İslâmî edebiyatta ahlakî öğütleri ihtivâ eden eserlere pendnâme adı verilir. Bu eserlerden manzum olanlar, genellikle mesnevî nazım şekliyle yazılmışlardır. Kasîde ve musammat şeklinde yazılanları olduğu gibi mensur olarak yazılanları da bulunmaktadır.
Müslüman milletlerin edebiyatlarında yer alan nasihatnâmelerin temeli, Hz. Lokman’ın oğluna verdiği öğütler[1] ile Hz. Peygamber’in: “Din, nasîhattan ibarettir” (Süyutî 1981:I/262) hadisine dayanmaktadır. Müslüman müellif ve şâirler, söz konusu ayetler ve hadisin önemini göz önünde bulundurarak, nasîhata dâir eserler yazmışlardır. Pendnâme adıyla yazılan nasîhatnâmeler “nazma çekilmiş” âyet, hadis, hikmet, kelâm-ı kibar ve atasözleriyle doludur (Dilçin 2000: 188).
İslam tarihinde, genellikle siyasetnâme veya nasihatnâme adı ile bilinen, idareci ve hükümdarların adalet ve İslam’a uygun bir yönetimde bulunmaları bakımından verilen öğütler olarak tanımlanabilen yazıların çok eski bir geleneği vardır. Hz. Peygamber zamanında ilk seriyyelere çıkan grupların reislerine, faaliyetleri sırasındaki tutumları bakımından, Peygamber tarafından yapılan tavsiye ve nasîhatlerin siyer kitaplarına akseden metinleri bu tür öğütlerin öncüleri sayılabilir. Hz. Ebû Bekir’in (ö.634), İran ve Doğu Roma üzerine gönderdiği ordu komutanlarına, fethedecekleri topraklarda adalet ve insaf ile hareket etmelerini emir ve tavsiyeleri olmuştur. Hz. Ali’nin Bir Devlet Adamına Emirnamesi adıyla Türkçe’ye çevrilen mektubu da bu türün önemli bir örneğidir[2] . Bu gelenek İslamî Arap literatüründe ilk yüksek noktasına, Tâhirîler hânedanı kurucusu Tâhir b. Hüseyin’in (ö.822), oğlu Abdullah’a (ö.845), Elcezîre valiliğine tayini münasebetiyle yazmış olduğu uzun mektupta ulaşmıştır (Merçil 1975: 203). İmam-ı Gazalî (ö.1111)’nin Eyyühe’l-Veled isimli eseri de nasihatnâme türünün Arap edebiyatındaki güzel bir örneğidir[3] .
İlk örnekleri Arap edebiyatında görülen nasihatnâme türündeki eserler, İran edebiyatında özellikle Feridüddin Attar’ın dinî-edebî türün adı da olan Pendnâme isimli eseriyle yeni bir aşama kaydetmiştir.
Türk edebiyatına İran ve Arap edebiyatından geçen nasîhatnâme türü, genelde ahlakîdir. Bunların içinde yalnız dinî nitelikte olanları, âyet ve hadislerden birtakım örnek sözler alınarak yazılanları da vardır (Güzel 2000: 586).
Nasihatnâmelerde, dînimizin ve millî kültürümüzün değerleri bir bütünlük içinde verilir. Âyet ve hadisleri atasözleri takip eder. Bu eserler aynı zamanda yazıldıkları çevrenin de içtimâi ve ahlâkî durumu hakkında bilgi veren kaynaklar durumundadır.
Ahlâki öğütler veren eserlerden siyasetnâme adıyla anılan bir diğer eser türü daha bulunmaktadır[4] . Bunlar da bir nevi nasihatnâmelerdir. Her iki tür de benzer konuları ihtiva etmesine rağmen, siyasetnâmeler daha çok devlet yöneticilerine, pendnâmeler ise şahıslara yönelik tavsiyeleri içeren eserlerdir. Daha açık bir deyişle, siyasetnâmeler sultan, vezir vb. gibi yönetici konumundaki kimseler için kaleme alınmasına rağmen, pendnâmeler, müellifin oğlu, müritleri ya da tüm Müslümanlar için kaleme aldığı genel ahlakî tavsiyeleri içeren eserlerdir. Bununla birlikte bahsettiğimiz bu iki tür bazen birbiri içerisine girmekte ve kesin bir ayrım zorlaşmaktadır[5] .
