Erali ve Şirali Destanı
Özbek destanlarından olan Erali ve Şirali Destanı, altmış dört yaşına girmesine rağmen çocuğu olmayan Bulgar şehri padişahı Kara Han’ın çocuk sahibi olma arzusu ile başlar. Bu arzusunu halkıyla, şehrinin ileri gelenleriyle paylaşır ve onların tavsiyesine uyarak ağzı dualı dervişlerin, pirlerin kapısına gider. Bunların içinde en çok bilineni olan Appak Hoca’ya da varır ve arzusunu dile getirir. Bu kişilerin hayır duasını ve Appak Hoca’dan iki oğlunun olacağı müjdesini alır. İlerleyen zamanlarda Kara Han’ın iki oğlu olur ve babaları oğullarına Erali ve Şirali isimlerini verir. İki oğlunu da iyi yetiştirir; okuyup yazmaları, ata binip silah kullanmayı öğrenmeleri için özel hocalar görevlendirir.
Çocuklar büyüyünce, çıktıkları bir av sırasında üvey anneleri Gülçehre’ye ait iki kaz vururlar. Üvey anneleri ise bunu bir fırsat bilir ve iki gence büyük bir iftira atar. Gülçehre’ye halkın çoğu ve devlet görevlileri inanır, hepsi birden padişaha Erali ve Şirali’yi cezalandırmasını, ikisini de idam ettirmesi gerektiğini söylerler ve bu konuda kendisine büyük bir baskı yaparlar. Kara Han bu baskılara daha fazla dayanamaz ve oğulları hakkında idam kararı verir. Erali ve Şirali, haklarında verilen idam kararından, onları çok uzaklarda bir dağ olan Uludağ’ın arkasına idam etmek üzere götüren Kara Han’ın askerleri ve başlarındaki cellat İmmer’i yollarına çıkan iki kalender dervişin ikna etmesiyle kurtulur. Dervişler askerlerden çocukları affetmelerini, onların yerine kurban edecekleri bir koçun kanını kıyafetlerine sürerek Kara Han’a götürmelerini isterler. Erali ve Şirali’ye de babaları ölmeden bir daha yurtlarına dönmemeleri uyarısında bulunurlar. Askerler de çocuklara merhamet eder ve bu teklife rıza gösterirler. Çocuklar böylece idam edilmekten kurtulur ancak yurtlarından ve sevdiklerinden de ayrı düşerler. Başlarından çeşitli maceralar geçer, birbirlerinden ayrılmak ve hayatlarına ayrı ayrı devam etmek zorunda kalırlar. Yıllar sonra tekrar buluşup hasret giderirler. Erali Bağdat’a padişah olur, kardeşiyle birlikte kendilerine iftira atan ve düşmanlık yapanlardan intikamlarını alırlar. Destan, mutlu sonla biter.
Türkiye’de Erali ve Şirali Destanı üzerinde en kapsamlı çalışma Selami Fedakar tarafından yapılmıştır (Fedakar: 2009). Fedakar, çalışmasında destanın Özbekistan Bilimler Akademisi Alişir Nevayi Dil ve Edebiyat Enstitüsü, Hadi Zarif Folklor Arşivi’nde bulunan el yazması ile 1987 yılında yapılan baskısının Töre Mirzayev tarafından kontrol edilerek hazırlanmasıyla oluşan metni kullanmıştır (2009: 13). Destan, Özbek destan anlatıcısı İslam Şair Nazaroğlu tarafından anlatılmış, G. N. Minsafin tarafından derlenmiş ve Töre Mirzayev tarafından yayıma hazırlanmıştır (2009: 38).
Fedakar’ın yayıma hazırladığı çalışmada transkripsiyonlu Özbek Türkçesi metin ve Türkiye Türkçesine aktarılmış metin karşılıklı sayfalar hâlinde verilmiştir. Özbek Türkçesi metnine satır numaraları eklenmiştir. “Transkipsiyon yapılırken ‘a’ ile ‘e’ arasında bir sesi gösteren harf “ä” şeklinde ve ‘o’ yazılıp ‘a’ ile ‘o’ arasında bir sesi gösteren harf “å” şeklinde transkiribe edilmiştir” (2009: 14).
Bu makale, Fedakar’ın çalışması esas alınarak hazırlandı. Makalede Erali ve Şirali Destanı’nda geçen deyimler tespit edilmeye çalışıldı. Deyimlerin Özbek Türkçesindeki şekilleri madde başı olarak alındı, açıklama kısmında deyimlerin önce Türkiye Türkçesindeki karşılıkları yazıldı, daha sonra anlamı verildi. Asıl metinde deyimlerin geçtiği yer gösterilirken Fedakar’ın çalışmasının önce sayfa, sonra satır numarası verildi: [394 (sayfa no) / 32 (satır no)]. Son olarak da deyimlerin içinde geçtiği cümleler veya dizeler önce Özbek Türkçesindeki asıl şekilleriyle daha sonra da Türkiye Türkçesindeki anlamlarıyla yazıldı. Bu alıntılarda geçen deyimler koyu renkli olarak yazıldı.
Fedakar’ın ifadesiyle, destan Türkiye Türkçesine kelime kelime aktarılmamıştır. Bunun yerine metnin bağlamından hareketle Özbek Türkçesiyle yazılmış cümlelerin Türkiye Türkçesiyle nasıl ifade edilebileceği düşünülerek aktarma yoluna gidilmiştir (2009: 14). Bu çalışmadan makaleye alınan deyimlerin içinde geçtiği bölümlerde herhangi bir değişikliğe gidilmemiş, Fedakar’ın metnine bağlı kalınmıştır; aynı durum deyim anlamları için de geçerlidir. Anlam gösteren aktarmalar incelenirken bu ifadelerin metnin bağlamından hareketle yazıldığı dikkate alınmalıdır.
Destan metninde toplam doksan dokuz adet deyim tespit edilmiştir. Metinde bu deyimlerden bazıları bir kez (åğzigä köz tut-, åmån bermä-, rävå kör-); bazıları çok sayıda (ḳulåḳ sål-, 35 kez; azåp kör-, 12 kez; külib oyna-, 16 kez) geçmektedir. Tespit edilen bütün deyimlerin yeri sayfa ve satır numarası verilerek gösterilmiştir. Tespit edilen deyimlerin tematik sınıflandırılması da yapılmıştır.
Deyim Nedir?
Osmanlı Türkçesinde deyim kavramı için önceleri “darbımesel” daha sonra ise “ta’bir” ve “ıstılah” kelimeleri kullanılmıştır. Darbımesel kelimesiyle daha çok atasözleri karşılanmıştır. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren avama ait hikmetli sözlerin toplanması ile birlikte bu terimlerin kapsamları daralmış ve “ta’bir” kelimesi kullanılmıştır. Cumhuriyet döneminde de ta’bir kelimesi uzun süre kullanılmış, deyim kelimesi ise 1935 yılında Türk Dili Araştırma Kurumu tarafından İstanbul’da bastırılarak dağıtılan Osmanlıcadan Türkçeye Cep Kılavuzu’nda (1935: 303) tabir = terme, expression karşılığı olarak teklif edilmiş ve zamanla tutmuştur (Sinan 2015: 17).
