Edebiyat tarihimizde Türklerin İslâmiyet’i kabulüyle başlayıp on dokuzuncu asrın son çeyreğine kadar etkili bir şekilde devam eden, daha sonrasında ise sahip olduğu kültürel hazineyi Batı tesiriyle gelişen edebiyatın kullanımına bırakan edebiyata İslâmî Türk edebiyatı, Klasik Türk edebiyatı, Divan edebiyatı gibi değişik adlar verilmektedir. Bu isimlendirmelerin her biri kendi içerisinde bazen olumlu bazen de olumsuz çağrışımlar yapmaktadır. Mesela bu edebiyatta Müslüman olmayan şairler var olduğu gibi, Türk olmayanlar da vardır. Bu edebiyat sadece seçme şiirlerin bulunduğu divanlardan oluşmamakta, aynı zamanda mesnevileri ve mensur eserleri de kapsamaktadır. Daha kapsamlı bir isim vermek gerekirse, Osmanlı edebiyatı terkibi en doğru olanıdır.
Türk hâkimiyetinin Anadolu merkez olmak üzere Orta Avrupa’dan İran’a, Kuzey Afrika’dan Arap Yarımadası’na ve Mısır’dan Kırım’a kadar uzanan geniş bir kültür coğrafyası üzerinde dil, din, siyaset, askerî güç, edebiyat, musiki gibi her konuda en fazla tebarüz eden, temsil ettiği medeniyet itibariyle güçlü bir çekim alanı oluşturan ve varlığı en uzun süren devlet konumunda bulunduğundan Osmanlı vücuda getirdiği edebiyatın isim babalığını fazlasıyla hak etmektedir. (Şentürk 2004: xi-xii)
Cumhuriyet öncesinde Abdülhalim Memduh, Şehabeddin Süleyman, Faik Reşad yayımladıkları edebiyat tarihlerine Tarih-i Edebiyat-ı Osmaniye ismini vermişlerdir (Levend 1984: 479-481). Wilkinson Gibb’in 1900-1907 yılları arasında dört cilt olarak Londra’da yayımladığı eser de Osmanlı Şiir Tarihi adıyla dikkat çekmektedir. Tüm bunlara rağmen bu makalede, üniversitelerin ders müfredatlarında yaygın olan şekliyle, Klasik Türk edebiyatı ismi kullanılacaktır. Tarz en basit anlamıyla “şekil, biçim, suret, kılık, usul, yol” demektir (Devellioğlu 2010: 1207). Bu anlamlarla bağlantılı olarak giyim, spor, müzik, dans, konuşma, edebiyat, mimari ve resim gibi alanlarda kullanılmaktadır. Edebî bir terim olarak ise, üslubu yani yazarların eserlerini kaleme alırken duygu ve düşüncelerini ifade etme yollarını, kelime seçiminde dikkat ettikleri usulleri karşılamaktadır. Şair veya nasirin herhangi bir üslubu tercih etmesinde ise “kişilik, ictimâî değişiklikler, kültürel zemin, muhataplar, şairin/yazarın bilgisi, becerisi ve mesleği, eserin konusu ve coğrafî muhit” (Babacan 2012: 33) gibi bazı hususlar etkili olur. Üslup, şairin yetenekleriyle doğru orantılı olarak meydana gelmektedir. Öyle ki, nazire geleneğinden dolayı aynı konuda ve hemen hemen aynı mazmunlarla yazılan şiirlerde üslup farklılıkları oluşmaktadır. Yalnızlık konusunu işleyen üç farklı şiirden alıntılanan beyitlerde, şairlerin bakış açılarının tarzlarını belirleyişi görülmektedir:
Beni ağlan beni kim üstüme gelmez ölicek
Bir avuc toprağ atar bâd-ı sabâdan gayrı
Necâtî Beg (aktaran Babacan 2012: 29)
[Bana ağlayın bana! (Çün)kü, doğudan esen hafif rüzgârdan başka ölünce üzerime bir avuç toprak atacak (kimse) gelmez.]
Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapum bâd-ı sabâdan gayrı
Fuzûlî (aktaran Babacan 2012: 30)
[Ne bana gönül ateşinden başka kimse yanar ne (de) doğudan esen hafif rüzgârdan başka kimse kapımı açar.]
Kim düşer dâmenüme katre-i hûndan gayrı
Kim öper pâyumı zencir-i cünûndan gayrı
Nâbî (aktaran Babacan 2012: 30)
[Etek(ler)ime kanlı (gözyaşımın) damlalarından başka kim düşer? Ayak(lar)ımı (aşk) deliliğinin zincirinden başka kim öper?]
Örnek beyitlerde görüleceği üzere, şiirlerinde somut kavramlar yoğun olan Necâtî Bey “toprak”, daha çok soyut yazan Fuzûlî “gönül ateşi”, yaşadığı dönemdeki karmaşa ortamından etkilenen Nâbî ise “kan ve zincir” gibi şiddeti çağrıştıran kelimeleri tercih etmişlerdir (Babacan 2012: 30).
