Klâsik Türk edebiyatı şairleri bağlı bulundukları edebiyatın anlayış ve kurallarına uyarak, şiirlerinde içinde yaşadıkları toplumun gelenek, görenek, örf ve adetlerini, oyun ve eğlence anlayışını vs. edebî bir üslûpla işlemişlerdir. Klâsik Türk edebiyatı şairleri, her türlü konuyu şiirlerinde işlemiş olmakla birlikte, bazı konular üzerinde daha fazla durmuşlardır. Bu konuların başında, İslâm aleminde her yıl Ramazan ayının sona ermesiyle, Hicrî takvime göre Şevval ayının başında kutlanmaya başlanan Ramazan Bayramı ile Zilhicce ayının onuncu gününde kutlanmaya başlanan Kurban Bayramı gelmektedir. Ramazan ve Kurban Bayramı, özellikle kasidelerin nesib bölümlerinde, kıta, gazel gibi nazım şekilleriyle yazılan şiirlerin bir kısmında belli başlı bir tema olarak işlenmektedir. Kaside nazım şekliyle yazılan idiyyelerin övgü bölümünde de övülen kişinin nitelikleriyle bayram ve bayramlarda yaşananlar arasında çeşitli benzetme ve mecazlarla ilgi kurulmuştur. Bayramlarda padişahın veya dönemin ileri geleninin bayramını kutlamak, karşılığında da caize alabilmek için yazılıp sunulan şiirlere "'îdiyye/'ıydiyye/idiyye" (bayram şiirleri) denilmektedir. İdiyye kelimesi sözlük anlamı itibariyle de "bayramlık, bayram bahşişi" demektir (Devellioğlu 2003: 409, 410). Klâsik Türk edebiyatı şairleri, dinî bayramları ve bayramlarda yaşananları, divanlarındaki birçok beyitte de söz konusu etmişlerdir.
Türk edebiyatında idiyye yazma geleneğinin tam olarak ne zaman başladığı bilinmemekle birlikte, yapılan divan taramaları sonucunda XV. yüzyılda başladığı düşünülmektedir. Çalışmaya 15. yüzyıldan Ahmet Paşa, Necâtî; 16. yüzyıldan Fuzûlî, Hayâlî, Bâkî, Nev'î, Cinânî, Mesîhî; 17. yüzyıldan Nâ'ilî, Nef'î, Nâbî, Cevrî, Sâbit, Şeyhülislam Yahyâ; 18. yüzyıldan Seyyid Vehbî, Nedîm, Neylî, Şeyh Gâlib, Şeyhülislâm Es'ad, Enderunlu Vâsıf, Antakyalı Münif ve Haşmet Divanı'ndaki bayram temalı şiirler genel bir inceleme ve değerlendirmeye esas alınarak, o dönemlerin bayram anlayışı, düzenlenen tören, ziyafet, oyun ve eğlenceler belirlenmeye çalışılmıştır*.
Edebî ürünlerin çoğunda "bayram" yerine Arapça "'îd" ('ıyd) kelimesi, Ramazan Bayramı için "'Îd-ı Fıtr, 'Îd-i Sagîr, Îd-i Şevvâl, Îd-i Ramazân", Kurban Bayramı için "'Îd-i Adhâ, 'Îd-i Kurban, 'Îd-i Ekber" gibi terkipler kullanılmaktadır. Kaside ve kıta nazım şekliyle yazılan idiyyelerde, bazen kısa "İdiyye Berây-ı Ferîdûn Beg, Kasîde-i 'Îdiyye Berây-i İbrâhîm Paşa, Kasîde-i 'Îdiyye Der Medh-i Sultân Ahmed Hân", bazen de "'Îdiyye ve Târîh Der-Sitâyiş-i Sultân Ahmed Hân-ı Sâlis, Kasîde-i 'Îdiyye Der-Vasf-ı Şerîf-i Hudâvendigâr-ı Esbak Sultan Selîm Hân-ı Sâlis-i Magfûr, Kasîde-i cÎdiyye Der-sitâyîş-i Vezîr-i Ekrem Destûr-ı Mucazzam Memdûhü'l-hasâ'il Âsaf-ı Sâhib-fazâ'il Mahzar-ı cAvn-ı İlâhi Dâmâd-ı Pâdişâhî Silahdâr Ali Pâşâ Yeserallahu Bi'l-hayri Mâyürîdü Vema Yeşâc, Berây-ı Karamânî Mehemmed Efendi Üstâd-ı Merhûm Nevcî Efendi Der Vasf-ı Hilâl-iÎd-i Sacîd vb." şeklinde uzun Farsça tamlamalardan oluşmuş başlıklar bulunmaktadır.
