Mustafa Kemal’de İnkılâp Düşüncesinin Oluşumu ve Gelişimi
Taner ASLAN
Aksaray Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü / AKSARAY
Anahtar Kelimeler: Mustafa Kemal,inkılâp,eğitim,askerî rüştiye,meslek hayatı
Özet
Mustafa Kemal'de inkılâp düşüncesi bir anda ortaya çıkmış değildir. Onda inkılâp düşüncesi okul sıralarında var olan bir gerçekliktir. Ondaki inkılâp düşüncesinin gelişiminde birçok faktör rol oynamıştır. Yaşadığı çevre ve çocukluk yılları bilinçli bir şekilde yetişmesini sağlamıştır. Eğitim öğretim hayatı, arkadaşları, öğretmenleri, okuduğu kitaplar, düşünce akımları Mustafa Kemal'de inkılâp düşüncesinin oluşumuna ve gelişimine etki eden faktörler arasındadır. Mustafa Kemal, doğuştan getirdiği hususiyetler ile sonradan elde ettiği kazanımları harmanlayarak inkılâpçı bir karaktere sahip olmuştur. Çalışma, Mustafa Kemal'de inkılâp düşüncesinin oluşumunu ve gelişimini irdelemektedir.
1 Selanik için bkz. İslam Ansiklopedisi (1980), “Selanik” maddesi, c. X, İstanbul: MEB.
2 Mustafa Kemal, okul yıllarına dair bu hatırasını 1922 tarihinde şu şekilde izah etmiştir; “Çocukluğuma dair ilk hatırladığım şey, mektebe girmek meselesine aittir. Bundan dolayı annemle babam arasında şiddetli bir mücadele vardı. Annem, ilahilerle mektebe başlamamı ve mahalle mektebine girmemi istiyordu. Rüsumatta memur olan babam, o zaman yeni açılan Şemsi Efendi’nin mektebine devam etmeme ve yeni usul üzerine okumama taraftardı. Nihayet babam işi mahirane bir surette halletti. Evvela merasim-i mutade ile mahalle mektebine başladım. Bu suretle annemin gönlü yapılmış oldu. Birkaç gün sonra da mahalle mektebinden çıktım. Şemsi Efendi’nin mektebine kaydedildim.” (Yalman 1922).
3 Mustafa Kemal’in Fatma Molla Kadın Mektebi’nde yaşadığı bu olayı Enver Behnan Şapolyo kaynak göstermeden şu şekilde bahsetmektedir; “Hafız Emin Efendi bütün çocukları yere oturtarak dizlerinde yazı yazdırıyordu. Mustafa (Kemal) buna bir türlü tahammül edemiyordu. Bir gün birdenbire ayağa kalktı. Hocası Çopur Emin Efendi: –Niçin otur muyorsun? –Dizlerim Ağrıyor! –Sana otur diyorum deyince… küçük Mustafa’nın yüzü kıpkırmızı olarak: –Oturmayacağım diye bağırdı. Hocasının: –Bana isyan mı ediyorsun? Demesi üzerine Mustafa Kemal: –Evet isyan ediyorum. Der demez, bütün çocuklar da hep bir ağızdan, –Biz de isyan ediyoruz diye bağırdılar. Hoca bu hareket karşısında kabahatini anlayarak meseleyi kapattı.” (Şapolyo 1967: 22; krş. Aydemir 1993/I: 46). Kız kardeşi Makbule Atadan hatıralarında, onun bu okulda sadece bir buçuk ay kaldığını, memnun olmadığından dolayı da babasının teşebbüsü ile oradan alındığından bahseder. Bkz. (Coşar 1973/I: 90).
4 Şemsi Efendi Mektebi için bkz. (Mert 1991/7).