Bu makalede önce levent kelimesinin anlamları verilecek, sonra divan ve tezkirelerde çok geçen fakat günümüz eserlerinde bahsedilmeyen “levendâne tarz” veya “levendâne üslup” incelenecektir. Tezkireler üzerine yapılan araştırmalarda, “levendâne” ifadesine dikkat çekilmiş fakat içeriğine değinilmemiştir. Bu konuda, “levend” kelimesinin kullanımını örnekleriyle paylaşan sadece bir makale yayımlanmıştır (Koncu 2010). Levent sözcüğünün müspet ve menfi birçok anlamı bulunmaktadır: “1. Yeniçeri devrinde deniz erlerine verilen ad. 2. Vaktiyle Venediklilerin Şark memleketlerinden maaşla topladıkları bahriye askeri. 3. Tembel. 4. Ayyaş, içkici. 5. Zampara. 6. Kabadayı. 7. Hizmetçi, gündelikçi, çırak. 8. Namussuz kadın. 9. İbne” (Devellioğlu 2010: 632). Burada verilen anlamlardan ilk ikisinin asıl olduğu, diğerlerinin sonradan türetildiği dikkate alınırsa, levent “deniz askeri” demektir. “Leventlerin çektiri levendi, kalyon levendi, firkate levendi gibi çeşitleri vardır” (Koncu 2010: 423). Aşağıdaki beyitler, levendin asker anlamını örneklemektedir:
Âşık oldum bir sipâhî-zâdeye
Hışm idüp bana levendin gösterür
Bâkî (Küçük 1994: 209)
[Bir asker çocuğuna âşık oldum. (O da) öfkelenerek bana leventliğini gösterir.]
Silâh-ı aşkın ile gezdigim beyân ederim
Levendin eskisi pür-gûy u pür-menâkıb olur
Lebîb (Kurtoğlu 2012: 101)
[Aşkının silahı ile gezdiğim (günleri) anlatıyorum. (Zira) eski (bir) deniz askeri çok konuşkan ve çok anlatıcı olur.]
Kaygı kayıklarında unutma Necâtîyi
Gird-âba atma merhamet eyle levendine
Necâtî (Acar 2009: 358)
[Necâtî’yi dert, tasa kayıklarında unutma. (Bu) deniz askerine merhamet eyle, (onu) girdaba atma.]
1. Bir Üslubun Doğuşu: Levendâne Tarz
Deniz askerlerine levent, onların hâl ve hareketlerinden oluşan tarza da levendâne denilmesi, bu üslubun oluşmasında birincil etkenin coğrafî konum olduğunu göstermektedir. Şairler, levent kelimesini Akdeniz, Sakız Adası, Girit Adası gibi coğrafî mekânlarla birlikte zikretmekte, bu kelimeyi tercihlerinde coğrafyanın etkili olduğunu vurgulamaktadırlar:
Etdi sefîd dîde-i uşşâkı bahr-ı eşk
Ol kıç levendi şûh meger Akdenizlidir
Nedîm (Erdoğan 2009: 29)
[Gözyaşı denizi, âşıkların gözlerini beyaz (kör) etti. O tecrübeli deniz askeri (gibi olan) güzel, meğer Akdenizliymiş.]
Olmuş esîr bir kıza kendi esîr edip
Sakız cezîresindedir ol şeh-levend-i nâz
İzzet (Ceylan ve Yılmaz 2005: 452)
[O naz askerlerinin komutanı, (şimdi) Sakız Adasındadır. (Çünkü) kendi esir ettiği bir kıza esir olmuş.]
Kızları hûb civânânı levendâne-edâ
Âkifâ var ise bir şehr yine şehr-i Sakız
Âkif (Kılıç t.y.: 105)
[Ey Âkif! Kızları güzel, gençleri levendâne edalı bir şehir varsa (o da) yine Sakız şehridir.]
Bir şairin tarz sahibi olabilmesi için şartların varlığından öte şairin de yetenekli olması gerekmektedir. Dolayısıyla denizle iç içe yaşayan şairlerin üslubunda levendâne tarzın etkilerini bulmak bazen mümkün olmamaktadır. Mesela Nâbî, şiirdeki başarısını Halep kumaşına atıfta bulunarak ifade etmektedir:
Sûdâ-gerân-ı şehr-i Stanbula nâz eder
Nâbî bu nev-kumaş Halep yâdigârıdır
Nâbî (Yorulmaz 1996: 56)
[Nâbî! Bu yeni kumaş (yeni tarz şiir) Halep hatırasıdır. (Bu yüzden) İstanbul şehrinin, tüccarlarına (şairlerine) naz eder.]
Sadece coğrafyanın yeterli olmadığı, Ziya Paşa’nın Nâbî ile Nef ’î’nin taşralı oldukları hâlde İstanbul Türkçesine yaptıkları katkıyı ifade eden beyitlerinde görülmektedir:
İstanbul iken makarr-ı irfân
İstanbul iken matâf-ı büldân
[İstanbul kültür merkezi (ve) tüm şehirlerin ziyaret ettiği (bir) yer(dir).]
Yapdı iki taşralı bu hâli
Vanlı birisi biri Ruhâlı
[Bu durumu (/İstanbul’un edebiyatta geldiği noktayı) biri Vanlı diğeri Urfalı iki taşralı gerçekleştirdi.]
Bunlar verdi zebâna zînet
Bunlar verdi beyâna sûret
Ziyâ Paşa (aktaran Yorulmaz 1996: 49)
[Bunlar dile süs, bildirmeye tarz verdiler.]