İdiyyelerde, Ramazan ayının bayramları unutulmaktan kurtardığı (Seyyid Vehbî 1991: I-210/ K49-181) ve Ramazan Bayramının Arabî ayların onuncusu olan Şevval ayında (Necâtî 1997: 64/K16-12; Antakyalı Münif 1999: 64/K9-44), Kurban Bayramının da Arabî ayların on ikincisi olan Zilhicce ayında kutlandığı belirtilmektedir (Seyyid Vehbî 1991: I-222/ K56-13).
Eskiden bayramın geliş zamanının yeni aya bakılarak anlaşıldığı, idiyyelerde hilalle ilgili çeşitli benzetme ve mecazlarla birlikte verilmektedir. Çoğunlukla Şevval hilali, şekliyle o dönemlerde kola bağlanan muskaya (Antakyalı Münif 1999: 61/K9-14), elinde tas tutan bir bayram dilencisine (Sâbit 1991: 179/ K6-245), oruç tutarak zayıflayan, başını sevgili yolunda feda eden (Mesîhî 1995: 26/K3-7, 96) veya eğilerek selam veren bir kişiye (Nev'î 1977: 103/K30-97), merhabalaşmak üzere uzatılmış ele (Seyyid Vehbî 1991: I-185/ K41-18), kaşa (Fuzûlî 1990: 122/K41-19), kadehe (Nev'î 1977: 103/K30-2; Nâ'ilî 1990: 169/ G31-510), kılıca (Mesîhî 1995: 26/K3-1011), hançere (Nev'î 1977: 110/K49-112; Mesîhî 1995: 27/K3-17; Haşmet 1994: 120, 140/ K11-1, K18-1), ucu eğri değnek olan çevgana/savlecana (Seyyid Vehbî 1991: I-210/ K49- 1413), gümüş kilide (Nedîm 1972: 96/K22-614) benzetilmektedir.
Ayrıca gökyüzünde bayram hilalinin görülmesiyle, Ramazan ayı boyunca içkiden uzak duran rintler, bu yasağın artık kalkacağı sevinciyle salaya başlamakta (Seyyid Vehbî 1991: I-150/ K34-11; Antakyalı Münif 1999: 101/K23-215), bayram sabahı için geceden keyif verici bitkilerden yapılmış "varaklı bayram gıdası" (Sâbit 1991: 179/ K6-316), ıtır, abir, amber gibi güzel kokular hazırlanmakta (Ahmed Paşa 1966: 142/G29-617; Mesîhî 1995: 26/K3-3), yeniçerilerin üçüncü üç aylık maaşları dağıtılmak üzere geceden mühürlenmekte (Sâbit 1991:252/ K33-218) ve bayram fermanı düzenlenmektedir (Nev'î 1977: 9, 10/ K1-119, 11; Sâbit 1991: 253/ K33-8). Kurban Bayramı hilalinin görülmesiyle Mekke'ye para ve hediye gönderildiği de anlaşılmaktadır (Sâbit 1991: 252/K33-1 20).
Şairlere göre el ele tutuşarak gelen iki bayram güzeli Ramazan ve Kurban Bayramı (Neylî 2005: 86/G22-421), halk arasında uğurlu, ferah verici bir zaman olarak algılanmakta (Nedîm 1972: 52/K10-52; Seyyid Vehbî 1991: I-149/ K34-1; Haşmet 1994: 116/K10-122), insanlar arasında büyük heyecan ve sevinç yaratmaktadır (Sâbit 1991: 249/ K32-1 23). Bu bayram sevinci bahara (Cevrî 1981: 190/G24-124; Seyyid Vehbî 1991: I-149/ K34-2) veya bir fetih müjdesine denk gelmişse daha da artmaktadır (Seyyid Vehbî 1991: I-53/ K4-42, I-77/ K9-6625). İnsanları her türlü sıkıntı ve kederden kurtaran bayram (Nev'î 1977: 10/ K1-23; Nef'î 1993: 72/K10-1, 2, 3, 4, 526; Seyyid Vehbî 1991: I-150/ K34-8; Haşmet 1994: 120/ K11- 3) yeme, içme ve eğlenceyi de beraberinde getirmektedir (Şeyhülislâm Escad 1997: 184/G 33-5; Enderunlu Vâsıf Divanı 300/G35-427).