Doğruyu, iyiyi, faydalıyı göstermek için söylenmiş atasözleri başlangıcından beri edebiyatımızda didaktik unsurların ve öğüt verme geleneğinin en önemli göstergesidir. Türk edebiyatında öğüt verme amacıyla söz söyleme ve şiir yazma geleneği de oldukça eski tarihlere kadar iner. Kutadgu Bilig, Atabetü’l-Hakâyık gibi eserler ve Ahmet Yesevî’nin (ö.1166) Divân-ı Hikmet’i, Ahmet Fakıh’ın Çarh-nâme’si bu geleneğin devam ettirildiği eserlerdir. Yunus Emre’nin (ö.1320) Risâletü’n-Nushiyye isimli mesnevîsi, allegorik bir siyasetnâme olan Kutadgu Bilig’den sonra, Anadolu sahasında Türkçe olarak ve mesnevî şekliyle yazılan, nasihatnâme tarzındaki ilk eserdir (Günay, Horata 1994: 55). Yunus Emre’nin bu eseri Kur’an-ı Kerim ve hadislerden çıkarılacak dersleri vermekle kalmaz, aynı zamanda bunları yüksek bir estetik biçimde de sunar[6] .
Doğrudan ahlak konusunda olan bu tür eserlerin yazılmasına, sonraki yüzyıllarda da devam edilmiştir. 15. yüzyıl yazarlarından Amasyalı Ali b. Hüseyin’in Tâcü’l-Edeb isimli eseri, 16. yüzyıl bilginlerinden Kınalızâde Ali’nin Ahlâk-ı Alâî ve 17. yüzyıl şâiri Nâbî’nin (ö. 1712), oğlu Ebü’l-Hayr Mehmed’e yazdığı Hayriyye’si[7] bu sahanın tanınmış eserleridir[8] .
Nasihatnâme türündeki eserlerin bir kısmı özel adlara sahipse de, büyük bir çoğunluğu Feridüddin Attar’ın Pendnâme isimli eserinin tesiriyle Pendnâme adıyla yazılmışlardır[9] . Medreselerde ders kitabı olarak da okutulmuş olan bu eser, Türkçe dışında birçok dile de çevrilmiştir. Bu eserin tesiriyle birçok Türk şairi tarafından pendnâmeler kaleme alınmıştır. Daha sonra bu yolda yazılan eserlere örneklik etmiş olan Pendnâme’nin pek çok taklidi olduğu gibi, tercüme ve şerhleri de oldukça fazladır. Aynı adla anılan eserlerin bir kısmı söz konusu eserin Türkçe tercümeleri şeklinde olmasına rağmen, bir kısmı ise tamamen teliftir[10]. Pendnâmelerde genel olarak, dinî tasavvufî konular, ahlak, sosyal hayat, ilim sosyal eleştiri vb. hususlar üzerinde durularak bu konularda öğütler verilir[11].