“Pek çok tezkirede ve bazı şiirlerde klasik şiir ve şair değerlendirmeleri yapılmaktadır. Genellikle âb-dâr, pür-kâr, rengîn, turfe-beyân, hakîmâne vs. kelime ve terkiplerle ifade edilen bu değerlendirmelerden bazıları eda, bazıları lafz, bazıları da mana için kullanılmıştır” (Açıkgöz 1991: 11). Bunlara levendâne, yetîmâne, fânî-şîve gibi daha birçok duygu ve düşünce ifade eden tabirlerin, tavsiflerin eklenebileceği araştırmacılar tarafından belirtilmiştir (Tolasa 1998: 347; Kılıç 1998: 127).
2. Giyim Kuşamda Levendâne Tarz
Edebî eserler, maddî ve manevî kültür unsurlarının şairin muhayyilesinde şekillenmesiyle oluşmaktadır. Dolayısıyla şiire konu olacak bir üslubun önce sosyal hayatın değişik alanlarında kendini göstermesi gerekmektedir. İnsanların giyim şekillerinde leventlerden etkilenerek onlar gibi giyinmesi levendâne bir tarzın ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
2.1. Başlıkta Levendâne Tarz
2.1.1. Fes
Fes, Osmanlı’da yaygın olarak kullanılan başlıklardan birisidir. Aşkî Mustafa’nın aşağıdaki beytinden leventlerin feslerini biraz kaşlarının üzerine doğru eğdikleri anlaşılmaktadır. Kâkülünü kaşlarının üzerine döken sevgilinin bu tavrı levendâne olarak adlandırılmaktadır:
Bir levendâne turuş vardur siyâset-gâhda
Kâkül-i cünd-i siyâhdur kim ider şâhâne fes
Aşkî (Bıyık Yapa 2007: 339)
[Fes, siyah (giyimli) ordulara (benzeyen) kâküller üzerindeki padişah (gibi)dir. (Bu sebeple) siyaset alanında askercesine bir duruş(u) vardır.]
2.1.2. Külah
Külah, keçeden yapılan ucu sivri bir başlıktır. Külahın levendâne tarzda kullanımı başa biraz eğri takılması şeklindedir. Eğri takılan başlığın daha çok kabadayılarda görülmesinden dolayı kec-külâh ifadesi mecazen serseri, külhanbeyi anlamlarında kullanılmaktadır.
Ola levendâne vü hem kec külâh
Sen çekersin hayret ile niçe âh
Emîrî (aktaran Kaplan 2012: 76)
[(O güzel), kabadayı ve serseri olsun. Sen (de) şaşırarak çok zaman ah çek.]
Var mıdur hüsn ile mümtâz-ı cihân âlemde
Şeh-levendâne edâ kec-külehümden gayrı
Yâver (Üstüner 2010: 212)
[(Benim) külhanbeyi gibi gösterişli ve serseri (olan sevgilimden) başka, güzellik bakımından herkesin dikkatini çeken (başka biri) var mıdır?]
Reftâr-ı levendâne ile ey dil-i nâlân
Peyveste seni mest eden ol kec-külehindir
Rahmî (Cengiz ve Eren 1996: 106)
[Ey inleyen gönlüm! Deniz askeri gibi gösterişli yürüyerek, seni daima sarhoş eden, o serseri (sevgili)ndir.]
Kec-külâhıyla siyeh-pûşu ile gonçelere
Görünür hayli levendâne dil-âver sünbül
Vehbî (Yenikale 2012: 228)
[Cesur sümbül, eğik külahı ve siyah giyimiyle goncalara oldukça asker gibi görünür.]
2.1.3. Kalpak
Kalpak, deri veya kürkten yapılan bir başlık çeşididir. Daha çok kış mevsiminde kullanılan kalpak da leventlerin kıyafetleri arasında yerini almaktadır:
Başdan çıkardı aklımı kalpaklı bir levend
Dik başlı yan bakışlı çatık kaşlı hod-pesend
[Dik başlı, yan bakışlı, çatık kaşlı, kendini beğenmiş, kalpaklı bir deniz askeri aklımı başımdan aldı.]
Kâ’ildir Ahkar olmasa da nâ’il-i visâl
Tek iltifâtı kesmesin ol şûh-ı şeh-levend
Ahkar (aktaran Tuman 2001: 7)
[Ahkar, vuslata ulaşamasa da razıdır. Yeter ki o deniz askerlerinin komutanı olan güzel, benden ilgisini kesmesin.]
2.1.4. Sarık
Kültürümüzde görülen diğer bir baş örtme şekli, fesin etrafına bir tülbent veya şalın dolanmasıyla oluşan sarıktır. Sarık sarmada görülen levendâne tarz ise feste olduğu gibi sarığın başın bir tarafına daha fazla eğilmesiyle oluşmaktadır. Şairlere göre sevgili, sarığını aynı leventler gibi sarmaktadır:
Mest-i câm-ı ışk olup âşüfte-destâr ol yüri
Bir levendâne sarıklu dilber-i bî-kârı sev
Yahyâ (aktaran Öztoprak 2010: 144)
[Aşk kadehinden sarhoş olup sarığı dağınık (bir şekilde) olarak yürü. Deniz askeri gibi sarık takan (ve) işi gücü olmayan bir güzeli sev.]