Bayramın yarattığı heyecan ve sevincin başında, herkesin eski giysilerini çıkarıp, yerine yenilerini giymesi gelmektedir. Bayramın nurlar saçan ayı, halka bayrama uygun, makama yaraşır (Sâbit 1991: 179/ K6-2528, 254/ K33-23) ipekli giysiler giydirecektir (Bâkî 1994: 124/G39-129, 2). Bu durum edebî ürünlerde "bayram güzeline yeni kıyafet dikmek üzere feleğin eline kalem makasını alması" olarak ifade edilmektedir (Seyyid Vehbî 1991: I-209/ K49-5, 730). Genç, yaşlı herkesin bayramlıklarını giymesiyle dünya, Bayramiyye tarikatına mürid olmuş gibidir (Sâbit 1991:253/ K33-931).
O dönemlerde bayram sabahı padişah üzerinde hilal şeklinde ilikleri ve altından düğmeleri olan bir kaftan (Seyyid Vehbî 1991: I-209/ K49-832), veziriazam beyaz altınla işlenmiş ipekli kumaştan bir kaftan (Sâbit 1991: 254/ K33-2633), şeyhülislam beyaz kürk giyerken (Haşmet 1994: 140/ K18-534), katipler uzun (Seyyid Vehbî 1991: I-209/ K49-1 135), vaizler oruçlu insan yüzü gibi sarı renkli (Sâbit 1991: 178/ K6-1136), sofular da gül renkli (Sâbit 1991: 253/ K33-437) bir giysi giymektedir. Kısacası bayram nedeniyle bütün divan ehline yeni kaftanlar hazırlanmaktadır (Nev'î 1977: 110/K36-538). Selvi boylu güzeller ise fıstık renkli atlas kumaştan yapılmış giysi giyerken, başlarına nefti şal sarmaktadır (Nedîm 1972: 52/K10-5839). Ayrıca onlara bayramda beyaz boy elbisesinin çok yakıştığı edebî metinlerde belirtilmektedir (Sâbit 1991: 254/ K33-2640). Verilen bilgilerden güzellerin ipekli kumaştan dikilmiş giysilerinin üzerinde hare/dalga (Nedîm 1972: 52/K10-5941) ve gül (Antakyalı Münif 1999: 94/K2 1-242) şeklinde desenlerin, beneklerin olduğu da anlaşılmaktadır (Şeyh Gâlib 1993: I-148/K20-443).
Bayram günü erkekler ateş renkli sarıklarını sarıp (Nâbî 1997: I-64/K10- 744), külahlarını eğri takarken (Sâbit 1991: 179/ K6-1645); güzeller, saçlarını yaptırıp, makyaj yapmakta (Ahmed Paşa 1966: 96/K35-4; Sâbit 1991: 254/K33 - 2 1 46), gerdanlık (Sâbit 1991: 256/ K33 - 5 3 47), süslü halhal (Necâtî 1997: 64/K16-848; Antakyalı Münif 1999: 61/K9-2) gibi çeşitli takılar takmakta (Nâbî 1997: I-130/K17-1549), el ve ayaklarına kına yakmaktadır (Necâtî 1997: 64/ K16-6, 8; Mesîhî 1995: 26/K3-4; Enderunlu Vâsıf Divanı 300/G35 – 550).
İnsanlar dışında bayramın gelişiyle dünyanın her bir köşesi de süslenmekte, özellikle bayram akşamı ışıklar saçacak şekilde kandiller hazırlanmakta (Seyyid Vehbî 1991: I-99/ K16-1351, I-168/ K38-7); dünya cennete dönmektedir (Mesîhî 1995: 26/K3 – 852).
Bayram sabahı, bayram namazından önce minarelerde belli makamlarda Arapça niyaz ilahileri söylenmekte (Sâbit 1991: 253/ K33-1853), sala verilmekte (Sâbit 1991: 253/ K33-1 554), Feth (Nev'î 1977: 110/K36- 255), Nur ve Duhan sureleri okunmaktadır (Nev'î 1977: 110/K36-356). Kurban Bayramı sabahı, kurbanlar kesilmekte (Hayâlî 1945: 53/K17- 257; Seyyid Vehbî 1991: I-222/ K56-2), aşıklar da güzelin yan bakışıyla kurban olmayı istemektedir (Enderunlu Vâsıf Divanı 299/G35-158). Bayram sabahı edilen duaların kabul olunacağına dair bir inanış da söz konusudur (Nev'î 1977: 110/K36-1359).