Bugün Türk lehçelerinin bazılarında deyim kelimesine karşılık olarak şu kelimeler kullanılmaktadır: Azerbaycan Türkçesi: frazeologizma/ sabit söz birleşmesi; Gagauz Türkçesi: frazeologizma/ bölünmez laf birleşmesi, Başkurt Türkçesi: frazeologizm; Kazak Türkçesi: turaktı tirkes/ frazeologizm/ ayşıktı söz uramı/ beyneli söz tirkesi; Kırgız Türkçesi: turuktu söz aykaşı/ frazeologizm/ körköm süylöm; Özbek Türkçesi: ibara/ frazeologik birlik; Tatar Türkçesi: frazeologizm/ obrazlı tağbir; Türkmen Türkçesi: frazeologizm/ durnuklı söz düzümleri; Uygur Türkçesi: turaklık ibarä/ frazeologizm/ idiom (Türk Lehçeleri Sözlüğü I 1991: 17; Gürsoy Naskali 1997: 32).
Anlatıma akıcılık ve çekicilik katmak için kullanılan “deyim” terimi için yapılan tanımlar incelendiğinde; deyimi oluşturan sözcüklerden en az birinin gerçek anlamı dışında kullanılmasının şart olduğu, deyimin anlam bütünlüğünü sağlayan kalıplaşmış bir ifade değeri olduğu ve deyimi oluşturan unsurlardan birinin veya bazılarının eş veya yakın anlamlı olsalar dahi, başka kelimelerle değiştirilmesinin deyimlerin yapısını bozduğu anlaşılmaktadır. Bu özelliklerinden hareketle “deyim” için, “Çekici bir anlam özelliği taşıyan, en az bir öğesi gerçek anlamı dışında kullanılan, kalıplaşmış sözcük gruplarıdır.” şeklinde bir tanımlama yapılabilir (Hatipoğlu 1982: 194; Aksoy 1984: 49; Elçin 1986: 642; Vardar 1988: 74; Topaloğlu 1989: 55; Korkmaz 1992: 43; Türkçe Sözlük 2011: 651; Aksan 2015: c.3, 35).
Erali ve Şirali Destanında Tespit Edilen Deyimler
1. åğzigä köz tut-: “(birinin) ağzının içine bak-” (birinin konuşmasını dikkatle ve hayranlıkla dinlemek, hiçbir şey kaçırmadan anlamaya çalışmak) [400/27]
… deb hämmä åğzigä köz tutdı. [400/27]
“… diye herkes ağzının içine baktı.”
2. aḳlı ket-, akli şåş-: “aklı git-” (şaşırmak, korkmak, kendinden geçmek) [230/12], [322/06]
Gåh aḳlım ketädi, gåh bolıb huşyår. [230/12]
“Kah gelirim kendime, kah aklım gider.”
- Här yergä yıḳılıb, akling şåşıb. [322/06]
“Her yerde düşüp aklımı kaybedip”
3. aḳlı ye-: “aklı yet-” (ne olduğunu anlayabilmek) [144/12]
… pådşåning siyåsätigä aḳlı yemäydi. [144/12]
“… padişahın siyasetine bunun aklı yetmez.”
4. åmån bermä-: “aman verme-” (rahat bırakmamak, göz açtırmamak, fırsat vermemek) [572/18]
Heç åmån bermäydi endi düşmangä. [572/18]
“O hiç aman vermiyor şimdi düşmana.”
5. azåp kör-: “azap çek-” (eziyet çekmek, üzüntü içinde olmak) [126/17], [132/01], [216/05], [216/06], [240/29], [254/29], [292/33], [388/12], [476/34], [534/28], [540/24], [546/33]
Bulğär elining azäb körgän şorımän. [126/17]
“Bulgar yurdunun azap çeken biçaresiyim.”
- Azab kördim, heç bolmasdı rähatı. [132/01]
“Azap gördüm, hiç kalmadı rahatı(m).”
-Sendäy azåp körgändi Şirin, Şäkär. [216/06]
“Senin gibi azap çekmişti Şirin ile Şeker.”
- Biling azåb körgänimni. [240/29]
“Anlayın azap çektiğimi.”
- Azåb kördik bizlär ḫunåbä yutıb. [254/29]
“Azap gördük bizler, kaygılar yutup.”
6. bağringä bås-, bağringä tårt-: “bağrına bas-” (kucaklamak) [58/05], [226/04], [294/05], [344/09], [388/30], [406/19], [576/17]
Şükür, åldım bağrimgä båsıb. [58/05]
“Şükür, bağrıma basıp (elime) aldım.”
-Çaḳalåḳda båsdım ḳårdäy töşimä. [226/04]
“Bebeklikte bastım onları bağrıma.”
- Båḳḳål ḳoltıklab bağrıgä tartıb … [294/05]
“Bakkal onu kollarından tutarak bağrına bastı …”
7. bağringni dåğlä-: “bağrını/yüreğini dağlamak” (acıyla ve özlemle içi yanmak, acıyla kıvranmak) [460/14]
Ayrılık älämi bağrımni dåğlär. [460/14]
Ayrılık acısı bağrımı dağlar.”
8. bağringni ez-: “bağrını ez-” (üzülmek, dertlenmek) [228/19]
Bunça yığlamagin bağringni ezib. [228/19]
“Bunca ağlama, bağrını ezip”
9. baḫtı åçıl-: “bahtı açıl-” (talihi dönüp uygun duruma veya arzulanan sonuca gelmek) [258/14]
Baḫt åçıldı, båbå, bergä keläsiz. [258/14]
“Dede, bahtımız açıldı ki geldiniz.”
10. baḫtı ḳåra: “bahtı kara” (işleri hep ters giden, talihi kötü) [224/25], [238/14], [372/04], [422/16],
Håzır çåḳda bolıbsän baḫtı ḳåra. [224/25]
“Sen şimdi oldun bir bahtı kara.”
- Men bilmäymän, neçük baḫtım ḳåradır. [238/14]
“Ben bilmem neden bahtım karadır.”
- Yåri ölgän baḫtı ḳårå. [372/04]
“Yâri ölenin bahtı kara.”
- Yåridän ayrılär häm baḫtı ḳårå. [422/16]
“Yârinden ayrılanın bahtı kara.”
11. båş kör-: “baş koy-” (bir şey uğruna ölümü göze almak) [42/02]
Baş körgänim, sen enä bol ulimä. [42/02]
“Baş koydum, sen ana ol oğluma.”
12. båş üstigä: “başım üstüne” (belirtilen istekleri içtenlikle yapmayı kabul etmeyi anlatan bir söz) [564/02]
Kelsäng, båş üstigä, aziz mehmånım! [564/02]
“Gelirsen, başım üstüne, aziz misafirim.”
