Selma GÜNAYDIN

Anahtar Kelimeler: Hz. Muhammed,Necip Fazıl Kısakürek,tefsir,hadis,telif metodu

1. Çöle İnen Nur ve Necip Fazıl’ın Telif Usulü

Çöle İnen Nur’un kaynaklarını araştırmaya başlamadan önce Necip Fazıl’ın araştırma türü eserlerinde nasıl bir telif yolu izlediğini netleştirmek gerekmektedir. Eserlerinin telif usulü, daha çok İslam ulemasının geleneksel telif metodundan izler, etkiler taşımaktadır. Eserlerinde dipnotlar, bibliyografya, indeks gibi modern çağ bilimsel araştırmalarında görülen unsurlar görülmez (Ceylan 2000: 36). O, bunları “ilim üniforması nişanları” olarak nitelemekte ve kendisinin “kuru müşahedeci” ve “mesleki ilimci” değil “cemiyet hamurkârı fikirci” olmak istediğini belirtmektedir (1976a: 9).

Necip Fazıl, Hz. Peygamber’in hayatını konu alan Çöle İnen Nur adlı eserinin kısa sunuşunda bu çalışması için uyguladığı telif usulünü vurgulamaktadır:

“Tefsir, hadis, siyer ve nakil olmak üzere en emin kaynaklardan devşirili ve kaynaklarını tek tek göstermek tasasından uzak olan bu eser,… sadece iman sahiplerine hitap edici… bir denemedir. …bu bir ilim değil, san’at eseridir ve ilmin içini ve dışını tahkik salahiyetinde olmadığı mukaddes kapıya, ancak inanmış ve teslim olmuş sanat tavrıyla sokulmaktan başka çare yoktur” (1976b: 5).

Tarih konulu bir başka eserinde (Yeniçeri) de tarihî gerçeklerin “satıh üstü hikâyecisi” olmaktan her zaman kaçındığını vurgulamaktadır (1977a: 3) ki bu hususiyet Çöle İnen Nur’da da belirgin bir biçimde fark edilmektedir.

Yazar, tasavvuf büyüklerinin menkıbelerini derlediği eserlerindeki usulünü ise Halkadan Pırıltılar adlı eserinde şöyle açıklamıştır:

“Tebliğ işlerinin gerçeklik usulünden daha ziyade telkin işlerinin güzellik metodu… Kitabın en haysiyetli kaynaklara bağlı ilim cephesi, maden suyunda erimiş hâlde bulunması gibi, zevk ve lezzet ifadesi altında peçeli… Onun içindir ki veliler ordusunun kahramanlarına ait ne cansız tarih, ne ruhsuz teferruat… Sadece bin çiçek yerine bin kitaptan süzülmüş ıtır damlaları… Yalnız ruh, yalnız ruh… Madde meraklıları diledikleri teferruat ve hususiyetleri (posaları ve tortuları) basit lügat veya tarih kitaplarında arasın ve bulsun” (1977b: 5).

Bu alıntıda belirtilen hususların, Çöle İnen Nur’da geçen hadisler değerlendirilirken de göz önünde bulundurulması gerekli görünmektedir.

Necip Fazıl, yukarıdaki usule bağlı olarak eserlerinde geçen ayetlerin numaralarını ve bazen sure adlarını da vermemektedir. Hadisleri naklederken ise bazen metnin içinde kaynağa atıf yapmakta ama çoğunlukla kaynak zikretmemektedir. Necip Fazıl’ın, ayet ve hadislere doğaçlama başvurup onları kendince yorumlamamak doğrultusunda bir hassasiyete sahip olduğu görülmektedir. Bu tür bahislerde çok büyük saygı duyduğu ehlisünnet ulemasının yorumlarını aktarmaya gayret etmektedir. Elbette her Müslümanın ayetler üzerinde tefekkür etmesine de karşı değildir: “Her fert, Kur’an’ın zahirî manasındaki derinlik ve sonsuzluktan dilediği güzellik ve büyüklüğü devşirmekte hürdür. Bu bakımdan sadece vecd ve zevk anlayışıyla herkes zarurî bir tefsircidir” (1976a: 5, 11).