16. yüzyılın mutasavvıf şairlerinden biri olan Şemseddin Sivasî (1597-1520), dinî ve tasavvufî içerikli birçok eser kaleme alan, velud yazar ve şairlerdendir. Eserlerinden on bir tanesi mensurdur. Divan dışında Mevlid, Gülşen-âbâd, Heşt-Behişt, Mir’âtü’l-Ahlak, Menâkıb-ı İmâm-ı A‘zam, Süleymâniye, Umdetü’lHuccâc, İbretnümâ, Kasîde-i Bürde Tercümesi, İrşâdü’l-Avâm isimlerini taşıyan on bir adet de manzum eseri bulunmaktadır[12]. Mesnevi sayısına bakıldığında Şemseddin Sivasî’nin hamse sahibi bir şair olduğunu da belirtmemiz gerekir (Akkaya, 1997: I/133). Bu eserlerinin dışında tarafımızdan tespit edilen Pendnâme isimli bir eseri daha vardır. Şemseddin Sivasî ile ilgili yapılan çalışmalardan hiç birinde böyle bir eserden bahsedilmemiştir. Dört ayrı nüshasını tespit ettiğimiz[13] bu eserin dört nüshanın tamamı Süleymaniye Kütüphanesi, H. Şemsi-F. Güneren bölümündedir. Bu bölümün özelliği Sivasî Dergâhına ait kitaplardan oluşmasıdır. Altmış dokuz beyitten oluşan ve kaside nazım şekliyle yazılan bu eser, aruzun “Mefâîlün mefâîlün feûlün” kalıbıyla yazılmıştır. Nüshalar arasında bariz bir fark bulunmamaktadır. Sadece bazı beyitlerin sıralamasında takdim tehir şeklinde değişiklikler vardır.
Nüshalardan G’de “Pendnâme-i Şemsî Sivâsî kuddise sırruh”, F’de “Pend-i Şeyh Şems-i Azîz kuddise sırruhü’l-azîz”, H’de “Pendnâme” başlıkları bulunmaktadır. Ş nüshasının ilk sayfası eksiktir ve bir sonraki kısımda verdiğimiz metnin yirmi beşinci beytiyle başlamaktadır. Bu sebeple başlık tespit edilememiştir.
Pendname besmele ile başlar ve ilk beyti hamdeledir. Şairin mahlası iki ayrı beyitte yer almaktadır. Mahlasın ilki beşinci beyitte “Murâdı Şemsi’nin ancak duâdır” ifadesiyle yer alır. Bu beyitte, eserin kaleme alınma gayesine de yer verilmektedir. Mahlasın ikinci defa yer aldığı Pendnâme’nin son beytinde de: “Unutma Şemsi’yi sâlih du‘âdan/Ki cem‘ itdi bu pendi dâ‘iyâna” denilerek eserin yazılma sebebi tekrar edilmektedir.
Şemseddin Sivasî, nasihattan bir dükkân açtığından bahisle, bu dükkânda her biri bir yakut ve mercana benzeyen öğütler sattığını söyleyerek eserine başlar. Cömertlik üzerinde durarak, cömertliği şiar edinen kimselerin insanlar tarafından yüceltileceğini ifadeden sonra cömertliği sadece belirli kimseler için değil, herkese karşı göstermenin gerekliliği üzerinde durur. Kapıya gelen herkesi güler yüzle karşılama, herkese iyilik yapma ve önüne sofra koymanın insanlar arasındaki muhabbeti artıracağını belirtir.
Gıybet etmenin kötülüğünden bahseden şair, kişileri yüzlerine karşı değil de onların hazır bulunmadıkları bir mecliste övmenin güzelliğine de işaret eder.
Bir makama, bir devlete ulaşan kimsenin bu durumunu iyi değerlendirmesi gerektiği, her zaman ele geçmeyeceği için fırsatların iyi değerlendirilmesini ve elden kaçan fırsat için sonradan duyulacak pişmanlığın bir fayda sağlamayacağını da ifade eder. Haddini bilmek, büyüklere düşmanlık beslememek, düşmanı hor görmemek, damla kadar bile olsa hiçbir günahı küçük görmemek, kötülük yapana iyilikle karşılık vermek, intikamı şiar edinmemek, kıskançlıktan uzak durmak, sefihlere nasihat vermek için ısrarcı olmamak ve bu tür insanların sohbetinden uzak durmak, sözün dinlenmediği yerde konuşmamak da şairin üzerinde durduğu konulardandır.