13. boyın bol-: “boyun eğ-” (güçlü olanın emrine uymayı kabul etmek, itâat etmek) [56/05], [482/30], [490/10], [490/14], [492/02, 06], [494/06, 15]
Mömin boyın bolar haḳning ḳarzına. [56/05]
“Mümin boyun eğer Hakk’ın gücüne.”
- Boyın bolsang, ḳoyıb ketär özingni. [490/10]
“Boyun eğersen serbest bırakır seni.”
- Boyın bolmagäning åḳılar ḳånı. [490/14]
“Boyun eğmezsen akıtır kanını.”
14. cånı çıḳ-: “canı çık-” (1. çok yorulmak veya çok zorluk çekmek 2. ölmek) [434/08], [522/24]
Men bilän ålışgänning çıḳadı cånı. [434/08]
“Benimle güreşenin çıkar sonunda canı.”
- Cäsädidän çıḳıb cånı. [522/24]
“Bedeninden çıktı canı.”
15. cånıni al-: “canını al-” (öldürmek) [474/16]
Ålmåḳ üçün keldim nävcuvån cånıni. [474/16]
“Almak için geldim tatlı canını.”
16. çıråğı oç-: “ocağı sön-” (aile dağılmak, yok olmak, çoluk çocuk yok olmak) [134/04], [136/04], [362/35]
Vå hasrätä, oçar boldı çırağım. [134/04]
“Hey Allah’ım, sönecek mi ışığım (ocağım).”
- Bizlär ölsäk, åtam çıråğı oçar. [136/04]
Biz ölürsek babamın ocağı söner.
- Ḳaytadan yångändir oçgän çırağım. [362/35]
“Tekrardan yandı sönen ışığım.”
17. duå (duåsini) ål-: “dua (duasını) al-” (iyi yapılan bir işle birinin hoşnutluğunu kazanmak) [40/37], [100/02], [158/17], [250/04], [504/26], [534/15, 18, 22]
Kättä-kiçikärning duåsini ålıb, eng kättäkån yårining külbäsigä keldi. [40/37]
“(Kara Han) büyük küçük herkesin duasını alıp en büyük karısının kulübesine gitti.”
- Ulärning duäsin ålgin, begicån. [100/02]
“Onların duasını alın, beyzade.”
- Ägär miskin, gädå bolsa, birer närsä, berib duåsini ålmågımız keräkdir – dedi. [158/17]
“Eğer bir dilenciyse, bir şeyler verip duasını almamız gerekir – dedi.
- Duåsini ålay dedim. [504/26]
“Duasını alayım dedim.”
18. dümåğıni çåğla-: “gönül (gönlünü) al-” (1. sevindirmek; 2. kırılan bir kimseyi güzel bir davranışla hoşnut etmek) [422/24]
… åldigä ziyåfätlär tårtıb, dümåğıni çağlab …[422/24]
“onun önüne çeşitli yemekler koyarak gönlünü aldı …”
19. dünyåning bår gäpi kökäyidän öt-: “hayatı gözünün önünden geç-” [40/02]
Künlärdan bir kün yarım åḳşåm uyḳusi ḳåçıb, dünyåning bår gäpi kökäyidän ötdi. [40/02]
“Günlerden bir gün gece yarısı uykusu kaçtı, bütün hayatı gözünün önünden geçti.”
20. äcäl şaråbı iç-: “ecel şarabını iç-” (öl-) [360/03]
Bulär toğrı, äcäl şaråb içmäsin. [360/03]
“Bunlar doğru, ecel şarabını içmesin”
21. äcäl yet-, äcäli bit-: “eceli gel-” (ölümü kaçınılmaz duruma gelmek) [124/35], [132/14], [146/14], [184/12], [198/25], [244/20], [366/21], [408/10], [530/13], [544/01]
Äcäl yetgän kişining küni tolärmı [124/35]
“Eceli gelen kişinin günü dolar mı?”
- … kimning äcäli bitib, ḳånı tårtdı… [132/14]
“ … kimin eceli geldi, kanı çekildi…”
- Äcäl yetib päymånäsi toldımi [146/14]
“Ecel gelip vadesi doldu mu?”
- Kimning küni bitdi, kimning äcäli yetdi? [184/12]
“Kimin günü doldu, kimin eceli geldi?”
22. färyåd ḳıl-: “feryat et-” (yüksek sesle haykırmak) [118/11]
… dåd, ḳaråḳçı – deb färyåd ḳıldı. [118/11]
“… imdat bekçi – diye feryat etti.”
23. (birining) gäpi birdir, ikki bolmas: “(birinin) bir dediğini iki etmemek” (her istediğini hemen yapmak) [108/27], [148/05], [194/14, 25], [200/12], [208/02], [250/12]
… dostning häm gäpi ikki bolmadı… [108/27]
“.. dostun bir dediğini iki etmek olmaz …”
- Pådşålärning gäpi birdir, ikki bolmas. [148/05]
“Padişahın sözü birdir, iki edilmez.”
- Gäpi ikki bolmas såhib dävlätdi. [194/14]
“Dediği iki edilmez devlet sahibi(nin).”
- Gäpim ikki bolmas, puḫta ölädi. [194/25]
“Sözüm iki olmaz, mutlak ölümdür.”
-Heç pirning häm gäpi ikki bolamı. [208/02]
“Pirin sözü hiç iki olur mu?”
- ḫånning ämri birdir, ikki bolmasın. [226/35]
“Hanın emri birdir iki olmasın.”
24. ğaflät ḳıl-: “gaflete düş-” (Olan bir şeyin farkına varmamak; dalgınlık veya dikkatsizlik sebebiyle gerektiği gibi davranamamak) [326/34]
Ğaflät ḳılıb yå häsrätdä keldingmi. [326/34]
“Gaflete düşüp onu göremedin mi?”
25. ğam çek-: “gam çek-” (tasalanmak, kaygılanmak, üzülmek) [172/27, 28, 35]
- Ğam çekkän färzandim, kayda bårasän? [172/35]
“Gam çeken kızım, nereye gidiyorsun?”
26. ğamga çulğan-: “derde düş-” (sorunla karşılaşmak, kötü bir duruma düşmek) [132/22]
Ğamgä çulğanmasın heç kimning båşi. [132/22]
“Derde düşmesin hiç kimsenin başı.”
27. ğam kör-: “gam çek-” (tasalanmak, kaygılanmak, üzülmek) [46/14]
Ğam körmäyin ümring sening mol bolsın. [46/14]
“Gam çekme, senin ömrün bol olsun.”
28. ğam yeme-: “gam yeme-” (tasa etmemek, kaygılanmamak, üzülmemek) [88/20]
Ğam yemegin pulini ålär adisär. [88/20]
“Dert etme (gam yeme) sen, parasını alır ustalar.”
29. ğanimät bil-: “ganimet bil-” (bir şeyin, kimsenin kıymetini bilmek) [440/22]
Ğanimät bilgin çuçuk cåningdi. [440/22]
“Ganimet bil sen tatlı canını.”
