Hasan GÜLTEKİN

Adnan Menderes Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü/AYDIN

Anahtar Kelimeler: Divan şiiri,Bakî,nazire,gazel,yapısal inceleme,şerh,redif

Özet

Divan şiirinin; klâsik şerh metodunun yanında yapısalcı bir yaklaşımla çözümlemeyi amaçladığımız bu çalışmanın ilk bölümünde Bakî'nin "saf saf" redifli gazeli incelenmiş; ikinci bölümde de Bakî'nin gazeline yazılan nazirelerin metni verilmiştir. Yapısal yöntemle çözümleme denemesi yaptığımız "saf saf" redifli gazelin ses ve anlam uyumu ile şeklî mükemmelliği yanında bu gazele yazılan nazirelerin çokluğu da dikkat çekmektedir. Bakî'nin gazeli, nazirelerine göre sanatsal yönden ve üslup yönünden daha etkileyicidir. Kullanılan redif, anlam ve biçim bütünlüğünü sağlarken gazelin tamamında aktarılmak istenen düşünceyi de her beyitte farklı açılardan ortaya koymaktadır.

1 Bu yazıda, Prof. Dr. Cem Dilçin ve Prof. Dr. Osman Horata’nın kaynakçada verilen makaleleri örnek alınmıştır. Bk. Bakî hakkında ayrıntılı bilgi için Feldman 1996, Küçük 1988a, 1995, Kuloğlu 1996, Tarlan 1946.
2 “Belki de tezkirenin yazdığı gibi, bu yıllarda küçük bir saraç çırağıdır ve ellerinden büyük tokmaklarla yumuşak ve ağır kokulu meşinleri dövmekte, tahta çanaklarda ustasına çiriş hazırlamaktadır. (Bu en büyük şairimizin işe saraç çıraklığından başlamasına bayılıyorum. Kendisine çok yakın vesikalar bunu söylemeselerdi, ben böyle bir masalı kendim uydurmak isterdim. Çünkü şiir ve alel-umum sanat her şeyden evvel bir zanaatkârlık, madde üzerinde çalışma işidir…… )” bk. Tanpınar 1998:142-143.
3 Nazire hakkında ayrıntılı bilgi için, kapsamlı bir doktora tezi hazırlayan Doç. Dr. M. Fatih Köksal’ın kaynakçada verilen makalesine ve doktora tezine müracaat edilebilir.
4 Metinler için bk. Gültekin 2000.
5 “Arapların kürkiyy, Farsların bâtir ve küleng dedikleri turna, edebî metinlerimizde daha ziyade turna ve küleng adlarıyla geçer. Çok iri, uzun bacaklı, uzun boyunlu, kısa kuyruklu, sürücül kuşlardır. Gagaları kalın ve düzdür. Gençleri kahverengidir. Sesi gür, çığlıksı ve trompet tonundadır. Ağır kanat vuruşları ile sürüler halinde “V” oluşturarak uçarlar. Tek tük ağaçlık sulak yerler, bataklıklar, sulak alanlar etrafındaki ekili tarlalar ve çayırlarda yaşarlar. Hububat taneleri ve böceklerle beslenirler. Çiftleşme esnasında enteresan dans gösterileri yaparlar. Turna bir ayağı üzerinde yürür. Öbür ayağını kıvırarak havada tutar. Yürürken yalpalar, ayağını sertçe bastığı takdirde yerin yarılacağından korktuğu farz edilir. Gençleri, yaşlanan anne ve babalarının bakımlarını üstlenirler. Turnalar göç sırasında aralarından birini reis seçerler ve ona uyarlar. Geceleri konaklar ve uyurlar. Yine aralarından birisi nöbetçi olur ve diğerlerine zarar gelmemesi için uyumaz. “İslâmiyet öncesi Türk inanışlarında Gök Tanrı dışındaki ilahlardan biri olarak kabul edilen turna, mübarek, akıllı, her hareketi doğru, mukaddes bir kuştur. Bu sebeple uçuşları bir düzen ve sıra içerisinde olur. İnsanların yer yüzünde yaptıkları fena hareketlerden teessür duyarak, zaman zaman yollarını şaşırırlar. Turnanın yolunu şaşırtmak ve onu havada tutmak günah sayılır. Muhtemelen Ayzıt’ın timsali sayıldığı için Başkurt folklorunda öldürülmesi hoş karşılanmayan turna, Anadolu’da da avlandığı takdirde avcısına felaketler getiren bir av kuşudur. Yine Anadolu’da kız güzellik sembolü ve halk şiirimizin gurbet ve sıla çağrışımları taşıyan habercisidir (Ceylan 2003:2-3).