İslamî anlayışa bağlı son dönem fikir adamlarının birçoğundan dinî içtihat ve tefsir anlayışı bakımından ayrılan Necip Fazıl’ın eserleri, araştırma-inceleme türünden ilmî kitaplar değil bir şairin, bir edebiyatçının kaleminden çıkmış sanat eserleridir. Gerçi eserleri üzerinde yapılacak çalışmalarla, özellikle yakın çağ tarih konularına hasrettiği eserlerinin[1] kaynakları da tespit edilebilir ve bunların aynı zamanda birer araştırma mahsulü eser olduğu da söylenebilir. Necip Fazıl’ın eserleri üzerinde bu noktada durarak kapsamlı bir çalışma yapılmamıştır. Burada yalnızca -yukarıda özetlemeye çalışılan telif usulü dikkate alınarak- edebî bir siyer çalışması şeklinde kaleme alınmış bulunan Çöle İnen Nur’un kaynakları tespit edilmeye çalışılacaktır.

2. Çöle İnen Nur’un Kaynakları

Necip Fazıl’ın Çöle İnen Nur’da faydalandığı kaynaklar başlıca dört grupta toplanabilir. Başta hadis kaynakları gelmektedir. Diğer eserler ise tarih ve siyer türü eserler, tefsirler ve tasavvufî kaynaklardır.

a) Hadis Kaynakları

Çöle İnen Nur’da başta Kütüb-i Sitte olmak üzere diğer meşhur hadis kaynakları isim olarak zikredilmektedir. Eserin “Peygamberin Kitabı” başlıklı bölümünde (1976a: 513-516) serdedilen düşünceler, müellifinin hadis kaynakları hakkında fazlaca bilgi vermez. Fakat Necip Fazıl, bu başlık altında “Altı Kitap” başlıklı bir bölüme yer vermiş ve hadis külliyatı hakkında genel bilgileri aktardıktan sonra Kütüb-i Sitte’den söz etmiştir. İslam dünyasında çağlar boyu çok önemsenmiş ve en sağlam hadis kaynakları olarak kabul edilegelmiş bu altı kitaptan ise sadece Buhârî (810-870)[2] ve Müslim’in (821-22/875)[3] adını zikretmiştir (1976a: 148 ve 515). İslam dünyasında kısaca “Buhârî” ve “Müslim” şeklinde musanniflerinin ismiyle tanınmış bu iki kaynağın orijinal adları ise zikredilmemiştir. Bilindiği üzere Buhârî’nin ve Müslim’in tasnif ettiği hadis külliyatının her ikisi de el-Câmiu’s-Sahîh adını taşımaktadır.

Necip Fazıl’ın “Peygamber’in Kitabı” unvanıyla andığı bu iki eserden alıntı olduğunu açıkça belirttiği tek rivayete rastlamaktayız. “Nebîlik Mührü” konusunu ele aldığı bölümde Buharî ve Müslim’deki iki farklı rivayeti ayrı ayrı zikretmiştir.[4] Bunun dışında eserde bolca hadis ve siyer konulu rivayet geçmesine rağmen Necip Fazıl herhangi bir hadis kaynağı zikretmeye gerek görmemiştir. Bu tutum da elbette eserinin başında da ifade ettiği gibi dipnotlu, akademik bir eser kaleme almayı hedeflemeyen tutumuyla uyumludur.

Eserde, hadis kaynaklarından Buhârî ve Müslim kadar sahih[5] görülmese de onlar kadar, belki onlardan da fazla başvurulan bazı hadis kaynaklarının ismi de geçmektedir. Bunlardan Hâkim (933-1014)[6] , el-Müstedrek ismiyle tanınan bir hadis kitabının musannifidir. Eserinin adını belirtmeksizin sadece musannif ismini zikrederek Hâkim’den “Nebîlik Mührü” konusunu işlerken bir rivayet aktarmıştır (1976a: 148).