Tasavvuf düşüncesinde önem verilen yol arkadaşlığı hususunda yola çıkmadan önce yol arkadaşının iyi seçilmesi gereğini de hatırlatır. “Ev alma, komşu al” atasözünü hatırlatan şair, komşu iyiyse evin pahalı olmasına bakmamayı ve komşusu kötü olan evin bedava bile olsa alınmaması gerektiğini tavsiye eder. Aynı şekilde hizmetçi alınırken de ücretine değil hizmetçinin akıllı olmasına bakmanın gerekliliği üzerinde durur.
Dostluğun önemine binaen, önceden dost olunan birisiyle düşman olunduğunda geçmiş dostluk hakkını unutmama tavsiyesinde bulunur. Çünkü tekrar dostluk kurulduğunda, düşmanlık sırasında yapılan hareketlerden dolayı utanılacağını hatırlatır. Şair, son olarak bu öğüt kitabını hayır dua almak için yazdığını söyleyerek kendisi için dua isteğiyle eserini tamamlar.
METİN
Mefâîlün mefâîlün feûlün
1 Bi-ĥamdillâh irişdüm çünki kâna
Naśîĥatdan dükân açdum yegâne
Deger ĥarfi deger yâķût u mercân[14]
Velî nâ-ehl olan śaymaz śamana
Civân-merd ol işit ĥikmet sözünden
Ķoyıgör bu güherden ceyb-i câna[15]
Ħarîdâr ol bu dürre ŧokçalanma
Çeker bî-raġbet olur râygâna[16]
Murâdı Şemsi’nüň ancaķ du‘âdur
Dirîġ itmek yaraşmaz kâmilâna[17]
Muvâsât üzre olġıl âşinâya
Müdârâ eyle dâ’im düşmanâna
Nifâķ ķâfı gibi çıķma aradan
Faķîr ķâfı gibi derc ol miyâna
Ķatı âzürde olup olma mezmûm[18]
Ġalîz olup atılma hem yabana
Vasaŧ hâli durur her şeyde maķbûl
Bıraķma iķtiśâdı ‘ârifâna[19]
10 Naśîĥat üzre olġıl ĥalķa dâ’im
Ki iylükle biliş ol merdümâne[20]
Küdûret ‘arķını kat‘ it göňülden
Ki bu ħaślet yaraşmaz mü’minâna[21]
Seħâvet ķapusın aç olma nâkes[22]
Güleç yüzlü mülâķî ol varana
Seĥâvet her kimüň olsa şi‘ârı
‘Azîz-i ħalķ ider anı zamâne
Medâyiĥ birle eñ gâ’îb olanı
Ki ħoşdur böyle vaśfuň hâżırâna
Mücerrebdür bu nükte niçe nâdân
Ki az ġıybetden irdi çoķ ziyana[23]
Semâĥat süfresini ķılma maħśûś
Ulaş ķoġıl fülâne vü fülâne
Maĥabbet arturur loķma meŝeldür
Bu bir gizli ticâretdür ŧuyana
Ħasâset vaśfı hîç yirde yaraşmaz[24]
Ħuśûsâ loķma ola der-miyâna
İdegör herkese ĥâlince iylük
Ki żâyi‘ olmaz ol düşme gümâna
20 İrerseñ devlete ger deñiz olma
Ki elden tîz alur devr-i zamâne
Ġanîmet bil saña fırśat degerse
Ki olmaz kimse bunda câvidâne
Bilürsüñ bâd-ı devlet her dem esmez
Çü esdi luŧf ile yapış demâna
Śakın senden büyügi ĥaśm idinme
Ki tedbîrüñ görürler ġâ’ibâne
Gerekdür her kişi ĥaddini bilmek
Şegâl hemtâ olur mı arslana[25]
Ħuśûmet olsa görme kimseyi ħor
Ki yanar bir şererden niçe ħâne
Günâhı ķaŧre bilüp itme ıśrâr
Ki cem‘ olursa seyldür bûstâna
Veliyy-i ni‘metüñ ĥaķķını gözle
Ki gökdendür meded hep nâmiyâna
Aña ķaldırmaġıl nekbet bıçaġın
Ayaġuñ urısarsuñ ‘âmiyâne
Bu dehrüñ güldigine olma maġrûr
Öperken ıśırur devr-i zamâne
30 Yaķar her demde bir dürlü çerâġı
Döner üf dir irişdirmez emâna
Çü yaķduñ şem‘üñi devrân eliyle
Żiyâ vir ŧurma ĥavlüñde olana
Saña kemlik idene el irerse
An’iylükle utandır merdümâna