30. ḫabär ḳoy-: “haber ver-” (bildirmek, haber ulaştırmak) [74/26]
Habär ḳoydım åtang bilän enänggä. [74/26]
“Haber verdim baban ile anana.”
31. haddi åş-: “haddini aş-” (ölçüyü kaçırmak, aşırı gitmek) [334/03]
… ışḳḳa yürgän edim haddin åşıb… [334/03]
“… aşka yürüdüm haddimi aşıp …”
32. hälak bol-: “helak ol-” (mec. yorulmak, bitkin duruma gelmek) [410/02, 23]
On kün hälak boldım tåğning betigä. [410/02]
“On gündür helak oldum dağın tepesinde.”
33. hälål ḳıl-: “(hakkını) helal et-” (hakkını, emeğini bağışlamak) [88/07, 11]
Hälål ḳılıb såzning pulini ålär. [88/07, 11]
“Helal edip silahın parasını alır.”
34. ḫatım çıḳar-: “ün kazan-” (ünü herkesçe bilinmek ve her yerden duyulmak) [70/31]
Ustalıkka çıḳargänmän ḫatımni. [70/31]
“Ustalıkta kazandım ben ünümü.”
35. ḫayrån bol-: “hayran kal-” (çok beğenmek) [372/24]
Körgän kişi bolur hüsnigä ḫayrån. [372/24]
“Gören güzelliğine kalır hayran.”
36. ḫıcålätda ḳål-: “şaşırıp kal-” (çok şaşırmak, büyük bir şaşkınlığa düşmek) [124/09]
Turḫungizgä ḫıcålätda ḳåldım men. [124/09]
“Yüzünüze şaşırıp kaldım ben.”
37. ḫun-pişåning tök-: “kanlı yaş (yaşlar) dökmek” (büyük üzüntüyle ağlamak) [288/31], [470/26]
Közläringdän tökmä ḫun-pişåningdi. [288/31]
“Gözlerinden dökme kanlı yaşını.”
- Közläringdän tökmä ḫunı pişån. [470/26]
“Gözünden dökme bir damla yaş.”
38. ḫuş kel-: “(birinin) hoşuna git-” (beğenmek) [42/20], [60/25]
… bu gäpingiz mengä häm ḫuş keldi. [42/20]
“… bu yaptıklarınız benim de hoşuma gitti.”
- Pådşågä ḳaländårning ḳoygän åtı ḫuş keldi. [60/25]
“Kalenderin koyduğu ad padişahın hoşuna gitti.”
39. ḫuş kör-: “hoşuna git-” (beğenmek) [90/13], [138/08]
İkkävi bir-birining gäpini ḫuş körib … [90/13]
“Birbirlerine söyledikleri sözler ikisinin de hoşuna gitti.”
- Oḳışni ḫuş körib, taḳsir, yığlaymän. [138/08]
“Efendim, okumayı hoş görüp ağlarım.”
40. ibrät ål-: “ibret al-” (ders almak) [522/06]
İbrät ålgändi tärkäşdän. [522/06]
“İbret almıştı dağılandan.”
41. ism ḳoy-: “isim/ad koy-” (adını vermek) [86/07]
İḳḳåvimizgä ism ḳoygån bir väli. [86/07]
“İkimize de ad koyan bir veli.”
42. ḳaddi bükil-: “boyu bükül-” (acındırıcı, çaresiz bir durumda kalmak) [122/29]
… ḳaddi bükilib, közidän yäşi tökilib … [122/29]
“… boynu büküldü, gözlerinden yaşlar aktı …”
43. ḳadrini bil-: “kadrini bil-” (değerini bilmek, yararlanmak) [196/29], [218/29], [272/20], [492/33, 34], [544/36]
Ḳadrini bilmäy gödägini. [196/29]
“Kadrini bilmez çocuğu(nun).”
-Märd ḳadrini märdlär bilär. [218/29]
“Mert kadrini mertler bilir.”
- Elining ḳådrini bilär. [272/20]
“Yurdun kadrini bilir.”
- Erning ḳadrin erlär bilär, / Nåmärd er ḳadrin nä bilär. [492/33, 34]
“Erin kadrini erler bilir, / Namertler erin kadrini ne bilir.”
44. ḳån tök-: “kan dök-” (ölüme yol açmak, cana kıymak) [256/08], [334/12], [452/28], [474/17], [522/39], [530/21], [550/26]
… begünåhing ḳånıni tökmäḳlik köp müşkul iş, ... [256/08]
“… günahsızın kanını dökmek kötü bir iş …”
- Ävväl töktiräy ḳanımni. [334/12]
Evvel ben döktüreyim kanımı.”
Tökib ḳoçḳıl ḳånıni. [452/28]
“Dökeyim hepsinin kanını.”
- Ḳåra ḳoçḳıl ḳån tökilib [522/39]
“Kara kanlar dökülüp”
45. ḳån yığla-: “kan ağla-” (büyük bir üzüntü içinde bulunmak) [132/06], [176/11], [180/36], [224/18], [328/06], [388/22], [538/21, 35], [576/25]
Ḳån yığlatıb ḳoyding mendäy dilbärdi. [132/06]
“Kan ağlattın benim gibi dilberi.”
- Men hem ḳån yığlaymän nåmus-ärıma. [176/11]
“Ben de kan ağlarım namusuma, arıma.”
- Ḳån yığlaymän, ḳılålmaymän tåḳatdi. [180/36]
“Kan ağlarım, kalmadı bedenimin takati.”
- Buvi ḳån yığlama, ḳålgin şu yergä! [224/18]
“Anne, kan ağlama, kal burada!”
- Küygän åşıḳ ḳån yığlaydı zår-zår. [328/06]
Yanan âşık daima kan ağlar.”
46. ḳåra sür-: “kara sür-, kara çal-” (birine iftira etmek) [332/19]
Ḳara sürtilmäsin åyçä betinggä. [332/19]
“Kara sürülmesin ay gibi yüzüne.”
47. ḳaygu sål-: “kaygı ver-” (endişelendirmek) [180/02]
Ḳaygu sålding men bir oynab-külmäymän. [180/02]
“Kaygı saldın, ben oynayıp gülmem.”
48. ḳåyil bol-: “hayran kal-” (çok beğenmek) [40/19]
Ḳåyil boldum endi ḳılgän fe‘linggä. [40/19]
“Hayran kaldım şimdi yaptığın işine.”
49. ḳoldan ket-: “(bir şey) elden git-” (bir şeyi yitirmek, o şeyden yoksun kalmak) [48/34], [198/32], [200/05]
Ketgängä oḫşar ḳoldan u mämläkäting. [48/34]
“Elden gitmişe benzer o memleketin.”
- Ḳoldan ketär ḫaznä-zäring. [198/32]
“Elden gider hazinen, altının.”