Deryâyı kerâkeyle levendâne sarıkla
Aldı beni gâyetde o dil-dâr kimindir
Âsım (Arslan 2010: 88)
[Deniz (gibi) mavi kumaş(ıy)la (/elbisesiyle) asker gibi sarığ(ıy)la beni (benden) oldukça aldı. O, gönül alıcı sevgili (acaba) kimindir?]
On sekizinci yüzyıl şairi Nazîr İbrahim, sarığı arkaya kaydırarak kâküllerin önden biraz gösterilmesini levendâne bir tarz olarak yorumlamıştır:
Levendâne sarup destârını geçrev dahi itmiş
Bize kâküllerin seyr itdirür haylice ra’nadur
Nazîr (Şengün 2006: 171)
[Sarığını deniz askeri gibi sararak, kenarını da (biraz) eğmiş. (Öylece) bize kâküllerini gösterir. (Bu hâliyle) oldukça güzeldir.]
2.1.5. Şal
Şal, bu bahiste ele alınacak son başlık çeşididir. Şal, kadınların başlarına örttüğü yünden yapılmış bir kumaştır. Genellikle Hindistan’da dokunmaktadır. İki farklı şairden alınan aşağıdaki beyitlerde görüldüğü üzere, başa şal takıldıktan sonra kenarına kırmızı gül sokulması levendâne tarz olarak yorumlanmaktadır:
Al câmeyle çıkup seyr-i gül-istân eyle
Şeh-levend-âne sokun kırmızı şâl üstine gül
Rûhî (aktaran Zavotçu 2009: 164)
[Deniz askerlerinin komutanı gibi kırmızı şalın üstüne gül tak (ve) kırmızı elbiseyle çıkarak gül bahçesinde gezin.]
Vireli bâgda revnak gül-i al üstine gül
Şeh-levendüm takınur kırmızı şâl üstine gül
Tıflî (aktaran Zavotçu 2009: 195)
[Gül, bağda kırmızı gül üzerine tazelik vereli, güzellerin şahı olan (sevgili)m kırmızı şal üstüne gül takar.]
2.2. Giyimde Levendâne Tarz
Osmanlı’da Yeniçerilere bağlı askerî bir sınıf olan leventlerin kılık kıyafetlerinin göz alıcı ve gösterişli olduğu bir gerçektir. Âşık Ömer’in aşağıdaki dörtlüğü bunu kanıtlamaktadır:
Sûretâ mağrur kıyâfet bir levend sevsem gerek
Ömrünü efzûn kılsun bir pesend sevsem gerek
Gelmemiş misli cihana devr-i Adem’den beri
Hüsn-ü hulk içre heman Yûsuf menend sevsem gerek
Âşık Ömer (aktaran Kuvan 2009: 211)
[Görünüşte giyimiyle mağrur bir güzel (ve) ömrü uzun olsun bir seçkin sevsem gerek. Hz. Âdem zamanından beri Dünyaya benzeri gelmemiş (ve) ahlâk güzelliği bakımından Hz. Yusuf ’a benzer (birini) sevsem gerek.]
Klasik Türk edebiyatında, gösterişe önem vermeyen, şöhret düşkünü olmayan, yarın endişesi taşımadan bugünü keyfine göre yaşayan âşık tipi, rintlik kavramıyla karşılanmaktadır. Şairler leventlerin korkusuz ve pervasız tavrı ile âşığın sevgili haricindeki hiçbir şeyden korkmayan, hiçbir şeye önem vermeyen özelliği arasında ilgi kurmuşlardır. Bu ilgiyle başkalarına şirin görünmeye uğraşmadan rintçe giyinmeyi levendâne tarz olarak adlandırmışlardır:
Bir levendem ben yaraşmaz bana dîbâ vü harîr
Dem-be-dem kana boyanmak cismüme hil’at yeter
Hayretî (aktaran Öztoprak 2010: 112)
[(Ben) bir deniz askeriyim. Bana süslü ve ipekli kumaş yakışmaz. (Benim) cismime süslü elbise olarak, daima kana boyanmak yeterlidir.]
Çün mihr ü meh şeb ü rûz meczûb-ı aşkun oldum
Çâlâk u çüst ü çâpük bugün levend-i aşkam
Aşkî (Bıyık Yapa 2007: 448)
[(Ben) bugün çevik, eli çabuk ve hızlı bir deniz askeriyim. Ay ve Güneş gibi gece gündüz aşkının delisi oldum.]
Biz gerçi ki dîvâne-reviş rind-i levendüz
Bilmekde rümûz-ı dili Cibrîl-pesendüz
Fehîm (Üzgör 1991: 468)
[Biz gerçi delicesine yürüyen rint deniz askeri gibiyiz. (Fakat) gönül sırlarını anlamakta Hz. Cebrail’in beğendiği (biri)yiz.]
Dünyaya ve giyim kuşamına önem vermeyen Hayâlî Bey, levendâne bir tarzda giyinmektedir. Bu durum, tezkireci Âşık Çelebi tarafından şöyle ifade edilmiştir: “Yanında dîbâ-yı murassa ile kabâ-yi murakka’ bir idi. Ol cihetden gâh dülbend-i bülendâne ve gâh şeb-külâh-ı levendâneye mâil idi” (Kurnaz 1996: 28).