Hâkim’le hemen hemen eşdeğerde görülegelen bir diğer hadis musannifi İmam Taberânî’dir (873-971).[7] Taberânî’nin Mu‘cemü’l-Kebîr, Mu‘cemü’lEvsat ve Mu‘cemü’s-Sağîr adlı üç eseri çok meşhurdur ve İslam dünyasında kaynak olarak en fazla kullanılan eserlerdendir. Necip Fazıl, Taberânî’den de yine eserlerinin adlarını zikretmeksizin Bedir Savaşı’yla ilgili bir rivayet almaktadır (1976a: 286).

Aslında bir hadisçi sayılmasa da el-Erba‘ûn (Kırk Hadîs) ve el-Ezkâr adlı ünlü iki eseri dolayısıyla Türkiye’de daha çok hadisçi olarak tanınmış olan İmam Nevevî (1233-1277)[8] de Necip Fazıl’ın, adını vererek bir yorumunu aktardığı âlimlerdendir. Nevevî, hadisçi olarak meşhur ulemaya nispetle muahhar ulemadan çok yönlü bir şahsiyettir. Ondan Çöle İnen Nur’un “İsrâ” bahsinde Hz. Peygamber’e Cebrail’in sunduğu iki içecekten sütü tercih etmesini anlatırken “süt”ün ne anlama yorulacağı hususunda faydalanmaktadır (1976a: 227).

Edebî de olsa sonuç itibariyle bir siyer çalışması olması dolayısıyla Necip Fazıl Çöle İnen Nur’da bolca hadis zikretmiş ve siyer rivayetlerine yer vermiştir. Fakat telif usulü dolayısıyla dipnot vermemiş, çoğunlukla kaynaklarını da isimleriyle anmamıştır. Hadis kaynaklarından adını andığı muhaddis ve âlimlerle eserleri yukarıdakilerden ibarettir. Aslında Çöle İnen Nur’da “Peygamberin Kitabından” başlıklı ufak bir hadis seçkisine de yer vermiştir ve fakat uyguladığı usul dolayısıyla bunların da kaynaklarını tek tek belirtmemiştir. Bu durumda okuyucu bu hadislerin başta Kütüb-i Sitte olmak üzere diğer hadis kaynaklarından alındığını düşünebilir.

b) Tarih Kaynakları

Başta belli başlı siyer kitapları olmak üzere İslam tarihi ile ilgili bazı eserlerin de Necip Fazıl’ın kaynakları arasında bulunması mümkündür. Fakat metin içinde zikredilen tek kaynak Ahmed Cevdet Paşa’nın (1823-1895) Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârîh-i Hulefâ adlı ünlü eseridir (1976a: 119).

Necip Fazıl Kısas-ı Enbiyâ’nın Hz. Peygamber’in hayatıyla ilgili cildinden Kuss b. Sâ‘ide’nin ünlü hitabesini kaynak adı zikrederek alıntılamıştır (1976a: 118-119). Eserin genelinde çok rastlanmayan bir biçimde uzun sayılabilecek bu alıntının, koyu harflerle dizilerek ana metinden ayırt edilmesi özellikle sağlanmıştır ve bitiminde Necip Fazıl’ın şöyle bir değerlendirmesi bulunmaktadır: “Kısas-ı Enbiyâ ismiyle İslâm’ın en makbul eserlerinden birini kaleme almış olan Ahmet Cevdet Paşa’dan, üslûbunu mümkün olduğu kadar az örseleyerek aldığımız bu parçaların, ruhunu belirttiği hitabe, dünya kaldıkça kalmak değerinde…” (1976a: 119).