50. ḳoynına kir-: “(birinin) koynuna gir-” (biriyle yatıp sevişmek) [126/23], [286/22]
Yarım åḳşåm bärıb kirdi ḳoynıma. [126/23]
“Gece yarısı gelip girdi koynuma.”
- Bålaläring mening ḳoynimgä kirdi. [286/22]
“Çocukların benim koynuma girdi.”
51. köngil avla-: “gönül avla-” (huyunu suyunu yakından bilerek olumlu davranışta bulunmak, tavlamak; gönlünü, sevgisini kazanmak) [78/26]
Sağır körsäng, aning könglin åvlagin. [78/26]
“Yetim görsen onun gönlünü avla.”
52. köngli buz-/buzıl-: “içi parçalan-” (çok üzülmek, aşırı derecede sıkılıp harap olmak) [224/31], [266/13]
Gülmastura åyim bålalärigä ḳarab, köngli buzılıb, ḳatår ḳatår munçåḳ yåşi åḳ yüzigä çizilib… [224/31]
“Gülmastura ana çocuklarına bakınca, içi parçalandı ve ak yüzünden boncuk boncuk gözyaşı ak yüzünden süzüldü.”
- Har zamån yığlaymän könglimdi buzıb. [266/13]
“Her zaman ağlarım gönlümü bozup.”
53. könglidän öt-: “gönlünden geçir- (geç-)”(düşünmek) [120/34]
Dünyåning bår gäpi könglidän ötdi. [120/34]
“Dünyanın işleri gönlünden geçti.”
54. köngli ḳal-: “gönlü kal-” (isteyip de edinemediği bir şeyi istemekten vazgeçmemek) [326/22]
Mendän köngli ḳålıbdı. [326/22]
“Bende gönlü kalmıştı.”
55. közgä körinmä-: “göze görünme-” (değersiz olmak) [44/10], [120/02], [362/32]
Közimgä körinmäy taḫtu dävlätim. [44/10]
“Gözüme görünmez tahtım, devletim.”
- Ḫånädånim körinmäydi közimä [120/02]
“Hanedanım görünmez gözüme.”
56. közingizni yaşla-: “(gözünden) yaş akıt-” [42/21], [388/30], [532/23]
Åt, yaråğıngizni taşlab, közingizni yäşlab, közingizni yåşlab … [42/21]
“Atınızı, silahınızı bırakıp gözünüzden yaş akıtıp …”
- … közini yåşlab, bir söz aytgänidir: [388/30]
“… gözyaşı dökerek şunları sööyledi:”
57. közi tüş-: “(bir şeye) gözü (gözleri) takılmak” (dikkati çeken bir şeyden bakışlarını ayıramamak) [384/35]
Rahmån aytar, közim tüşdi iki çıråḳḳa. [384/35]
“Rahman der, gözüm takıldı iki taya.”
58. ḳulåḳ sål-: “kulak as-, kulak ver-” (değer vermek, önemsemek, dinlemek) [42/03], [42/15], [50/10], [80/15], [90/24], [98/24], [120/01], [124/17], [158/21], [166/27], [176/15], [194/28], [226/19], [228/04], [254/33], [256/01], [276/27], [296/15], [316/11], [358/19], [368/06], [376/11], [378/09], [408/06], [410/31], [420/33], [430/19], [442/29], [464/26], [486/34], [490/27, 35], [494/11], [534/14], [566/05]
Nåzım, ḳulåḳ sålgin mening sözimä. [42/03]
“Nazlım kulak ver benim sözüme.”
- Ḳaraḫån der ḳulåḳ sålgin zårimä [42/15]
“Kara Han der, kulak verin sözüme.”
- Ḳulåḳ sålıb sen eşitgin, båbåcån [50/10]
“Kulak verip sen işit, dedeciğim.”
Heç ḳulaḳ sålguvçi bolma. [80/15]
“Ona hiç kulak asma.”
- Ḳulåḳ såling cüftim, mening sözimä [120/01]
“Kulak verin eşim benim sözüme.”
59. ḳul ol-: “kul ol-” (aşırı derecede bağlanmak, boyun eğmek) [470/02], [530/17]
Düşmaning kim bolsa, sengäḳul bolsın. [470/02]
“Düşmanın her kimse sana kul olsun.”
- Tiriging mengä ḳul bolar. [530/17]
“Bana kul olur diri kalanlar.”
60. ḳurbån bolayın: “kurban olayım!” (aşırı sevgi ve hayranlık anlatan, bir şeye hayran kalındığında söylenen bir söz) [78/12], [284/09]
Men sening ḳurbåning bolay, Erali. [78/12]
“Ben sana kurban olayım Erali.”
- Endi men bolayın sening ḳurbåning. [284/09]
“Şimdi ben olayım senin kurbanın.”
61. külib oyna-, oynab kül-: “gülüp oyna-” (neşeli, sevinçli, keyifli, güzel vakit geçirmek) [138/12], [146/11], [158/17], [162/33], [298/20], [326/35], [342/29], [344/02] , [368/01], [394/32], [424/18], [464/21], [488/28], [494/01], [516/24], [576/04]
Åldıngizgä kelsam külip oynaymän. [138/12]
“Karşınızda dursam gülüp oynarım.”
- Eşitgän düşmanı oynap küldimi [146/11]
“İşiten düşmanı oynayıp güldü mü?”
- Oynab külgän ḳızlär içini tårtıb … [158/17]
“Oynayıp gülen kızlar içini çektiler …”
- Sizlär bilän endi oynab küläyik. [284/26]
“Şimdi sizlerle oynayıp gülelim.”
62. lål bol-: “dili tutul-” (konuşamamak) [94/21]
Mullalär lål bolar häzårä angä. [94/21]
“Binlerce mollanın dili tutulur buna.”
63. ma‘ḳul kör-: “uygun bul-” (yakışır, yaraşır görmek) [40/14]
Bu fikrni ḫalåyıḳ hämmäsi ma‘ḳul kördilär. [40/14]
“Halkın hepsi bu fikri uygun buldu.”
64. maslahat koy-: “konu aç-” (belli bir konuda konuşmaya başlamak) [40/07]
Hämmä dånålarni, fakir-fuḳarålärni çaḳırıb, cämåat åldigä şu maslahatni koydi. [40/07]
“Bütün âlimleri, fakir fukaraları çağırarak bir araya topladı ve onlara bu konuyu açtı.”
65. måtäm tut-: “matem tut-” (yas tutmak) [166/19], [288/35], [388/20], [578/04]
Hasrät bilän måtäm tutıb cilayın. [166/19]
“Hasret ile matem tutup döneyim.”
- Ölgändä tiriklär måtäm tutışar. [288/35]
“Diriler ölene matem tutarlar.”
- Yetti yıldan beri tutgän måtämmi. [388/20]
Yedi yıldan beri tuttuğu matem mi?”
66. mehnät çeḳ-: “mihnet çek-” (sıkıntılı bir duruma katlanmak, sıkıntı çekmek) [48/24]
Ziyådä körindi çekkän mehnäting. [48/24]
“Ziyade göründü çektiğin azabın.”