3. Saçta Levendâne Tarz
Klasik Türk şiirinde levendâne tarzdan bahsedilen başka bir alan da saçın görünümüyle ilgilidir. Başlarına gösterişli kalpak veya külah takan leventlerin bu görüntüleriyle başı gösterişli gösteren saç stilleri arasında ilgi kurulmuştur:
Sanman ol şûh-ı dil-ârâyı ki kâkül götürür
Şeh-levendâne takup başına sünbül götürür
Ümîdî (Selvi 2008: 96-97)
[O gönül süsleyen güzeli (başında) kâkül götürür sanmayın. Deniz askerlerinin komutanı gibi başına taktığı sümbülü götürür.]
Şeh-levendâne kesim şevk ile hengâm-ı seher
Semt-i dükkâna hırâm itdi o şûh-ı berber
İdinüp câzibe-i ehl-i derûnı reh-ber
Virdi dükkânçeye teşrîfi ile zînet ü fer
Beliğ (aktaran Atik 2012: 243)
[O berber güzeli, seher vakti komutan gibi kesilmiş (saçlarıyla) neşeli bir şekilde dükkânların semtine (doğru) yürüdü. Gönül ehlinin çekiciliğini rehber edinerek, gelişiyle dükkâna süs ve canlılık verdi.]
4. Yürürken Levendâne Tarz
İnsanların sosyal statüleri çoğu zaman yürüyüş şekillerini etkilemektedir. Mesela fakirle zenginin, sınava çalışan öğrenciyle çalışmayanın, bir maçta galiple mağlubun hâl ve hareketleri birbirinden farklıdır. Deniz askeri olan leventlerin kazandıkları bir zafer dönüşündeki mağrur duruşlarının, halkın dikkatini çekmesi ve halkın bu hâle özenmesi mümkündür. Şairler hiçbir şeyden korkmayan, mağrur adımlarla salınarak yürüyen sevgiliden bahsedecekleri zaman, yürüyüşlerinin levendâne olduklarını ifade etmişlerdir. Örnek beyitler, yürüyüşte de levendâne bir tarzın varlığını ortaya koymaktadır:
Pâ-mâl-i esb-i işve eden Vehbiyâ beni
Dilberlerin hırâm-ı levendâne şeklidir
Vehbî (Yenikale 2012: 382)
[Ey Vehbî! Beni işve atının ayakları altında çiğneten, güzellerin deniz askeri gibi yürüyüş şekilleridir.]
Şeh-levendâne edâlar ile cânâ bu geliş
Eyledi nâzla dil mülkini yagma bu geliş
Şûhî (Çukurlu 2012: 66)
[Ey can! Komutan edasıyla (olan) bu geliş, gönül mülkünü nazlanarak yağmaladı.]
Kahramânî nigehi gibi celâlî-meşreb
Bir levendâne revişli geliş Osmânlı güzel
Neş’et (aktaranKılıç, t.y.: 137)
[Osmanlı güzel(i); kahraman bakışlı, sert mizaçlı (ve) deniz askeri gibi yürüyüşlü(dür).]
Sana kim karşu turur bu yürüyüşle şâhum
Hakk bu kim turfa-reviş özge levendâne hırâm
Yahyâ (Kavruk 2001: 259)
[Ey (gönül) sultanım! Doğrusu bu yeni tarz yürüyüş (ve bir) başka askerce salına salına gidiş (varken) sana kim karşı durabilir?]
5. Konuşurken Levendâne Tarz
Erzurumlu Divan şairlerinden Hâzık’a ait bir beyitte tespit edildiği üzere konuşmada da levendâne tarzın varlığı söz konusudur. Levendâne tarz mertçe, sözü esirgemeden, başkaları ne der diye düşünmeden konuşmayı ifade etmektedir:
Dil-berin şîve-i reftârı levend-âne gerek Nigehi şûh gerek gamzesi mest-âne gerek Hâzık (Güfta 2000: 271)
Dil-berin şîve-i reftârı levend-âne gerek
Nigehi şûh gerek gamzesi mest-âne gerek
Hâzık (Güfta 2000: 271)
[(Bir) güzelin konuşma tarzı deniz askerleri gibi, bakışı neşeli ve oynak, gamzesi sarhoş gibi olmalı(dır).]
6. Bakışta Levendâne Tarz
Bakış, şiirlerde çok işlenen bir konudur. Günümüz haberleşme araçlarının olmadığı dönemlerde sevgiliyle baş başa konuşmak mümkün olmadığı için âşıklar, uzaktan bakışlara büyük manalar yüklemişlerdir. Leventlerin bazen kızgın bazen de zafer sarhoşluğuyla mestane bakışları, levendâne bir tarzın oluşmasını sağlamıştır. Şairler levendâne bakışı sevgiliye atfetmektedirler:
Var mıdır gayrı güzellerde o mest-âne bakış
Öyle pâkîze-reviş böyle levend-âne bakış
Hâzık (Güfta 2000: 259)
[O sarhoş gibi bakış, öyle temiz yürüyüş, öyle asker gibi bakış başka güzellerde var mıdır?]
Eser var dîdede reng-i gazabdan ey levend-i nâz
Yine derd-i nigâhın kangı şehri eylemiş berbâd
Hâtif (Sarı 2009: 82)
[Ey naz askeri (olan sevgili)! Gözünde öfkenin renginden belirti var. Yine bakışlarının (verdiği) sıkıntılar, hangi şehri berbat eyledi.]