Aslında Necip Fazıl İslam dünyasında (belki de en çok Osmanlı sahasında) meşhur bir siyer kaynağını yayına hazırlamış ve yayınlamıştır. Mısırlı bir hadis hafızı, kelâm ve kıraat âlimi olan Kastallânî’nin (1448-1517)[9] el-Mevâhibü’lLedünniyye bi’l-Minahi’l-Muhammediyye adlı eseri ünlü Osmanlı şairi Bâkî (1526/27-1600)[10] tarafından Me‘âlimü’l-Yakîn fí Sîreti Seyyidi’l-Mürselîn adıyla Türkçeye tercüme edilmiş, Necip Fazıl da bu tercümeyi kendine özgü bir tarzda yayına hazırlamıştır. Necip Fazıl, Gönül Nimetleri adıyla (Kısakürek 2002)[11] yayına hazırladığı bu eserdeki tutumunu “özleştirme” şeklinde nitelemektedir.

İsmi zikredilmese de el-Mevâhibü’l-Ledünniyye’nin de Çöle İnen Nur’un kaynaklarından olduğu rahatlıkla düşünülebilir. Hatta Necip Fazıl’ın bu eserle birlikte Kısas-ı Enbiyâ’yı esas alarak Çöle İnen Nur’u telif ettiği dahi söylenebilir. Bu düşünceyi desteklemek üzere Gönül Nimetleri’ni esas alarak elMevâhibü’l-Ledünniyye’nin izlerini Çöle İnen Nur’da sürmek mümkün gözükmektedir.[12]

c) Tefsirler

İslam dünyasında en ünlü tefsirlerden biri de Kadı Beyzavî Tefsiri’dir. Beyzavî’nin (1189-1286)[13] Envârü’t-Tenzîl ve Esrârü’t-Te’vîl adlı bu eseri ehlisünnet kültür dairesinde oldukça ünlü bir tefsirdir ve Necip Fazıl’ın da dolaylı kaynakları arasındadır. Eserin Osmanlı devrinde bir tercümesini göremediğimiz için Arapça telif edilmiş bu eserden Necip Fazıl’ın doğrudan faydalanmış olması ihtimal dışı görünmektedir. Fakat Çöle İnen Nur’da iki kez anılmaktadır (1976a: 129, 509). İlkinde Hz. Peygamber’e ilk vahyin gelişini anlatan Alak Suresi’nin tefsiri dolayısıyla anılırken ikincisinde “Kur’an Tefsir ve Meâli” başlıklı bölümde Beyzâvî’nin adı örnek bir müfessir olarak gösterilmektedir (1976a: 509).

Bir müfessir olarak daha çok tanınmakla birlikte İmam Kurtubî (1230- 1273)[14], Osmanlı sahasında özellikle Tezkire-i Kurtubî adlı eseriyle ünlüdür. Necip Fazıl, Çöle İnen Nur’un Hz. Peygamber’in şemailini verdiği “İnsanoğlunun En Güzeli” başlıklı bölümünde Kurtubî’den konuyla ilgili bir yorum nakletmektedir (1976a: 143).

Tefsir kaynakları, bir siyer kitabı için elbette ki birincil kaynaklar arasında addedilemezse de ayetlerin nüzulü Hz. Peygamber’in hayatıyla doğrudan bağlantılı olduğu için siyer çalışmalarında kullanılması da tabiîdir. Necip Fazıl’ın Beyzâvî’nin ünlü tefsirinden faydalandığı net olarak anlaşılmaktaysa da Kurtubî’nin tefsirinden mi Tezkire’sinden mi faydalandığını netleştirebilmek imkânsız görünmektedir. Çöle İnen Nur’da bu husus tasrih edilmediği için Kurtubî’nin her iki eserinden de aynı bağlamda söz edilebilir.