67. murådigä yet-: “murada (muradına) ermek” (isteğine kavuşmak, dileği gerçekleşmek, arzusu yerine gelmek) [320/31]
Toğrı yürsäm murådimgä yetämän. [320/31]
“Doğru yaşarsam muradıma ererim.”
68. orni oç-: “ocağı sön-” (aile dağılmak, yok olmak, çoluk çocuk yok olmak) [42/24]
Lütf ḳılsa, nåümid bolmasmız, ikkimizning häm ornimiz oçmaz – dedi. [42/24]
“Allah lütfederse, ümitsiz olmayız, ikimizin de ocağı sönmez – dedi.”
69. öç ål-: “öç (öcünü) al-” (yapılan bir kötülüğün acısını kötülük yaparak çıkarmak, intikam almak) [64/08], [500/01], [532/38]
Tulpår mingän ålär yåvdän öçini. [64/08]
Tulpar binen alır düşmandan öcünü
- Düşmanlärdän ålär bolsın öçini. [500/01]
“Düşmanlardan alsın öcünü.”
-Düşmanidän bilib ålär öçini. [532/38
“Düşmanını öğrenip alır öcünü.”
70. özini bil-: “kendini bil-” (kendisinin ne olduğunu idrak etmek, hakikatine erişmek) [106/13]
Özini bilgän dânâdır. [106/13]
“Kendini bilen akıllıdır.”
71. rävå kör-: “reva gör-” (bir davranışı, bir olayı vb.ni bir kimse için uygun görmek) [58/24]
Pådşå heç bir kişining ḳoygän åtıni öz oğligä rävå körmädi. [58/24]
“Padişah hiç kimsenin koyduğu adı oğullarına uygun (reva) görmedi.”
72. roy siyåh ḳıl-: “yüzünü kara çıkar-” (birini utandırmak) [176/29]
Roy siyåh ḳıldinglär meni şährimgä. [176/29]
“Yüzü kara çıkardınız beni şehrime.”
73. sälam ber-: “selam ver-” (selamlamak) [74/15]
Toğrı bårıp sälam bergin törämgä. [74/15]
“Doğruca varıp selam verin töreye.”
74. söz başlå-: “söze başla-” (konuşmaya başlamak, bir konuya girmek) [40/08]
Åldın Ḳåsım söz båşladı. [40/08]
“Kasım, herkesten önce söze başladı.”
75. şäydå bol-: “deli ol-, deliye dön-” (çok sevinmek) [380/24]
Körgändän song şäydå bolur. [380/24]
Deli olur, gördükten sonra
76. ta‘lim ål-: “ders al-” (mec. bir olaydan deneyim kazanmak, ibret almak) [92/36], [94/04]
Kördingmi häyvånlärdän ta‘lim ål – deb bir söz aytıp turibdi. [92/36]
“Gördün mü hayvanlardan bir ders al – dedi ve şöyle devam etti.”
- Çın bulärdän ta‘lim ålmåḳ keräkdir. [94/04]
“Bunlardan ders almamız gerek.”
77. täsälli ber-: “teselli ver-” (üzüntüsünü, acısını hafifletmek, hafifletici şeyler söylemek, avutmak, teselli etmek) [52/13]
Täsälli berdilär küygän tänämä. [52/13]
“Teselli verdiler yanan tenime.”
78. tuhmät ḳıl-: “töhmet altında bırak-, iftira at-” (bir kimseyi suçsuz olduğu halde suçlu durumuna sokmak; iftira etmek [122/12, 16, 19], [396/09], [456/26], [462/24], [502/01], [544/26], [576/02]
Bålamgä ḳılmagin bunça tuhmätni. [122/12]
“Töhmet altında bırakma oğul(lar)ımı.”
- Bu tuhmäting ḳılma ikki ḳozımä. [122/16]
“Bu iftirayı atma iki kuzuma.”
Bu tuhmätni ḳılma ikki yåşimä. [122/19]
“Bu iftirayı atma benim iki gencime.”
Tuhmät ḳılgän nåasıldır. [396/09]
“İftira edenler çok rezildir.”
79. tuhmät tüş-, kör-: “töhmet altında kal-, iftiraya uğra-” (kasıtlı ve asılsız suç yüklenmek) [284/31]
Bir tuhmät tüşgändir asl bäşıma. [284/31]
“Bir töhmet düştü benim başıma.”
- Tuhmät tüşdi, bu diyårgä kelämän. [286/06]
İftiraya uğrayıp bu diyara geldim
- Men häm tuḫmät körgän edim şährimgä. [352/20]
“Ben de iftiraya uğramıştım şehrimde.”
80. tuhmät yürdir-: “iftira at-” (bir kimseyi suçsuz olduğu halde suçlu durumuna sokmak; iftira etmek [542/20, 35]
Tuhmäting yürdirding ikki yåşinggä. [542/20]
“İftira atmıştın sen iki gence.”
- U künläri yürüvdi nåhaḳ tuhmäting. [542/35]
“O günlerde haksız bir iftira atmıştın.”
81. (här) tüki åbdåldäy bol-: “tüyleri diken diken ol” (öfkelenmekten veya korkmaktan vücuttaki kılların dipleri kabarıp kıllar dikilmek) [558/19]
Şerali båbåsidan bu sözni etib, her tüki åbdåldäy bolıb, vicdånı ḳaynab. [558/19]
“Şirali, ihtiyarın bu sözlerini duyunca tüyleri diken diken oldu, yüreği daraldı.”
82. uyḳugä ket-: “uykuya dal-” (uyumaya başlamak) [328/19]
Åbbå, nämåz vaḳtidä bir fikr uyḳugä ketüvdim. [328/19]
“Eyvah, namaz vaktinde biraz uykuya dalmıştım.”
83. uyḳusi ḳåç-: “uykusu kaç-” (uyumak amacıyla yatmışken herhangi bir sebeple uyuyamamak) [40/02], [44/ 09]
Künlärdan bir kün yarım åḳşåm uyḳusi ḳåçıb, dünyåning bår gäpi kökäyidän ötdi. [40/02]
“Günlerden bir gün gece yarısı uykusu kaçtı, bütün hayatı gözünün önünden geçti.”
- Uyḳum ḳaçdı, bolmay sabru tåḳatim. [44/ 09]
“Uykum kaçtı, kalmadı sabrım, tåkatim.”
84. ümid ḳıl-: “ümit bağla-” (umut bağlamak) [428/29]
Ümid ḳılmäng heç påragä. [428/29]
“Ümit bağlama mükâfata.”
85. ümidi üz-: “ümidi kes-” (umudunu kesmek) [266/15], [268/07]
Bulğår eldän çıḳdım ümidim üzib. [266/15]
“Bulgar elinden çıktım ümidimi kesip.”
- Sen yığlaysän bunça ümiding üzib. [268/07]
“Sen ağlarsın böyle ümidini kesip.”