Söz olur mu o şehin tavr-ı levend-ânesine
Âhuvân mâ’il olur dîde-i mest-ânesine
Hâtif (Sarı 2009: 448)
[O güzelin asker gibi tavırlarına laf söylenir mi? (Onun) sarhoş gibi bakışlarına ahu (gibi güzel)ler meyleder.]
7. Davranışlarda Levendâne Tarz
Tavır ve eda kelimeleri insanın başkalarına veya kendine karşı hâl ve hareketlerini, davranışlarını karşılamaktadır. İnsanın soyut olan kişilik özellikleri de tavırlarıyla anlaşılmaktadır. Maddî unsurlarda görülen levendâne tarz, sevgilinin kişilik özellikleriyle de birleşerek daha genel bir hal almaktadır. Elbisesinin uyumu, yürüyüşü, bakışı, gülüşü, çekiciliği sevgiliye levendâne bir eda kazandırmaktadır:
Esbâb-ı hüsün gerçi ki boyınca biçilmiş
Mümtâz olan ammâ o levendâne kesimdür
Kâmî (Yazıcı 1998: 194)
[Gerçi, güzelliğin (tüm) gerekleri (senin) boyuna göre biçilmiş. Fakat en seçkin olanı, o asker gibi duruş(un)dur.]
Nedir ol yosma kıyafetle levendâne edâ
Görmedim sen gibi bir işve-geri dünyâda
Sa’dî (aktaran Kutlar 2003: 200)
[O güzel kıyafet ile asker gibi eda(lar) nedir? Senin gibi işveli birini dünyada görmedim.]
Ol şûh-ı perî-zâdı niçe sevmesin âdem
Etvâr-ı levendâne vü âdâb yerinde
Şeyhî (Dönmez Parlak 2006: 72)
[O peri yaratılışlı güzeli, insan nasıl sevmez? (Çünkü) tavırları asker gibi ve edeplidir.]
Sende bu tavr-ı levendâne bu işve var iken
Sevmemek mümkün müdür hiç ey şeh-i âlem seni
Fatîn (Erdoğan 2007: 135)
[Ey âlemin sultanı! Sende bu asker gibi tavır(lar ve) bu işve varken, seni sevmemek hiç mümkün müdür?]
8. Şiirde Levendâne Tarz
Sosyal hayatın birçok yönünde var olan levendâne tarz, hiç şüphesiz hayatın yansıması olan edebiyatta, özellikle de şiirde kendini gösterecektir. Deniz askerlerinin bazen gösterişli hâl ve hareketlerle bazen de serserice davranışlarla halkın dikkatini çektiği görülmektedir. Halkın leventlere karşı olan bu ilgisi, şairlerin dikkatini çekmiştir. Divan şairleri, levendi şiirdeki sevgili tipinin özellikleriyle özdeşleştirmişlerdir. Böylece rindâne kavramına benzer özellikler taşıyan levendâne tarzı keşfetmişlerdir. Divanlarına veya şiirlerine levendâne olduğuna dair başlıklar atmışlardır. Hanyalı Nûrî Dîvânı’nın gazeliyat bölümünün başında “Âgâz-ı Gazeliyyât-ı Levendâne-i Giridân” yazılıdır (Aydın 2015: 45, c.1). Yine bazı şiirlerde “Kaside-i Levendâne” ve “Nazire-i Levendâne” gibi başlıklar görülmektedir (Kurtoğlu 2012: 209, 325; Aydın 2015: 384, c.3). Şairler, şiir alanında yeni bir yol açtıklarını, bu yolda şiiri zarifane ve âşıkane söylemek gerektiğini ifade etmişlerdir:
Bâkiyâ tarz-ı şi’r böyle gerek
Hem zarîfâne hem levendâne
Bâkî (aktaran Çelebioğlu 1994: 123)
[Ey Bâkî! Şiirin tarzı; böyle hem ince hem (de) asker gibi pervasız (olmalı)dır.]
Vehbî niçe çeksin seni erbâb-ı sühan kim
Bu vâdî-i nev-tarz-ı levendâne çekilmez
Vehbî (Yenikale 2012: 411)
[(Ey) Vehbî! Söz ehli seni nasıl çeksin (/ sana nasıl katlansın)? (Senin) bu levendâne yeni tazının yolu çekilmez (herkes bu yolda gidemez).]
Sen şehün vasfında ancak Rehâyî bendene
Âşıkâne vü sözi böyle levendâne dimek
Rehâyî (Yerdemir 2007: 106)
[Senin (gibi) güzelin hakkında, kölen Rehâyî’ye (ancak) sözü asker gibi pervasızca ve âşıklara yakışır bir şekilde söylemek (düşer).]
Bu arsa-i aşk içre levendâne edâyum
Hayretdedür etvâruma hep şâ’ir olanlar
Cesârî (Akkuş 2010: 613)
[Bu aşk arsasında asker gibi söylüyorum. (Dolayısıyla) şair olanlar, tavırlarıma hep şaşırıp kalırlar.]
Ravzî, levendâne tarzın şiirde olması gereken bir özellik olduğunu vurgulamakta ve şiirin meclislerde kıymet göreceğini söylemektedir:
Meclis-ârâlık idüp âlemi seyrân eyler
Ravziyâ şi’r olıcak şöyle levendâne gerek
Ravzî (Aydemir 2009: xxxiii)
[Ey Ravzî! Şiir olunca böyle asker edalı olmalı. (Şiir, işte o zaman) meclisleri süsleyerek âlemi gezer durur.]
