkaik duruma düşüp eski yazma eserlerin varakları arasında kalmıştır. Dildeki bu değişimleri ve evrimleşmeyi her zaman düzenli bir şekilde takip etmek zordur. Özellikle yazı dilinin kendine özgü koruyucu yapısı, evrimleşmeyi bazen görmezden gelir. Bu nedenle gerek ses bilgisi gerekse sözvarlığı açısından dildeki değişimleri saptamak zorlaşır. Bu durumda yazma eserlerin çeşitli dönemlerde çekimlenmiş nüshaları bize yardımcı olur. Kısacası, Türkiye Türkçesinin tarihî sözvarlığındaki farklılıkları belirlemek için, nüsha farkları, bize oldukça zengin bir malzeme sağlamaktadır. Bunun yanı sıra bir nüshada o döneme göre veya müstensihin söz sözvarlığında kullanımdan düşmüş olan bir kelimeyi, diğer bir müstensihin sözvarlığında yani, çekimlediği nüshada bulmak mümkündür. Bu nedenle, tarihî sözvarlığı üzerine çalışan sözlükçüler, eserlerin bütün nüshalarını değerlendirmelidirler. Böylece, sözlüklerde varlığına tanık olamadığımız; fakat varlığından bir şekilde haberdar olduğumuz pek çok kelimeyi tespit edebiliriz.