Fatih Sultan Mehmet döneminde resmî şekil kazanarak düzenlenmeye başlanan bayram törenleri ( Türk Dili ve Edebiyatı Ans. 1977: 1/361) idiyyelerde, edebî bir üslûpla tasvir edilmektedir. Tören, bayram sabahı, bayram alayının padişahla birlikte bayram namazını kılmak için bir camiye gitmesiyle başlamaktadır. (Nâbî 1997: I-65/K10-960). Bayram namazı kılındıktan sonra vaiz, halka dini öğüt vermekte (Ahmed Paşa 1966: 97/K35-1961); sonra bayram alayı padişahla bayramlaşmak üzere düzenlenen alana gelmektedir (Cinânî 1994: 116/K34-562; Cevrî 1981: 140/Kt47-563; Sâbit 1991: 178/ K6-1; Neylî 2005: 86/G22-2, 3). Padişah tören alanına yeniden gelene kadar çevganlar sallanmakta (Şeyh Gâlib 1993: I-149/K20-1064), Hicaz makamında nameler söylenmekte (Nev'î 1977: 47/ K14-465) ve davullar çalınmaktadır (Ahmed Paşa 1966: 97/K35-12; Nev'î 1977: 110/K36-1; Nedîm 1972: 48/K10-1,91/ K20-266). Divan erkanı da bir düzen içinde padişahı heyecanla beklemektedir (Nedîm 1972: 49/K10-19; Şeyh Gâlib 1993: I-149/K20-367, 1 1; Seyyid Vehbî 1991: I-221/ K55-4, 568). Tören alanına gelen padişah, önünde süslü halıların serildiği tahta (Nedîm 1972: 48/K10-369) şaşaalı bayram giysisiyle çıkarken (Nedîm 1972: 48/K10-470), tanburlar çalınmaktadır (Şeyh Gâlib 1993: I-149/ K20-971). Şehzadeler de padişahın solunda yerlerini aldıktan sonra (Nedîm 1972: 48/K10-572) bayram alayı, bir düzen içinde bir bir yücelik eteğini öpmeye başlamakta (Ahmed Paşa 1966: 97/K35-9; Sâbit 1991:257/ K33-63; Nedîm 1972: 49/K10-23, 52/K10-62; Seyyid Vehbî 1991: I-210/ K49-20; Haşmet 1994: 140/ K18-473); bayramlaşma tamamlandıktan sonra bayram yerinin her bir köşesini ellerinde kaplarla süsleyen halk (Cinânî 1994: 116/K34-374), padişaha arzu ve isteklerini bildirmekte (Antakyalı Münif 1999: 102/K23- 1 575); padişah da gelenlere lütufta bulunmakta ve zengin, fakir bütün halka ziyafet vermektedir (Cinânî 1994: 116/K34-10; Sâbit 1991:256/ K33-5776, Seyyid Vehbî 1991: I-221/ K55-377). Sınırsız sayıda yiyeceklerle donatılan sofra Halil İbrahim sofrasına dönerken (Nev'î 1977: 126/K41-1078; Seyyid Vehbî 1991: I-222/ K56-3), halk oruçtan yanmış yüreğinin hararetini (Sâbit 1991: 253/K33-779) bol bol şerbet içerek gidermektedir (Sâbit 1991: 179/ K6-13; Neylî 2005: 86/G22 – 580). Ayrıca idiyyelerden, gelen kişilere paranın yanı sıra çeşitli cevherlerin dağıtıldığı (Nef'î 1993: 73/ K10-19, 20; Haşmet 1994: 140/ K18- 681), herkesin bayram bahşişi aldığı (Nâbî 1997: I-65/K10-11; Nedîm 1972: 91/K20-8, 96/K22-682; Şeyh Gâlib 1993: I-148/K20-5, 6, 13, 14) ve söz konusu cömertliğin ilkbahar bulutu gibi dünyayı ihya ettiği (Antakyalı Münif 1999: 105/K23-4683), büyük sevinç yarattığı da anlaşılmaktadır (Seyyid Vehbî 1991: I-170/ K38-34).