Klasik Türk edebiyatında divan tertip etmenin önemi ve gazeller bölümünün mutlaka bulunması gerektiği dikkate alındığında, şiirdeki levendâne tarzın özellikle gazelde görülmesi olağan bir durumdur. Şairler, sevgiliden bahseden şiirin, sevgili gibi levent edalı, sevgilinin yürüyüşü gibi akıcı, konuşması gibi işveli olması gerektiğini dile getirmektedirler:
Reftârı levendâne vü güftârı zebân-zed
Pertev gazeli gibi hoş-âyende güzeldür
Pertev (Bektaş 2007: 104)
[(O), Pertev’in gazeli gibi beğenilen (bir) güzeldir. (Çünkü) yürüyüşü asker gibi gösterişli ve sözleri her tarafa yayılmış(tır).]
Yâr tavrını Vusûlî gazelünde yâd it
Diler-isen ki levendân[e] okunsun yürüsün
Vusûlî (Taş 2010: 156)
[(Ey) Vusûlî! (Şiirin) deniz askeri gibi yürüsün ve okunsun istiyorsan, gazelinde sevgilinin tavırlarını dile getir.]
Kâmiyâ gâhi levendâne gazel söyledigim
Bezmde şîve-i mahbûb-ı levendimdendir
Kâmî (Akyol 2005: 256)
[Ey Kâmî! Bazen asker edasıyla gazel söylediğim(in sebebi), deniz askeri gibi olan sevgilimin meclisteki konuşma tarzındandır.]
Emrin olursa eyâ dâver-i iklîm-i kerem
Bir levendâne gazel eyleye hâmem inşâ
Nûrî (Aydın 2015: 45, c.1)
[Ey cömertlik memleketinin sultanı! Emrin olursa, kalemim (senin için) asker edalı bir gazel yazsın.]
Bazı şairler de şiirde kullanılan mazmunlar ile sevgili arasında irtibat kurarken levendâne tarza atıfta bulunmuşlardır:
Nice bir dolaşalum kâküle mazmun diyerek
Rezmiyâ gâhî gazel böyle levendâne gerek
Rezmî (Gürbüz 2012: 257)
[Ey Rezmî! Mazmun (mazmun) diyerek (sevgilinin) kâküllerine (daha) ne kadar dolaşalım. Gazel, bazen böyle asker edalı olmalı(dır).]
Vasfın etdikçe belâ-kadd o serkeş güzelin
Böyle mazmun-ı levendâne gelür hâtırıma
Âkif (Admış 2007: 438)
[O dik başlı ve belalı güzelin tasvirini yaptıkça, aklıma böyle askerce mazmunlar gelir.]
9. Levent ve Şiir Kahramanları
Klasik Türk edebiyatında gazeller çoğunlukla aşk konusu etrafında dönmektedir. Dolayısıyla gazellerde etkisi olan levendâne tarzın, şiir kahramanlarıyla ilişkilendirilmesi olağan bir durumdur. Bu ilişkilendirme özellikle de aşk konusunun tarafları olan sevgili, âşık ve rakip etrafındadır.
9.1. Levent-Sevgili
Sevgili ile levent arasında kurulan ilgi öncelikle levendin asker olmasıyla bağlantılıdır. Levendin denizlerde görev yapması, gösterişli giyinmesi, silah taşıması, korkusuzluğu, yağmacılığı gibi bazı durumlar sevgilinin âşığa olan tavrında da görüldüğü için böyle bir ilgi kurulmuştur:
Geldi reftâra levendâne kıyâfetle yine
Hayl-i ‘uşşâkına yagmâ-yı dil ü câna gider
Hasmî (Selçuk 2007: 18)
[(O güzel) yine asker gibi giyimiyle yürümeye başladı. (İhtimaldir ki) âşıklarının gönüllerini ve canlarını yağmalamaya gider.]
Seyr olmaya mı anda levendâne edâlar
Ol mû(y)-miyân çifte tabancayı takınca
Cesârî (Akkuş 2010: 1035)
[O kıl gibi ince belli güzel çifte tabancayı takınca, onda askercesine bir eda görülmeye mi?]
Subha dek gezmede başlu başına bî-pervâ
O mehün tavrı levendâne degüldür de nedür
Pertev (Bektaş 2007: 77)
[O ay gibi güzelin tavrı askerce değil de nedir? (Çünkü) sabaha kadar korkusuzca, bir başına gezmektedir.]
Sabr u sâmânını heb verdi gönül yağmaya
Şeh-levendim yine mülk- i dili etdi târâc
Rahmî (Cengiz ve Eren 1996: 92)
[Komutan (gibi olan sevgili) yine gönül mülkünü talan etti. Gönül (de ona) sabrını ve servetini hep yağmalattı.]
Sevgili, askerî özellikler bağlantısı haricindeki durumlarda da levende benzetilmektedir. Bu benzetmelerde ise sevgilinin büyümesi, gösterişli ve alımlı olması etkili olmaktadır:
Gidip hengâm-ı tıfliyyet yetişdin şeh-levend oldun
Tehâşî etme çak böyle peder mâder husûsunda
Âsım (Arslan 2010: 172)
[Çocukluk dönemin geçti, yetiştin (ve) güzel bir genç oldun. Anne ve baba konusunda böyle korkup çekinme.]