d) Tasavvufî Kaynaklar

Tasavvufî kaynakların bir siyer çalışmasında kaynaklık derecesi ne olabilir? Şüphesiz sufilerin Hz. Peygamber’in hayatıyla ilgili somut veriler üzerinde kendilerine özgü yorumları bulunmaktadır. İşte bunlar, bir siyer çalışmasını telif eden müellifin entelektüel kimliğiyle doğru orantılı olarak eserine de yansıyabilir. Necip Fazıl’ın entelektüel serüveninde tasavvufî bir etkilenme bulunduğu herkesçe malum olduğu için, bir siyer çalışması olarak ortaya koyduğu Çöle İnen Nur’a birtakım sufilerden de izdüşümlerin yansımasını tabii karşılamak gerekmektedir. Necip Fazıl’ın entelektüel birikimini dikkate aldığımızda Çöle İnen Nur’da Muhyiddin ibnü’l-Arabî (1165-1240)[15] ve Fusûsu’l-Hikem adlı eseri başta olmak üzere Gazâlî gibi bir sufinin de adına rastlanmasını kanaatimizce böyle değerlendirmek mümkün görünmektedir. Yine Necip Fazıl’ın üstadı konumundaki Esseyyid Abdülhakim Arvâsî (1865-1943) de Çöle İnen Nur’da ismi en sık anılan bir son dönem sufisidir.

İslam dünyasında daha çok “Şeyh-i Ekber” unvanıyla tanınan İbn Arabî’nin Çöle İnen Nur’da “Suffe Ashâbı” (1976a: 258), “kadın aşkı” (1976a: 450) ve “Hz. Peygamber’in hakîkati” (1976a: 454) bahislerinde üç kez adı geçmekte ve Necip Fazıl birtakım görüşlerini temellendirmede ona başvurmaktadır. Kadın aşkı konusunu temellendirirken İbn Arabî’nin Fusûsu’l-Hikem adlı eserini açıkça zikretmesine rağmen (1976a: 450) onun, Hz. Peygamber’in hakikatinin “ferdî” olduğu yolundaki düşüncesini aktarırken isim belirtmemiştir. Fakat Fusûsu’l-Hikem’in muhtevası bilindiğinden bu görüşün kaynağı da kendiliğinden anlaşılmaktadır.

Gazâlî (1058-1111)[16] ise “Ham ve Kaba Softa” başlıklı bölümde zikredilmektedir (1976a: 320). Burada doğrudan siyer konulu bir alıntı söz konusu değildir. Dolayısıyla bu alıntının asıl kaynağının İhyâu Ulûmi’d-Dîn olması yüksek ihtimaldir.

Esseyyid Abdülhakim Arvâsî de Necip Fazıl’ın, yorumlarını temellendirmede başvurduğu kaynaklar arasındadır. Necip Fazıl, “en üstün dört peygamber” sıralaması (1976a: 229), “ham ve kaba softa” tabiri (1976a: 319), “edep” kavramı (1976a: 321), Hz. İsa (1976a: 448), “aşk” ve “Allah sevgisi” (1976a: 490- 491) bahislerinde Arvâsî’nin yorumlarını aktarmaktadır.

Söz konusu bahisler teker teker Çöle İnen Nur’dan okunduğunda Necip Fazıl’ın siyer kaynaklarının verdiği ayrıntılarla ördüğü eserini birtakım sufilerin görüşleriyle nasıl mayaladığı daha net olarak anlaşılmaktadır. Necip Fazıl tarafından ismi anılan sufilerin yanı sıra diğer birçok sufi tarafından ortaklaşa yoğrulmuş, kökleri yüzyıllar öncesine uzanan bir anlayış, Çöle İnen Nur’a ruhunu ve nihai şeklini kazandırmıştır.