5 “Yaratıcılığın var olmasında en büyük etken çocukluk çağındaki çalışmalardır. Eğer çocuk daha küçük yaşta iken yaratıcı bir çevre içinde yaşar, kendine göre oynama, deneme, yaratma olurlukları bulursa, onda yaratıcılık doğar, zamanla da gelişir. Sonunda da sosyal randımanlar verir. Bence bu yaratıcılık bir kalıt şekli olmayıp kişideki dirim enerjisinin sosyal bir randıman şeklinde oluşmasıdır. İşte Atatürk’ün çocukluk hayatında böyle bir yapıcılık, yaratıcılık devri olduğunu öğreniyoruz. Mustafa’nın çocukluk, ilk gençlik hayatında ellerle yapılan işleri ne kadar çok merak ettiğini gördük... Atatürk’ün çocukluğunda, gençliğinde ele aldığı işler hep faydalı işler, sosyal randıman verici işlerdir, kafa işleri, gönül işleridir. Marangozluk, çiçekçilik, hayvancılık hep böyledir. Sosyal kişiliğin var olmasına yarayan işler işte bu gibi işlerdir” (Baltacıoğlu 1913: 12).
6 O dönemde Balkanlardaki çocukların millî duygularla yetişmelerine tesir eden etkenler için Şevket Süreyya Aydemir’in Suyu Arayan Adam adlı eserine bakılabilir.
7 Selanik Askerî Rüştiyesi’nin öğretim kadrosu için Selanik Vilayet Salnamesi’ne bakılabilir. Selanik Vilayet Salnamesi, 1312, s. 124. Mustafa Kemal’in Selanik Askeri Rüştiyesi ile eğitim ve öğretime dair malumat için bkz. Ali Güler-Suat Akgül (1999), Atatürk ve Eğitim, Ankara: Kara Harp Okulu Basımevi.
8 Örneğin, Atatürk’ün harf inkılâbı sırasında takip etmiş olduğu yöntemler ve verdiği mesajlar, Şemsi Efendi’nin ilkokulda kendilerine alfabe öğretirken kullandığı heceleme ve okuma yöntemindeki yenilikleri hatırlatmaktadır.
9 Mustafa Kemal’in şu sözleri tarihin, özellikle millî tarihin önemine vurgu yapmaktadır; “Biz şimdiye kadar hakikî, ilmî, müspet manasıyla millî bir devir yaşamadık. Binaenaleyh millî bir tarihe malik olamadık. Bu noktayı biraz izah edebilmiş olmak için hep beraber Osmanlı tarihini hatırlayalım. Osmanlı tarihinde bütün gayretler, bütün mesai milletin arzusu, emelleri ve gerçek ihtiyaçları nokta-i nazarından değil, belki şunun bunun hususî emellerini, ihtiraslarını tatmin nokta-i nazarından vuku bulmuştur” (Baydar 1973: 18).
10 Hasan Bey, Mustafa Kemal’e; “Bundan vazgeçiniz oğlum. Manastır’a gidiniz, orada daha iyi yetişirsiniz” demiştir (Cebesoy 1967/I: 17).
11 “Benim manevi mirasım bilim ve akıldır. Zaman hızla dönüyor. Böyle bir dünyada asla değişmeyecek yargılar getirdiğini ileri sürmek usun ve bilimin gelişmesini yadsımak olur” (Kongar 1999: 41).
12 Voltaire; “ilmin ilerlemesi sayesinde insan uyanacak ve dinin değil, ilmin sesine kulak verecektir” (Dönmez 1998: 48-56).
13 Mustafa Kemal’in etkilendiği yazarlar hakkında daha fazla bilgi için bkz. (Turan 2004: 382).
14 Mustafa Kemal, Mehmet Emin’in Türklüğü yücelten bu dizelerinin kendisinde ne şekilde yer ettiğini şu şekilde ortaya koyar; “Şair Mehmet Emin Yurdakul’un ilk defa Manastır Askerî İdadisi’nde öğrenciyken okuduğum “Ben bir Tüküm, dinim, cinsim uludur” mısra ile başlayan manzumesinde, bana millî benliğimin gururunu tattıran ilk anlatımı bulmuştum. Fakat ben asıl bunu, orduya katıldığım ilk günlerde, bir Anadolu çocuğunun gözyaşlarında gördüm ve kuvveti duydum. Ondan sonra Türklük, benim en derin güven kaynağım, en engin övünç kaynağım oldu.” (Faik Reşit Unat, “Ne Mutlu Türküm Diyene”, Türk Dili Dergisi, Sayı 146, s. 77).