Ne kanlar içer ol zâlim levend olsun da seyreyle
Âşık Ömer (aktaran Çelepi 2005: 228)
[O zulmedici (güzel hele bir büyüyüp) deniz askeri gibi olsun da (gör) ne kanlar içer.]
Gönül bir rind-i ‘âlem-sûz şûh-ı şeh-levend ister
Ki ‘aşk odına yakmaga dil ü cândan sipend ister
Bâkî (Küçük 1994: 190)
[Gönül, dünyayı yakan rint bir komutan ister. Ki (uğrunda) aşk ateşinde yakmak için candan ve gönülden üzerlik tohumu ister.]
9.2. Levent-Âşık
Şiirdeki aşk kahramanlarından bir diğeri âşıktır. Aslında âşık rolüne giren şairdir. Bazı şairler, rindâne özellikler taşıdıkları için kendilerini levent olarak görmüşlerdir. Leventlerin savaş meydanındaki korkusuzlukları ile âşıkların aşk meydanındaki durumları arasında ilgi kurmuşlardır:
Yüz döndürüp teveccüh-i halk-ı zemâneden
Etdüm salât-ı ‘ışka levendâne niyyeti
Nûrî (Aydın 2015: 106, c.2)
[Zamane halkının teveccühünden yüz çevirip, aşk namazına askercesine niyet ettim.]
Aşka uyaldan beri gitdi levend oldu gönül
Bulduğumca gâh gâh dîvâne aşk olsun derin
Usûlî (aktaran Atıcı 2007: 67)
[Gönül aşka uyduğundan beri gitti deniz askeri oldu. (Onu) zaman zaman bulduğumda (ey) deli! (Sana) aşk olsun derim.]
Bütâna gamzesi ser-çeşmedür o hûn-rîzün
Silâhı gam kuşanup biz dahi levend oluruz
Sâbit (aktaran Kaplan 2009: 237)
[O kan dökücü (güzelin) gamzesi, putlar için komutan (gibi)dir. (Bu durumda) biz de gam silahını kuşanarak (ona) asker oluruz.]
Levend oldunsa baş eğme Necâtî vaz’-u-destâra
Özün meydân-ı ‘ışk içre şehîd eyle kefenden geç
Necâtî (Tarlan 1997: 171)
[(Ey) Necâtî! Deniz askeri olduysan sarığın şekline baş eğme. Özünü aşk meydanı içinde şehit eyle, kefenden geç.]
9.3. Levent-Ağyar veya Rakip
Aşk mevzuunda âşık ile sevgilinin kavuşmasına engel olanlar rakip veya ağyar olarak görülmüştür. Ağyar, sevgiliye âşık olan bir başka âşık olabileceği gibi, âşıkla sevgilinin baş başa kalmasına engel canlı cansız her şey de olabilir. Askerlik görevi dışında kanunsuz işler yapan leventler ile ağyar arasında ilgi kurulduğu görülmektedir. Bu beyitlerde rakip, geceleri sokaklarda serserice gezen, yüz kızartıcı suçlar işleyen leventlere teşbih edilmektedir:
Seyr eyler ol nigâr yine her levend-ile
Bir dem musâhib ol[ma]dı ben müstemend-ile
Çâkerî (Aynur 1999: 202)
[O güzel, (önüne çıkan) her deniz askeri ile gezer. (Fakat) ben zavallı ile bir kere (bile) konuşmadı.]
Lâyık mı kâkülün gibi yanunca salına
Her asılası yüzi kara onmaduk levend
Revânî (aktaran Koncu 2010: 431)
[Asılası, yüzü kara her deniz askerinin, kâkülün gibi senin yanında salınarak gezmesi layık mı?]
Şem’lerle kûyuna gelmiş gece mâh-ı felek
Âkıbet yüz karalığıyla tutulur ol levend
Hayâlî (aktaran Koncu 2010: 431)
[Gökteki ay, gece mumlarla semtine gelmiş. O deniz askeri (gibi olan ay), sonunda yüz karalığıyla tutulur.]
Tolanur gice vü gündüz ser-i kûyın meh ü mihr
Aldı meydânı görün göz göre bir iki levend
Mesîhî (aktaran Koncu 2010: 435)
[Ay ve güneş gece gündüz (senin) mahalleni dolaşır. Göz göre göre iki deniz askeri meydanı aldı.]
Sonuç
Osmanlı dönemi deniz askerleri olan leventler, sosyal statüleri, giyim kuşamları, hâl ve hareketleriyle toplumu bazen olumlu bazen de olumsuz yönden etkilemişlerdir. Kültürümüzde daha çok olumlu yönler görülmektedir. Özellikle deniz kenarında yaşayan halkların giyim kuşam, konuşma, yürüme başta olmak üzere değişik hâl ve hareketlerinde leventlerin etkisi olmaktadır. Bu etki, levendâne tarz olarak isimlendirilmiştir.
Klasik Türk edebiyatı, maddi ve manevi kültür unsurlarından beslenmektedir. Dolayısıyla sosyal hayatın değişik yönlerinde görülen deniz askerlerinin tarzı yani levendâne tarz, edebiyata özellikle de şiire yansımıştır. Bu makaleden hareketle, şiirimizde görülen rindane ve âşıkâne gibi diğer tarzların özelliklerinin de ortaya konulması gerektiği söylenebilir.