86. vicdånı ḳayna-: “yüreği daral-” (sıkılmak, bunalmak, içi daralmak) [558/19]
Şerali båbåsidan bu sözni etib, her tüki åbdåldäy bolıb, vicdånı ḳaynab. [558/19]
“Şirali, ihtiyarın bu sözlerini duyunca tüyleri diken diken oldu, yüreği daraldı.”
87. yåd ḳıl-: “aklına (bir şey) gelmek” (hatırlamak) [290/20]
… äkäsini yäd kılıb, bir çet båzårgä kelib… [290/20]
“Ağabeyi aklına gelip kenar bir Pazar yerine geldi …”
88. yoldan åz-: “yoldan çık-” (doğru yoldan ayrılmak) [318/20]
Toğrı yoldan meni ayyår åzdırdı. [318/20]
“O kurnaz beni doğru yoldan çıkardı.”
89. yolgä tüş-: “yola düş-” (yola çıkmak, yol almaya başlamak) [104/25], [446/31]
Yolgä tüşgän yıråḳlaşar. [104/25]
“Yola düşen uzaklaşır.”
- … bir-birigä söz aytışıb yolgä tüşib ketdi. [446/31]
“… birbirleriyle konuşarak yola düştüler.”
90. yolinggä cån ber-: “yoluna can (canını) ver-” (birinin uğruna ölmek) [334/10]
Yolingdä beräy cånımni. [334/10]
“Yolunda vereyim canımı.”
91. yol ḳoy-: yol ver-” (geçmesine izin vermek) [70/27]
Düşman kärsäng, yol ḳoymänglär, ḳırınglär. [70/27]
“Düşman görseniz, yol vermeyin kırın.”
92. yolni påylä-: “yolunu bekle-” (gelmesini beklemek) [182/13]
Keça-kündüz påylär dåim yolingni. [182/13]
“Gece gündüz daim bekler yolunu.”
93. yol tårt-: “yol al-” (yolda ilerlemek) [54/11]
İkki keça-gündüz yol tartıb... [54/11]
“İki gün iki gece yol alıp …”
94. yüzini bås-: “yüzünü kara çıkar-” (birini utandırmak) [140/25]
Neçük båsdı åtasining yüzini? [140/25]
“Neden kara çıkardılar atalarının yüzünü?”
95. yüzini tuman ḳıl-: “yüzünü kara çıkar-” (birini utandırmak) [360/07]
Ḳåråvulär tuman ḳıldı yüzimdi. [360/07]
“Bekçiler kara çıkardı yüzümü.”
96. zahmät çek-: “zahmet çek-” (güçlükle karşılaşmak, sıkıntıya katlanmak) [216/05]
Azåb körgän kişi zahmätin çeker. [216/05]
“Azap gören kişi zahmeti çeker.”
97. zindån bol-: “(bir yer) zindan ol-” (yaşanmaz, huzursuz, rahatsız, zevk alınmaz duruma gelmek) [46/26], [170/19], [212/05], [500/31], [540/14]
Közimgä zindan bop tahtu cähånım. [46/26]
“Gözüme zindan oldu tahtım, cihanım.”
- Közimgä zindan boldı tahtu cähånım. [170/19]
“Gözüme zindan oldu tahtım, cihanım.”
- Mengä zindan boldı bu kün cähånlär. [212/05]
“Bana zindan oldu bugün cihanlar.”
98. zindåndäy bol-: “(bir yer) zindan ol-, zindana dön-” (yaşanmaz, huzursuz, rahatsız, zevk alınmaz duruma gelmek) [94/31]
Zindåndäy bop tabla cåying. [94/31]
“Zindana dönmüş ahırın.”
- Åḫır çåğda zindån boldı goristån. [346/07]
“Sonunda zindan oldu size kabristan.”
99. zulm kör-: “zulüm gör-” (kendisine eziyet edilmek) [124/37]
Zulm körmägän kişi bu yergä kelärmı? [124/37]
“Zulüm görmeyen kişi buraya gelir mi?”
Sonuç
Makalede, Özbek destanlarından Erali ve Şirali Destanı’nda geçen toplam doksan dokuz (99) farklı deyim tespit edilmiş ve bu deyimlerin geçtikleri yerlerin sayfa/satır numaraları verilmiştir. Tespit edilen deyimlerin destan metni içinde geçtiği cümle ve dizelerden örnekler, deyimlerin Özbek ve Türkiye Türkçesindeki şekilleri, bu cümle ve dizelerin Türkiye Türkçesindeki anlamıyla birlikte verilmiştir.
Destan metninde geçen deyimler temalarına göre aşağıdaki gibi gruplandırılabilir:
a. “Üzülme ve üzüntü” temalı deyimler:
1. azåp kör-: “azap çek-” (5. deyim)
2. bağringni dåğlä-: “bağrını/yüreğini dağlamak” (7. deyim)
3. bağringni ez-: “bağrını ez-” (8. deyim)
4. ğam çek-: “gam çek-” (25. deyim)
5. ğamga çulğan-: “derde düş-” (26. deyim)
6. ğam kör-: “gam çek-” (27. deyim)
7. ḫun-pişåning tök-: “kanlı yaş (yaşlar) dökmek” (37. deyim)
8. ḳaddi bükil-: “boyu bükül-” (42. deyim)
9. ḳån yığla-: “kan ağla-” (45. deyim)
10. köngli buz-/buzıl-: “içi parçalan-” (52. deyim)
11. måtäm tut-: “matem tut-” (65. deyim)
b. “Ölmek ve öldürmek” anlamı taşıyan deyimler:
1. cånı çıḳ-: “canı çık-” (14. deyim)
2. äcäl şaråbı iç-: “ecel şarabını iç-” (20. deyim)
3. äcäl yet-, äcäli bit-: “eceli gel-” (21. deyim)
4. yolinggä cån ber-: “yoluna can (canını) ver-” (90. deyim)
5. cånıni al-: “canını al-” (15. deyim)
6. ḳån tök-: “kan dök-” (44. deyim)
c. “Beğenmek, hoşuna gitmek” anlamı taşıyan deyimler:
1. ḫayrån bol-: “hayran kal-” (35. deyim)
2. ḫuş kel-: “(birinin) hoşuna git-” (38. deyim)
3. ḫuş kör-: “hoşuna git-” (39. deyim)
4. ḳåyil bol-: “hayran kal-” (48. deyim)
d. “İftira” temalı deyimler:
1. ḳåra sür-: “kara sür-, kara çal-” (46. deyim)
2. tuhmät ḳıl-: “töhmet altında bırak-, iftira at-” (78. deyim)
3. tuhmät tüş-, kör-: “töhmet altında kal-, iftiraya uğra-” (79. deyim)
4. tuhmät yürdir-: “iftira at-” (80. deyim)
e. “Yol” temalı deyimler:
1. yolgä tüş-: “yola düş-” (89. deyim)
2. yol ḳoy-: yol ver-” (91. deyim)
3. yolni påylä-: “yolunu bekle-” (92. deyim)
4. yol tårt-: “yol al-” (93. deyim)
f. “(Birini) utandırmak” anlamı taşıyan deyimler:
1. roy siyåh ḳıl-: “yüzünü kara çıkar-” (72. deyim)
2. yüzini bås-: “yüzünü kara çıkar-” (94. deyim)
3. yüzini tuman ḳıl-: “yüzünü kara çıkar-” (95. deyim)
g. “İtaat etmek” anlamı taşıyan deyimler:
1. boyın bol-: “boyun eğ-” (13. deyim)
2. (birining) gäpi birdir, ikki bolmas: “(birinin) bir dediğini iki etmemek” (23. deyim)
3. ḳul ol-: “kul ol-” (59. deyim)
h. “Sevgi, (birinin) sevgisini kazanmak” anlamı taşıyan deyimler:
1. bağringä bås-, bağringä tårt-: “bağrına bas-” (6. deyim)
2. köngil avla-: “gönül avla-” (51. deyim)
3. ḳurbån bolayın: “kurban olayım!” (60. deyim)
i. “Ailenin dağılması, yok olması” anlamını taşıyan deyimler:
1. çıråğı oç-: “ocağı sön-” (16. deyim)
2. orni oç-: “ocağı sön-” (68. deyim)
j. “Konuşmaya başlamak” anlamı taşıyan deyimler:
1. maslahat koy-: “konu aç-” (64. deyim)
2. söz başlå-: “söze başla-” (74. deyim)
k. “(Birini) hoşnut etmek, sevindirmek; hayır dua almak” anlamı taşıyan deyimler:
1. duå (duåsini) ål-: “dua (duasını) al-” (17. deyim)
2. dümåğıni çåğla-: “gönül (gönlünü) almak” (18. deyim)
l. “İbret almak, ders çıkarmak” anlamı taşıyan deyimler:
1. ibrät ål-: “ibret al-” (40. deyim)
2. ta‘lim ål-: “ders al-” (76. deyim)
m. “Değer vermek, önemsemek, dinlemek” anlamı taşıyan deyimler:
1. åğzigä köz tut-: “(birinin) ağzının içine bak-” (1. deyim)
2. ḳulåḳ sål-: “kulak as-, kulak ver-” (58. deyim)
n. “(Bir yer) yaşanmaz hâle gelmek” anlamını taşıyan deyimler:
1. zindån bol-: “(bir yer) zindan ol-” (97. deyim)
2. zindåndäy bol-: “(bir yer) zindan ol-, zindana dön-” (98. deyim)
o. “Kıymet bilmek, değer vermek” anlamı taşıyan deyimler:
1. ğanimät bil-: “ganimet bil-” (29. deyim)
2. ḳadrini bil-: “kadrini bil-” (43. deyim)
p. “Sıkıntı çekmek, sıkıntıya katlanmak” anlamı taşıyan deyimler:
1. mehnät çeḳ-: “mihnet çek-” (66. deyim)
2. zahmät çek-: “zahmet çek-” (96. deyim)
r. “Şaşırmak, korkmak” anlamı taşıyan deyimler:
1. aḳlı ket-, akli şåş-: “aklı git-” (2. deyim)
2. ḫıcålätda ḳål-: “şaşırıp kal-” (36. deyim)
s. “Talih” temalı deyimler:
1. baḫtı åçıl-: “bahtı açıl-” (9. deyim)
2. baḫtı ḳåra: “bahtı kara” (10. deyim)
t. “Umut” temalı deyimler:
1. ümid ḳıl-: “ümit bağla-” (84. deyim)
2. ümidi üz-: “ümidi kes-” (85. deyim)
u. “Uygun görmek, onaylamak” anlamı taşıyan deyimler:
1. ma‘ḳul kör-: “uygun bul-” (63. deyim)
2. rävå kör-: “reva gör-” (71. deyim)
v. “Uyku” temalı deyimler:
1. uyḳugä ket-: “uykuya dal-” (82. deyim)
2. uyḳusi ḳåç-: “uykusu kaç-” (83. deyim)
y. “Çok yorulmak, bitkin duruma gelmek” anlamı taşıyan deyimler:
1. cånı çıḳ-: “canı çık-” (14. deyim)
2. hälak bol-: “helak ol-” (32. deyim)
z. “Sevinmek, sevinçli olmak” anlamı taşıyan deyimler:
1. külib oyna-, oynab kül-: “gülüp oyna-” (61. deyim)
2. şäydå bol-: “deli ol-, deliye dön-” (75. deyim)
Metinde geçen deyimlerin Özbek ve Türkiye Türkçelerinde ortak kullanıma sahip oldukları, aralarında söylenişten kaynaklanan farklılıklar olduğu görülmektedir. Deyimlerdeki söyleniş benzerliğinden başlayıp farklılığa doğru gidiş şu örnekler üzerinde görülebilir:
1. Hemen hemen aynı şekilde yazılan deyimler: baḫtı åçıl-: “bahtı açıl-”, baḫtı ḳåra: “bahtı kara”, cånı çıḳ-: “canı çık-”, cånıni al-: “canını al- ”, duå (duåsini) ål-: “dua (duasını) al-”, ğam çek-: “gam çek-”, ibrät ål-: “ibret al-”, ḳåra sür-: “kara sür-, kara çal-”, ḳul ol-: “kul ol-”, öç ål-: “öç (öcünü) al-”, zahmät çek-: “zahmet çek-”, zulm kör-: “zulüm gör-”, aḳlı ket-: “aklı git-”, ğam kör-: “gam çek-”, külib oyna-, oynab kül-: “gülüp oyna-”, rävå kör-: “reva gör-”.
2. Benzer yazılışa sahip, yazılışlarında biraz farklılık olan deyimler: båş üstigä: “başım üstüne”, boyın bol-: “boyun eğ-”, ḫuş kör-: “hoşuna git-”, ḳulåḳ sål-: “kulak as-, kulak ver-”, ta‘lim ål-: “ders al-”, yolni påylä-: “yolunu bekle-”, uyḳugä ket-: “uykuya dal-”, ümidi üz-: “ümidi kes-”, åğzigä köz tut-: “(birinin) ağzının içine bak-”.
3. Birbirinden yazılış olarak oldukça farklılık gösteren deyimler: dünyåning bår gäpi kökäyidän öt-: “hayatı gözünün önünden geç-”, (birining) gäpi birdir, ikki bolmas: “(birinin) bir dediğini iki etmemek”, ḫun-pişåning tök-: “kanlı yaş (yaşlar) dökmek”, ḫatım çıḳar-: “ün kazan-”, orni oç-: “ocağı sön-”, (här) tüki åbdåldäy bol-: “tüyleri diken diken ol-”, vicdånı ḳayna-: “yüreği daral-”, ḫıcålätda ḳål-: “şaşırıp kal-”, dümåğıni çåğla-: “gönül (gönlünü) al-”.