15 “Ben sevgili arkadaşımın düşüncelerini daha Karaferiyedeyken dinledim: Meşrutiyetin ilânı yeter çare olamaz. Cemiyetin bir siyasî parti haline gelerek hükûmeti, meşrutiyetin ilânından sonra ele alması gerekir. Parti, önceden bu görevini hazırlamış ve ne yapacağını programlaştırmış olmalıdır. Aksi takdirde, İkinci Meşrutiyet de birincisinin sonucuna uğrar” (Cebesoy 1967/I: 135-138).
16 Mustafa Kemal’in Harbiye’deki arkadaşları arasında Manastır İdadisi’nden gelenler de vardı. Ahmet Tevfik, Mustafa Nuri (Conker), Lütfi Müfit (Özdeş), Ali Fuat (Cebesoy), Arif (Ayıcı), Hayri (Tırnovacık), Kazım (Karabekir), Ömer Naci, İsmail Hakkı (Pars), Kazım (İnanç), Kazım (Özalp), Ali Fethi (Okyar) onun en samimi arkadaşları arasındaydılar.
17 Mustafa Kemal hatıralarında Ömer Naci hakkında şunları anlatır; “O zamana kadar edebiyatla çok temasım yoktu. Merhum Ömer Naci, Bursa İdadisi’nden kovulmuş, bizim sınıfa gelmişti. Daha o zaman şairdi. Benden okuyacak kitap istedi. Bütün kitaplarımı gösterdim. Hiçbirini beğenmedi. Bir arkadaşın, kitaplarımdan hiçbirini beğenmemesi gücüme gitti. Şiir ve edebiyat olduğuna o zaman muttali oldum. Ona çalışmaya başladım. Şiir bana cazip göründü. Fakat kitabet hocası diye yeni gelen bir zat beni şiirle iştigalden men etti. ‘Bu tarz iştigal seni askerlikten uzaklaştırır’ dedi. Ne var ki, güzel yazmak hevesi bende baki kaldı” (Cebesoy 1967).
18 Bu hususu Mazhar Müfid Kansu şu şekilde belirtir; “Ya culûs-u hümayun veya velâdet-i hümayun şenlikleri yapılıyordu. Mustafa Kemal ile beraber donanmayı seyretmeye çıkmıştık. Birden kolumu tuttu: “–Halîl, dedi, “bir adam için böyle donanma yapmak budalalık değil mi?” Zaten mimli olduğumuz için gayr-i ihtiyarî etrafıma baktım. O hiç aldırmadan devam etti:”–Bir millet kendi kurtuluşu için şenlik yapabilir. Nihayet kendisine pek büyük hizmetler etmiş olan bir adam için de şenlik yapabilir diyelim. Fakat hanedan-ı Âli Osmân içinde kazara bazıları bu memlekete hizmet etti diye onun nesline neden donanma yapılsın. Padişah dünyaya gelmekle memlekete hayırlar mı geldi?” Ben, bu kadar sıkı altında etrafımızda zaptiyeler dolaşırken, bu kadar cesur konuşmaktan ürkmüştüm. Fakat Mustafa Kemal devam etti:”– Padişah da kim oluyormuş. Padişahlık ne demekmiş.” Ben: “–Peki memleketi nasıl idare edeceğiz? Sultan Hamid fenadır seninle beraberim. Ama o giderse gene padişah lâzım” diyecek oldum, fena hâlde kızdı:”–Neden mutlaka padişah fikrine saplanıyorsun, Halil! diye bağırdı. Cumhuriyet yaparız”. Ben hemen elimi ağzına kapadım” (Egeli 1954: 34-35).
19 “Millet zulüm ve istibdâd altında mahvoluyor. Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve izmihlâl vardır. Her terakkinin ve kurtuluşun anası hürriyettir. Tarih, bugün biz evlâtlarına bazı büyük vazifeler tahmil ediyor... Sizden fedakârlıklar bekliyorum. Kahhar bir istibdâda karşı ancak ihtilâl ile cevap vermek ve köhneleşmiş olan çürük idareyi yıkmak, milleti hâkim kılmak, hulâsa vatanı kurtarmak için sizi vazifeye davet ediyorum... Biz kuracağımız teşkilât ile bir gün mutlaka ve behemehal muvaffak olacağız. Vatanı, milleti kurtaracağız” (Cebesoy 1967: 96; Kızıldoğan 1937/I: 622).