Sonuç

Kaynakları tasarruf edişi bakımından kendine özgü bir telif usulüne sahip yazarlardan olan Necip Fazıl Kısakürek, Çöle İnen Nur adlı eserini de edebî siyer olarak inşa etmiştir. Dipnotsuz oluşu, akademik olmayan ve şairliğini hissettiren üslubu, eserini farklı kılmaktadır. Arapça bilmemesi dolayısıyla Necip Fazıl’ın kullandığı kaynaklar Türkçedir. Asıl itibariyle ulaşabildiği ve güvendiği, Osmanlı Türkçesiyle telif edilmiş matbu iki kaynağa dayanarak eserini kaleme almıştır. Bu iki eser, Ahmed Cevdet Paşa’nın Kısas-ı Enbiyâ ve Tevârih-i Hulefâ’sının Hz. Peygamber’le ilgili cildi ile kendisinin de eski harfli Türkçe tercümesini “özleştirme” yoluyla yayına hazırladığı Kastallânî’nin el-Mevâhibü’l-Ledünniye adlı eseridir. Kastallânî’nin eseri Arapça’da edebî bir siyer örneği olmakla beraber divan şairi Bâkî tarafından daha XVI. yüzyılda edebî bir üslupla Türkçeye tercüme edilmiş tasavvufî bir eser görünümündedir. Bu iki eser, Çöle İnen Nur’un ana kaynakları kabul edilebilir. Zikrettiği hadis, tefsir ve tasavvuf kaynakları da daha çok bu iki eserde kullanılmış kaynaklardır. Doğrudan istifade edilmemiş olmaları bakımından bunlar ikinci derecede kaynaklar olarak zikredilmelidir.

Eserini inşa esnasında hiçbir dipnot kullanmamış, kaynak künyelerini metin içinde dahi zikretmemiştir. Metin içinde zikrettiği kaynaklar çok sınırlıdır ve kullandığı asli iki kaynaktan aktarmadır. Telif usulünü hem Çöle İnen Nur’un sunuşunda hem de araştırmaya dayalı diğer eserlerinin sunuşlarında zikrettiği için bu durum şaşırtıcı değildir. Bu yönüyle eski ulemanın telif metodunu izlediği söylenebilir. İlmî değil, edebî bir eser kaleme almak istediğini açıkça belirttiği için bu tarz bir telifte uygulanabilecek en pratik yol da budur denilebilir.

Sınırlı sayıda kaynak kullanmasına rağmen, konusunu son derece akıcı ve etkileyici bir Türkçeyle aktarışı ve Necip Fazıl’ın satır aralarında Hz. Peygamber’in şahsiyetine ve siretine duyduğu müthiş saygıyı, son derece ilgi çekici zekâ parlayışlarıyla yansıtması gibi sebeplerle Çöle İnen Nur, Türkçe telif edilmiş siyer kitaplarının en edebîsi ve başarılılarından sayılabilir.

KAYNAKLAR

Altıkulaç, Tayyar (2002). “Kurtubî, Muhammed b. Ahmed”, İslâm Ansiklopedisi, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, C.26, s.455.

el-A‘zamî, M. Mustafa (1992). “Buhârî, Muhammed b. İsmâil”, İslâm Ansiklopedisi, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, C.6, s.368.

Can, Mustafa (1997). “Hâkim en-Nîsâbûrî”, İslâm Ansiklopedisi, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, C.15, s.190.

Ceylan, Davut (2000). “Necip Fazıl’ın Telif Metodu”, Özlenen Fark 46, s.36.

Çağrıcı, Mustafa (1996). “Gazzâlî”, İslâm Ansiklopedisi, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,1996, C.13, s.489.

Çavuşoğlu, Mehmet (1991). “Bâkî”, İslâm Ansiklopedisi, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, C. 4, s. 537.

Halaçoğlu, Yusuf-M. Akif Aydın (1993). “Cevdet Paşa”, İslâm Ansiklopedisi, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, C.7, s.443.

Kandemir, M. Yaşar (2006). “Müslim b. Haccâc”, İslâm Ansiklopedisi, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, C.32, s.93.

__________ (2007), “Nevevî”, İslâm Ansiklopedisi, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, C.33, s.45.

Kılıç, Mahmut Erol (1999). “İbnü’l-Arabî, Muhyiddin”, İslâm Ansiklopedisi, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, C.20, s.493.

Kısakürek, Necip Fazıl (1976a). Çöle İnen Nur -Çöle- ve Bütün Zaman ve Mekâna, İstanbul: Büyük Doğu Yayınları.