Nükteli kalem dokuyucusu olan şair de memduhun vasıflarını yeni kumaşa benzeyen şiiriyle süslediği için ihsan ve lütuf beklemektedir (Nâbî 1997: I-68/K10-41,42, 53, 44; Nedîm 1972: 92/K20-12; Haşmet 1994: 122/ K1 1-3984; Seyyid Vehbî 1991: I-221/ K55 – 785). Bu beklenti rütbe (Haşmet 1994: 140/ K18-10, 1 1, 12, 13, 1486) veya maaş olabileceği gibi (Antakyalı Münif 1999: 64/K9-3 887) sadece bayramlaşmak da olabilmektedir (Bâkî 1994: 125/G39- 788). Şair hizmetinin tam karşılığını alamadığını düşündüğünde, yaşadığı hayal kırıklığını özür dileyerek belirtmekte (Cevrî 1981: 140/Kt47-689), bazen bir başka şaire yapılan ihsanı kıskandığını açıkça dile getirmektedir (Nev'î 1977: 110/K36-1090).
Resmî bayram töreninin dışında bayram sabahı herkes, birbiriyle tokalaşmakta (Nâbî 1997: I-65/K10-1091), yarin eli öpülmekte (Nâ'ilî 1990: 169/ G31- 192) ve sevgiliyi kucaklıyabilmek için altın verilmektedir (Haşmet 1994: 121/K1 1-1 793). Bayram hediyeleri altın işlemeli siyah mendillere sarılmaktadır 52 (Antakyalı Münif 1999: 104/K23-2894). Dost ve akrabalar karşılıklı birbirlerini ziyaret etmekte, misafirler iyi ağırlanmayı beklemekte (Bâkî 1994: 124/G39- 595), gülsuyu ikram edilmektedir (Ahmed Paşa 1966: 142/G29-596; Sâbit 1991: 254/ K33-24). Ayrıca içki içmeye tövbe edenlerin veya içki içenlerin ayılmak için acı kahve içtikleri (Seyyid Vehbî 1991: I-149/ K34-697), çocukların ellerindeki şişelere şekerli şerbet koyulduğu (Sâbit 1991: 253/ K33-698), onlara bayram hediyesi olarak kızıl akide şekerlerinin verildiği belirtilmektedir (Sâbit 1991: 256/ K33-5 199; Seyyid Vehbî 1991: I-168/ K38-1) .
Edebî ürünlerde "'îdgeh/'iydgeh, meydan-ı 'îd/'îyd" (Seyyid Vehbî 1991: I-168/ K38-2100) olarak geçen bayram yerinde, her taraf gül yanaklı, selvi boylu, gonca ağızlı güzellerle gül bahçesine dönerken (Haşmet 1994: 116/ K10-4101), bahar ve bayram şehrin güzellerini ellerinde kadehlerle güle çevirmekte, güzellerin gül gibi açılmasına neden olmaktadır (Cevrî 1981: 190/ G24-2, Şeyhülislâm Escad 1997: 184/G 33-3102). Bayram, böylece Ka'be gibi örtülü dilberleri açmakta, onları bu şekilde gören aşıkları da nur görmüş hacılar gibi ağlatmaktadır (Hayâlî 1945: 53/K17-3103). Hatta İstanbul'un her semti, mesire yerleri, cennet elbiseli gılmana benzeyen güzellerle, cenneti kıskandıracak derecede güzelleşmektedir (Cinânî 1994: 116/K34-14; Cevrî 1981: 191/G24-3104; Sâbit 1991:254/ K33-19; Haşmet 1994: 120/ K11-6).
Bayram zamanında Atmeydanına atla gelinip, dolaşıldığı (Nedîm 1972: 52/K10-53; Şeyhülislâm Yahyâ 2001: 219/G197-4105); özellikle Eyüp semti ile Tophane meydanına daha çok gençlerin gittiği (Nedîm 1972: 52/K10-54106; Şeyhülislâm Yahyâ 2001: 219/G197-2), Üsküdar ve Sadabad seyirlerinin yapıldığı (Nedîm 1972: 52/K10-55107, 56), bayram yerini seyretmek için padişahın atıyla gelip onurlandırdığı (Cinânî 1994: 116/K34-13108; Seyyid Vehbî 1991: I-98/ K16-1, 2, 3), kimi zaman sevgiliyle birlikte "Kasr-ı Cinan" seyrine gidildiği (Nedîm 1972: 92/K20-15109), sevgiliyle birlikte kayık sefalarının yapıldığı (Nedîm 1972: 92/K20-17110), havuz kenarlarında bayram harçlıklarının dağıtıldığı (Nedîm 1972: 52/K10-61111), peri yüzlü güzellerin peçelerini kaldırdıkları, bu durumdan memnun olan aşıkların ikinci bir bayram sevinci yaşadığı (Fehîm-i Kadîm 1991: 358/G41-5112), aşıkların birbirlerine sarılarak yürüdükleri de idiyyelerde sanatsal ifadelerle verilen bilgiler arasındadır (Sâbit 1991: 179/ K6-18113).