Cehâlet ‘arķıdur pes intiķâmuñ
Eyüler virmedi andan nişâne[26]
Saña senden büyük ger žulm iderse
Sen anı Haķķ’a śalġıl ‘ârifâne[27]
Yeter Ĥakkuñ ne deñlü olsa Cebbâr
Ki kim ħaśm ola Ħallâk-ı cihâna
Iraķ görme ölümüň gör yaraġın[28]
Ŧulunmaķ vardur elbetde ŧoġana
Bıraķ dünyâ işin aħret yükin ŧut
Görinürken ulaşġıl kârbâna
Tevâżu‘ birle cehd it ma‘rifet al
İrerseñ ger ĥużûr-ı ‘âlimâna
Olaruñ ħidmetin bil câna minnet
Ki vâriŝdür olar Faħr-i cihâna
40 Denîler yükünüñ altına girme[29]
Girerseñ ĥâżır ol çoķ imtinâna
Ki Türk işi ödüncdür dir ulular
Müheyyâ ķıl müķâfâtında dâne
Ħasâsetdür edânîden ķız almaķ
Ki ger ĥarcı ķolaydur eblehâna[30]
Ulularla çetindür gerçi bâzâr
Velî faħr ü şerefdür ol alana
Ĥased vaśfıyla zinhâr olma mevśûf
Ki sedd olur ŧarîķuñda cinâna
Naśîĥatda sefîhe itme ibrâm
Żarardur neşter olmadıķ çıbana
Ne bilsün ķadr-i ķaśśâdı o nâdân
Ki zaħmına baķup eyler bahâne
Naśîĥat ideni düşmen ŧutunma
Ki cerrâĥdur nažar ķıl ‘ârifâne
Ħalâś itmek diler cüz’î elemle
Ki peykânlar irişmez üstüĥâna
Erâzil śoĥbetinden key ĥaźer ķıl
Ki nekbetdür o ‘ırż-ı dü-cihâna
50 Şu kim öz ‘ırzını śaçmış śavurmış
Daħîler ‘ırżın eyler mi śıyâna
Eyüler śoĥbetin câna şeref bil
Ki tûbâ sâyesi yelter cenâna
Ki yek-dem müşk ile olsañ muśâĥib
Niçe müddet virir andan nişâne
Kerîmi itme nâdâna vesîle
Yine ebleh gerekdür eblehâna
Dilerseň kim bite andan murâduñ
Ĥavâle eyle çobanı çobana
Risâletde ĥakîmâne edâ it
Egerçi ‘ahde yoķdur tercümana
Anuňçün didiler gönder ĥakîmi
Velî ıśmarlama çoķluķ mihâna
Nefes ĥarc itme her bir cüz’i yirde
Dür-i pür-ķıymeti śatma cihana
Bilürsüñ kim ħatâ itmez çü tîrüñ[31]
Śaķın seng olmaya lâkin nişana
Ma‘âşuñda ĥazâķat üzre ol kim
Ki daħlüñ ĥarcuña ola vezâne[32]
60 Ŧabî‘at gerçi cebr ister ta‘âmı
Dutar cebr borç olur yakîn zamâna[33]
Yola çıķmazdan evvel yoldaşuñ gör[34]
Ki budur resm-i aķdem żâ‘inâne
Velî hem meşreb ü hem meźheb olsun
Ne nisbet var kelâġ u tûtiyâne
Ev isterseñ muķaddem ķonşusın gör
Bahâsın ķonşu-birle bula ħâne[35]
Eyü ķomşuyla birligi biñe al[36]
Kem olsa biñliği alma mecâne
Ķul alsañ zeyrek al aġır bahâya
Ki ‘âķıldan kişi irmez ziyana[37]
Ucuz deyü śaķın düşme sefîhe
Ki muhtâc olısarsuñ tercümâna
Eger bir dost ile düşmânlıķ olsa
İdegör ĥaķķ-ı sâbıkdan terâne
Şu işi it ki yine dost olıcaķ[38]
Ĥayâdan dönmeyesin za‘ferâna
69 Unutma Şemsi’yi śâliĥ du‘âdan
Ki cem‘ itdi bu pendi dâ‘iyâna
Sonuç
Velud bir yazar ve şair olan Şemseddin Sivasî ve eserleri hakkında çok sayıda çalışma yapılmıştır. Yapılan çalışmalara baktığımızda, yazdığı eserlerin isimleri ve sayıları hakkında farklı bilgiler verilmesine rağmen bu çalışmaların hiçbirinde Pendnâme isimli bir eseri olduğundan bahsedilmemiştir. Yaptığımız bu çalışma ile şairin yeni bir eseri daha ortaya çıkarılmıştır. 69 beyitten müteşekkil bu küçük eser, şairin sosyal hayat ve güzel ahlaka dair öğütlerinden oluşmaktadır.