6 Gazel hakkında ayrıntılı bilgi için bk. Dilçin 1986-78-247.
7 Bk. Küçük 1994:329, 332.
8 Nişânî Beg (Ö.1568): Riyâzî, Bosnalı, diğer kaynaklar Tosyalı olduğunu söyler. Adı Mustafa’dır. Kadı Celâl’in oğludur. Koca Nişancı sanıyla tanınır. Sahn-ı Semân’da iken Sultan Selim devrinde Pîrî Paşa’ya tezkireci ve Sultan Süleyman’a Bağdat seferinde nişancı oldu. İnşada ünlüdür. Me’aricü’n-Nübüvve adlı Farsçadan çevirisi vardır. Kanunî’nin tahta çıkışından Bayezıd’a kadar olan devri anlatan Tabakatü’l-Mesâlik fî Deracâti’l-Memâlik adlı eseri vardır. Ayrıca Nevâhibü’lHallâk fî Merâtibi’l-Ahlâk adlı bir başka eseri daha vardır (bk. H. İpekten-M. İsen-R. Toparlı, N. Okçu-T. Karabey, Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Ankara 1998).
9 Selmân: Vardar Yenicesi’ndendir. Saçlı Emir Efendi’den mülazım olmuştur. Hasan Bey tarafından yetiştirilmiştir. Ölüm tarihinin 1546-1572 arası olduğu kaynaklarda belirtilir. Kanunî dönemi şairlerindendir. Şiir ve inşasıyla tanındı. Şiirleri nazikanedir. Muamma söyleme ve çözmede ustadır. Kasidede Rum Selmanı diye anılır (bk. H. İpekten-M. İsen-R. Toparlı, N. Okçu-T. Karabey, Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Ankara 1998, S. Solmaz, Gülşen-i Şuarâ, Ankara 2005).
10 Mısraın vezni bozuk.
11 Mısraın vezni bozuk.
12 Sâbirî: İstanbulludur. Adı Mustafa’dır. Künhü’l-Ahbâr ve Riyâzî’de Molla Arab’ın oğlu olarak kayıtlıdır. Arapzade’den mülazım olmuş, kadılık ve müderrislik yapmıştır (bk. H. İpekten-M. İsen-R. Toparlı, N. Okçu-T. Karabey, Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Ankara 1998, M. İsen, Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı, Ankara 1994).
13 Ümîdî (Ö.1571): İstanbulludur. Adı Ahmed’dir. Öğrenimine Bostan Efendi’nin yanında başladıysa da Kadızâde’den mülazım oldu. Genç yaşta öldü. İlk mahlası Sıdkîdir. Şiirde Bakî’yi izlemiştir. Tevriye ve iham sanatını çok kullanmıştır (bk. H. İpekten-M. İsen-R. Toparlı, N. Okçu-T. Karabey, Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Ankara 1998, M. İsen, Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı, Ankara 1994).
14 Behiştî: Arapça kaynaklarda Ramazan b. Abdülmuhsin el-Vizevî şeklinde zikredilen Bihiştî, Vize’de doğduğu için Vizevî nisbesiyle anıldığı gibi tahsilinden sonra Çorlu’ya yerleşip orada vaizlik yaptığı için Çorlu Vaiz veya Çorlulu Vaiz olarak tanınır. İstanbul’a gelerek Molla Sinan, Merhaba Çelebi ve Şeyhülislam Sadi Efendi gibi âlimlerden ders okumuştur. Hoş sohbet, kaside ve mesnevide usta birisi olarak tanımlanır. Divanı, Cemşâh ve Âlemşâh adlı bir mesnevisi ile Hayâlî’nin Akaid Şerhi’ne haşiyesi vardır (M. İsen, Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı, Ankara 1994).