Şair, bayram neşesi içinde sarığını eğerek düzenlenen bayram yerine gittiğini (Seyyid Vehbî 1991: I-168/ K38-9, 10114), öyle başıboş dolaştığını (Sâbit 1991: 179/ K6-26115), talihinin orada da yaver gitmediğini söylerken (Hayâlî 1945: 53/K17-5116), etrafta dolaşan güzeller için şiir bile yazdığını belirtmektedir (Haşmet 1994: 120/ K11-7, 8, 9117).
Ayrıca bayrama özel eğlence toplantılarının düzenlendiği de anlaşılmaktadır. Düzenlenen eğlence toplantılarında sohbetler edilmekte, içkiler içilmekte (Necâtî 1997: 65/K16-13118; Mesîhî 1995: 26/K3-2119; Sâbit 1991: 250/ K32-11; Antakyalı Münif 1999: 61/K9-7), ud taksimi yapılmakta (Sâbit 1991: 250/ K32-1 1120), ney üflenmekte (Şeyhülislâm Escad 1997: 184/G 33-1121), dans edilmekte (Ahmed Paşa 1966: 97/K35-13; Sâbit 1991: 250/ K32-13122) ve şarkılar söylenmektedir (Seyyid Vehbî 1991: I-149/ K34-4123). Ham sofular ise rintlerin bu eğlencelerinden pek memnun kalmamaktadır (Sâbit 1991: 178/ K6-12; Antakyalı Münif 1999: 63/K9-30124).
Bayram yerinde çocuklar için dönme dolapların, salıncakların kurulduğu, babasıyla birlikte dolaşmaya gelen çocukların veya yetişkinlerin dönme dolaplara, salıncaklara bindiği (Sâbit 1991: 254/ K33-22125; Hayâlî 1945: 53/K17-4; Cinânî 1994: 116/K34-7; Seyyid Vehbî 1991: I-168/ K38-3, 4; Şeyhülislâm Yahyâ 2001: 219/G197-3126), eğlence amaçlı yumurta uçurulduğu127 (Seyyid Vehbî 1991: I-169/ K38-1 5128), "gûy u çevgân" oynandığı da anlaşılmaktadır (Ahmed Paşa 1966: 98/K35-1 7129).
İdiyyelerin sonunda bayrama uygun "Her günü bayram, nevruz, her gecesi de Kadir ve Berat gecesi olsun" (Mesîhî 1995: 28/K3-33; Cevrî 1981: 141/ Kt48-13130, Şeyh Gâlib 1993: I-150/K20-17; Antakyalı Münif 1999: 64/K9-45), "Allah her gününü bayram etsin" (Sâbit 1991: 180/ K6-28; Nedîm 1972: 92/ K20-19131), "Düzenin hiç bozulmasın, şiirim daima okunsun; Mevlâ sana kurban bayramını kutlu etsin, döneminde yüz bin defa nice kurban bayramı olsun" (Nev'î 1977: 126/K41-6, 8132) gibi dualar da yer almaktadır.
Sonuç olarak eski dönemin bayram anlayışı, inanış, adet ve gelenekleri; yaşanan bayram sevinci ve yapılan hazırlıklar, düzenlenen resmî tören, halka verilen ziyafet, oyun ve eğlenceler idiyyelerde çeşitli benzetme ve mecazlarla birlikte sanatsal bir üslûpla anlatılmaktadır. Bütün bunlar Klâsik Türk Edebiyatı şairlerinin kuşaktan kuşağa kültür aktarımında önemli bir rol oynadığını ve onların sanıldığı gibi içinde yaşadıkları topluma yabancı olmadıklarını açıkça göstermektedir. Bu bakımdan önemli belge niteliği taşıyan bu dönem edebî ürünleri üzerinde yapılacak inceleme ve değerlendirmeye dayalı çalışmaların sayısının artması gerekmektedir.