KAYNAKLAR
Aclûnî, İsmâil b. Muhammed (1351). Keşfü’l-Hafa, Beyrut.
Arslan, Mehmet (1994).Pendnâme-i Zarîfî, Sivas.
Dilçin, Cem (2000). Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Es-Suyûtî, Celâleddîn b. Ebû Bekr (1981). el-Câmi‘u’s-Sağîr, Beyrut.
Günay, Umay-Horata, Osman (1994). Yunus Emre Risâletü’n-Nushiyye, Ankara.
Güzel, Abdurrahman (2000). Dinî-Tasavvufî Türk Edebiyatı, Ankara: Akçağ Yayınları. Hz. Ali’nin Bir Devlet Adamına Emirnamesi (1963). Çev. Mehmet Akif Ersoy, İstanbul.
İmâm-ı Gazalî (1967). Eyyühe’l-Veled Tercümesi, İstanbul: Salah Bilici Kitabevi Yayınları.
Kaplan, Mahmut (1992). “Divan Edebiyatında Manzum Nasihat-Nâme Yazan Şairler ve Eserleri I”, YÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi 3, s.23-68.
–––– (2001). “Manzum Nasihat-Nâmelerde Yer Alan Konular”, SÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türkiyat Araştırmaları Dergisi 9, s.133-185.
Levend, Agah Sırrı (1963). “Ümmet Çağında Ahlak Kitaplarımız”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı, Belleten, s.96-97.
—— (1988). Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
Merçil, Erdoğan (1975). “Sebüktegin’in Pendnâmesi (Tanıtma, Farsça metin ve Türkçe’ye Tercümesi)”, İslâm Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, C.6, Cüz 1-2, İstanbul.
Nâbî (1989). Hayriyye, Haz. İskender Pala, İstanbul: Bedir Yayınları.
Pekolcay, Necla vd. (1994). İslâmî Türk Edebiyatında Şekil ve Nev’îlere Giriş, İstanbul: Kitabevi Yayınları.
Şemseddin Sivasî, Süleymaniye Ktp. H. Şemsi-F. Güneren Bl. No: 34, yk. 195a-196b
Şemseddin Sivasî, Pend-i Şeyh Şems-i Azîz kuddise sırruhü’l-’azîz, Süleymaniye Ktp. H. Şemsi-F. Güneren Bl. No: 90, yk. 28a-29b
Şemseddin Sivasî, Pendnâme, Süleymaniye Ktp. H. Şemsi-F. Güneren Bl. No: 2, yk. 223a-b
Şemseddin Sivasî, Pendnâme-i Şems-i Sivasî kuddise sırruh, Süleymaniye Ktp. H. Şemsi-F. Güneren Bl. No: 93, s. 58-61.
Şişmaoğlu, M. Nazif (1991). “Attar Feridüddin”, DİA, İstanbul, IV/98.