15 Mısraın vezni bozuk.
16 Fevrî (Ö. 1571): Adı Ahmed’dir. Sicill-i Osmanî’de adı Fevzi Ahmed olarak geçmektedir. Arnavutluk’un Adriyatik kıyısında bir liman şehri olan Draç’ta doğdu. Hırvat asıllı olup Hristiyan bir aileye mensuptur. Küçük yaşta devşirme usulüyle İstanbul’a getirildi. Henüz çocukken rüyasında Muhyiddin İbnü’l-Arabî’yi görmüş ve onun manevi telkiniyle Müslümân olmuştur. Bostan Efendi’den mülazım olmuş, müderrislik, müftülük ve kadılık yapmıştır. Şam’da ölmüştür. Dönemin önde gelen şairlerindendir. Kaside ve mesel söylemesiyle dikkati çekmiştir. Tahmis ve tesdisin divan edebiyatında ilk temsilcisidir. Divanı vardır (bk. H. İpekten-M. İsen-R. Toparlı, N. Okçu-T. Karabey, Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Ankara 1998, M. İsen, Künhü’lAhbâr’ın Tezkire Kısmı, Ankara 1994).
17 Sânî (Beg) (Ö.1587): İstanbulludur. Kuloğullarındandır. Çok güzel birisidir. Can Memi alarak tanınır. Sekban, atlı zağarcı ve sipahi oldu. Bir ara Şeyh Karamanî’ye mürit olmuştur. Hiciv ve hezle yatkındır. Divanı vardır. Farsça şiirler de yazmıştır. Çağatay lehçesini kullanmıştır (bk. H. İpekten-M. İsen-R. Toparlı, N. Okçu-T. Karabey, Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Ank. 1998, M. İsen, Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı, Ankara 1994).
18 Sadrî (Dânişmend): Aynı dönmede yaşayan Sadrî mahlaslı üç şair vardır nazire sahibinin hangisi olduğu tespit edilememiştir (bk. H. İpekten-M. İsen-R. Toparlı, N. Okçu-T. Karabey, Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Ankara 1998, M. İsen, Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı, Ankara 1994).
19 Hâtemî: Aynı dönemde yaşamış Hatemî mahlaslı iki şair vardır. Nazire sahibini hangisi olduğu tespit edilememiştir (bk. H. İpekten-M. İsen-R. Toparlı, N. Okçu-T. Karabey, Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Ankara 1998, M. İsen, Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı, Ankara 1994).
20 Sâni î Çelebi: Aşık Çelebi ve Ahdî’ye göre İstanbul, diğer kaynaklara göre Isparta civarındaki Ağros’ta doğmuştur. Adı Mahmud’dur. Yoluk Mehmet Çelebi adlı bir vaizin kardeşidir. Anadolu kazaskeri Sinan Efendi’den mülazım olmuştur. Nişancı Medresesi’nden mazulken ölmüştür (bk. H. İpekten-M. İsen-R. Toparlı, N. Okçu-T. Karabey, Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Ankara 1998, S. Solmaz, Gülşen-i Şuarâ, Ankara 2005).
21 Merâmî: Aslen Şamlıdır. Sarayda aşçı idi. Güzel yazı yazdığı için divan kâtipliğine getirildi. Hamid (Isparta) vilayeti tahrirat memurluğuna tayin edildi ise de gidemeden öldü. Sicill-i Osmanî’ye göre II. Murad devri sonlarına doğru ölmüştür (İ. Kutluk, Tezkiretü’ş-şuarâ, Ankara 1989).