20 Mustafa Kemal Selanik’te bir şubesini açtığı Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nde yakın arkadaşlarıyla hal-i hazıra dair yaptıkları konuşmalardan birinde; “İstibdada karşı bir ihtilâlle cevap vermek, köhnemiş çürük idareyi yıkmak ve milleti hâkim kılmak” ifadesini kullanmıştır. Bu ifade onun öteden beri millet hâkimiyetine dayalı bir devlet tesis etmek gereğini ortaya koymaktadır (İnan 1968).
21 Cumhuriyet, 18 Temmuz 1948.
22 Sadi Irmak bu hususu şu şekilde ele alır; “Gün gelecek şimdi hepinizin hayal sandığınız reformları ben gerçekleştireceğim. Sultanlık kaldırılmalıdır. Devletin yapısı mütecanis bir temele dayandırılmalıdır. Din ve devlet birbirinden ayrılmalıdır. Doğu medeniyetinden ayrılıp batı medeniyetine yönelmek zorundayız. Erkek ile kadın arasındaki farkı kaldırmalıyız. Böylece yeni bir toplum düzeni kurmalıyız. Batı uygarlığına girmemizi zorlaştıran yazıyı kaldırmalıyız. Latin Alfabesi’ni kabul etmeliyiz. Kıyafetimize kadar her noktada Batıya yönelmeliyiz. Emin olunuz ki bir gün bütün bu hedeflere ulaşacağız” (Irmak 1984: 5).
23 Mustafa Kemal’in yakın arkadaşlarından Kazım Özalp, Selanik’te geçen bu konuşmayı şu şekilde anlatır; “Mustafa Kemal ileride devlet kuracağız derdi. Seni harbiye nazırı yapacağım derdi bana. İzzeddin Çalışlar’a “Sen, erkân-ı harbiye-i umumiye reisi olacaksın” derdi. Selanik’ten arkadaşı olan Nuri Conker’e de: “Sen, iyi vali olursun.” derdi... gülüşürdük. Nuri Bey sorardı: “–Bizim ne olacağımızı anladık... Peki ya sen ne olacaksın?” “–Sizi tayin eden ne olursa o olacağım” derdi.” (Özalp 1963: 5; krş. Kılıç Ali 1955: 32-33; krş. Özalp 1974: 40-41).
24 Mustafa Kemal, bir gün Madam Hilda’ya; “–Türkiye’nin bu gidişi iyi değil, Türkiye’yi modern bir memleket yapmalı tıpkı Avrupa gibi. Bu memleketi baştan aşağı değiştirmeli, Allah nasib ederse günün birinde Türkiye’nin idaresinde rol sahibi olursam bilirim yapacağım yenilikleri…” (Gençosman-Banoğlu 1971: 247).
25 “İnşaallah padişahı alempenah efendimiz hazretlerinin sıhhat ve afiyetle ve her türlü kuyudat-ı ecnebiyyeden azade olarak taht-ı hümayyunlarında daim kalmasını eltaf-ı ilahiyyeden tazarru eylerim.” (Atatürk 1945: 61; Askerî Tarih Belgeleri Dergisi, Sene 30, Sayı 79, 1981, s. 23, 26, 29).
26 “Makam-ı hilafet ve saltanat herhangi bir şahsın değildir. Doğrudan doğruya bütün alemi İslam’ın müzaheretiyle beraber Türkiye halkındadır. O makam bizimdir. Muhafaza ettik ve nihayete kadar muhafaza edeceğiz…” (Gizli Celse Zabıtları, cilt I, içtima 3, 6.3.1938, s. 40). “Saltanat ve hilafeti hiçbir vakit başımızın üzerinden atamayız…” (Gizli Celse Zabıtları, cilt I, içtima 72, 25.9.1336, s. 137).
27 Mustafa Kemal, Misak-ı Millî’nin ilk müsveddelerini, Ocak 1920’de Ankara’da kaleme almıştır (Cebesoy 1989: 30, 53).
28 “Mustafa Kemal, Millî Misak’ın esaslarını, 1907’de tespit etmiş, vatanını tehlikeden kurtarmak için ne gibi çareler düşünüp bulduğunu cesaretle ortaya koymuştur.” (Cebesoy 1967/I: 53).