22 Azîzî (ez-merdân-ı kal’a-i heft) (1584-85): İstanbulludur. Adı Mustafa’dır. Âşık Çelebi, adını Ahmet olarak verir. Yedikule dizdarına kethüda olmuştur. Azîzî’nin şiirlerinin mana ve ifade yönünden orijinal olduğu belirtilir. Müfredleri ile İstanbul kadınları hakkında yazdığı Şehrengiz’i vardır (bk. H. İpekten-M. İsen-R. Toparlı, N. Okçu-T. Karabey, Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Ankara 1998, M. İsen, Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı, Ankara 1994).
23 Sıyâmî (Beg): İstanbul Galata’dandır. Adı Mehmet Ali’dir. Mısır’a giderek Şeyh İbrahim’in yanında kaldı. Sonra İstanbul’a dönüp Kasımpaşa’ya yerleşti. Kâtiplik yaptı. Kanunî dönemi şairlerindendir. Divanı ve birçok mesnevisi varsa da tanınmamıştır (bk. H. İpekten-M. İsen-R. Toparlı, N. Okçu-T. Karabey, Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Ankara 1998, S. Solmaz, Gülşen-i Şuarâ, Ankara 2005).
24 Selâmî: Eğridirlidir. Adı Molla Sinan’dır. Döneminde tanınmış şairler arasında sayılır. Müderrislik yapmıştır (bk. H. İpekten-M. İsen-R. Toparlı, N. Okçu-T. Karabey, Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Ankara 1998).
25 İlmî: Aynı dönemde yaşamış İlmî mahlaslı üç şair vardır. Nazire sahibinin hangisi olduğu tespit edilememiştir (bk. H. İpekten-M. İsen-R. Toparlı, N. Okçu-T. Karabey, Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Ankara 1998).
26 Emânî (Kâtib): İstanbulludur. Hazine kâtiplerinin makbullerindendir. Âşık Çelebi’ye göre Emânî-i evvel budur. Defterdar İskender Çelebi musahiplerinden, zamanın rindleri ile hoş sohbetleri olmuştur. Kitâbetten bölüğe çıkmıştır. Sonra Selanik’te mütevelli olup burada ölmüştür. Kaynaklar şiirini orta seviyede, sohbetini ise mükemmel olarak tanımlar (bk. H. İpekten-M. İsen-R. Toparlı, N. Okçu-T. Karabey, Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Ankara 1998, M. İsen, Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı, Ankara 1994, İ. Kutluk, Tezkiretü’ş-şuarâ, Ankara 1989).
27 Gıyâsî: İstanbul’da doğdu. Öğrenimini tamamladıktan sonra İran ve Çağatay şairlerini inceledi. Geçimini, sahaflıkla sağladı. Gazelleri atasözü ve deyimlerle örülü, aynı zamanda muhayyeldi (bk. H. İpekten-M. İsen-R. Toparlı, N. Okçu-T. Karabey, Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Ankara 1998).
28 Belîgî (Yeñiçeri): İstanbul’da doğdu. Kuloğullarındandır. “Salah-ı hali endişe edinmiş bir salih-i hoş-hal olan Sekerân Bali Efendi’ye bağlanıp sülûka meyyal olmuştur.” Yeniçerilik yapmıştır. Güzel şiirleri ve kahve hakkında yazdığı gazelle tanındı (bk. H. İpekten-M. İsen-R. Toparlı, N. Okçu-T. Karabey, Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Ankara 1998, M. İsen, Künhü’l-Ahbâr’ın Tezkire Kısmı, Ankara 1994, İ. Kutluk, Tezkiretü’ş-şuarâ, Ankara 1989).
29 Hıfzî: Aynı dönemde yaşamış Hıfzî mahlaslı iki şair vardır. Nazire sahibi şairin hangisi olduğu tespit edilememiştir tanındı (bk. H. İpekten-M. İsen-R. Toparlı, N. Okçu-T. Karabey, Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Ankara 1998).
30 Bekâyî (Dânişmend): İznik’te doğdu. Rıza Tezkiresi’ne göre adı Mehmed’dir. Cimri Çingân lakabıyla tanınan bir macuncunun oğlu olduğu için Macuncuzade diye tanınmaktadır. İyi bir medrese tahsili görmüştür. Öğrenimini tamamladıktan sonra otuz akçe yevmiye ile Manisa medreselerinden birine tayin oldu. Kaynakların çoğuna göre 3 Cemaziyelevvel 1003’te (14 Ocak 1595) ailevî bir sebepten dolayı İstanbul’daki evinde feci bir şekilde öldürüldü (S. Erdağı (2002), Rızâ Tezkiresi, Ankara: Kalkan Matbaası).
31 Sâdık (Beg): Ahdî, Edirne Hasköy, diğer kaynaklar Edirne’de doğduğunu söyler. Öğrenim görüp kâtip olmuştur. Âlî, sipahî olduğunu söyler. Yazısı güzel olduğu için kendi şiirlerini kendisi yazmıştır. Şiirleri nazire veya çalmadır. Divanı vardır (bk. H. İpekten-M. İsen-R. Toparlı, N. Okçu-T. Karabey, Tezkirelere Göre Divan Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Ankara 1998, M. İsen, Künhü’lAhbâr’ın Tezkire Kısmı, Ankara 1994, S. Solmaz, Gülşen-i Şuarâ, Ankara 2005).
32 Bu gazelin mahlas beyiti olmadığı için şairi tespit edilememiştir. Bk. Gültekin 2000:267
33 Sa’dî (Hafız-zâde Seyyid Mehmed Sa’dî): Ö. 1693. Babası Zeyrek-zâde Hafızı olarak şöhret bulan Mustafa Efendi’dir. Kaynaklarda nereli olduğu konusunda ihtilaflı bilgiler bulunmaktadır. Müderrislik yapmıştır. Sa’dî hakkında bk. Esir 1994.
34 Gazelin metni, Esir 1994:238’den alınmıştır.
35 Hâfız (Ayntablı): Hâfız’ın ismi kimi kaynaklarda Abdü’l-Mecîd-zade, kimi kaynaklarda da Abdü’l-Mezîd-zade diye geçmektedir. XVII. yüzyıl sonlarında yaşadığı bilinen Ayntablı Hâfız Abdü’l-Mecid-zade’nin doğum tarihi belli değildir (Tuyan 2007:1-2).
36 Gazelin metni, Tuyan 2007’den alınmıştır. Bu gazelin kafiyesi diğer gazellerden farklı olmasına rağmen saf saf redifi sayesinde diğer gazellerle anlam bakımından benzerdir.
37 Ulvî (Derzî-zâde): Ö.1585. Asıl adı Derzî-zâde Mehmed Çelebi’dir. İstanbul veya Bursalı olduğu rivayet edilir. Kardeşi Mustafa Çelebi de Re’yî mahlası ile şiirler yazmıştır. Şaraba düşkün bir mizacı vardır (Çetin 1993:III-IV).
38 Gazelin metni Çetin 1993:282’den alınmıştır.
39 Sebâtî (Hâfız Mehmed Sebâteddîn): Dağıstan’ın Şeki ahalisinden ilim erbabı Abdülkerim adında bir zatın oğlu olup 1262/1846’da Şeki’de doğmuştur. Erzurum’da eğitim ve öğretime başlamış, Arapça ve Farsça öğrenmiş; aynı dönemde Kur’an-ı Kerimi ezberleyerek hıfzını tamamlamış ve hâfızlık unvanını almıştır. Sebatî, 1905 (20 Zilhicce 1321) yılında Amasya’da vefat etmiştir (Koç 2006:6).
40 Gazelin metni Koç 2006:117’den alınmıştır.
41 Mezâkî: (Ö.1087/1676). Asıl adı Süleyman’dır. Süleyman Dede, Derviş Süleyman gibi adlarla da anılır. Bosna-Hersek taraflarında doğduğu sanılmaktadır. Kaynaklarda ailesi hakkında bilgi bulunmamaktadır. Kâtiplik ve divan hocalığı yapmıştır.
42 Gazelin metni Mermer 1991:429’dan alınmıştır. Gazelin vezni ve kafiyesi farklı olmasına rağmen anlam bakımından diğer gazellerle benzerdir.