__________ (1976b). Ulu Hakan II. Abdülhamid Han, İstanbul: Büyük Doğu Yayınları.

__________ (1977a). Yeniçeri, İstanbul: Büyük Doğu Yayınları.

__________ (1977b). Velîler Ordusundan 333/Halkadan Pırıltılar, İstanbul: Büyük Doğu Yayınları.

__________ (1985). Efendimiz Kurtarıcımız Müjdecimizden Nur Harmanı, İstanbul: Büyük Doğu Yayınları.

__________ (2002). Gönül Nimetleri, İstanbul: Büyük Doğu Yayınları.

Şenel, Abdülkadir (2001). “Kastallânî”, İslâm Ansiklopedisi, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2001, C. 24, s. 583-584.

Yavuz, Yusuf Şevki (1992). “Beyzâvî”, İslâm Ansiklopedisi, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, C. 6, s. 100.

Yılmaz, H. Kâmil (1988). “Abdülhakim Arvâsî”, İslâm Ansiklopedisi, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, C. 1, s. 211.

Kaynaklar

  1. Bu eserler: Son Devrin Din Mazlumları, Sultan Vahidüddin, Benim Gözümde Menderes, Sahte Kahramanlar, Ulu Hakan II. Abdülhamid Han.
  2. Tam adı Ebû Abdillâh Muhammed b. İsmâîl b. İbrâhîm el-Cu‘fî el-Buhârî’dir.
  3. Tam adı Ebü’l-Hüseyn Müslim b. el-Haccâc b. Müslim el-Kuşeyrî’dir
  4. “Sol omuzlarının altında, kalplerinden, amudî olarak geçen çizginin arkasından çıktığı, yâni kalplerinin karşılığı üzerinde büyükçe bir “ben” veya adacık… Buharî Hazretlerine göre, Arapların “Hucre” ismini verdikleri keklik yumurtası büyüklüğünde bir şekil… Müslim Hazretlerine göre de; avuç içi kadar bir adacık… Ve üzerinde küçük siyah benler… Pazılarında güvercin yumurtası genişliğinde bir saha ve bu saha içinde incecik tüyler…” (1976a, s. 148).
  5. Hadis literatüründe “sahih” ve “zayıf ” olmak üzere belli başlı iki tür hadis bulunmaktadır. “Sahih” terimi Hz. Peygamber’e ait olduğundan şüphe edilmeyen güvenilir hadisler için kullanılmaktadır.
  6. Tam adı Ebû Abdillâh Muhammed b. Abdillâh b. Muhammed el-Hâkim en-Nîsâbûrî’dir.
  7. Tam adı Süleyman bin Ahmed bin Eyyûb eş-Şâmi el-Lahmî’dir.
  8. Tam adı Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Şeref b. Mürî en-Nevevî’dir.
  9. Kastallânî için bk. Abdülkadir Şenel (2001). “Kastallânî”, İslâm Ansiklopedisi, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, C. 24, s. 583-584.
  10. Asıl adı Mahmud Abdülbâkî’dir.
  11. Eserin bir diğer neşri de iki ciltlik bir sadeleştirme çalışmasıdır: Sadl. H. Rahmi Yananlı, Divan Yayınları, İstanbul 1983, 792 + 808 s.
  12. Bu hususta her iki eseri ve ayrıca Kısas-ı Enbiyâ’yı esas alarak müstakil bir çalışma yapmaktayız.
  13. Asıl adı Nâsırüddîn Ebû Saîd (Ebû Muhammed) Abdullâh b. Ömer b. Muhammed el-Beyzâvî’dir.
  14. Asıl adı Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed b. Ebî Bekr b. Ferah el-Kurtubî’dir.
  15. Asıl adı Muhyiddîn Muhammed b. Alî b. Muhammed el-Arabî et-Tâî el-Hâtimî’dir.
  16. Asıl adı Hüccetü’l-İslâm Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed b. Ahmed el-Gazzâlî et-Tûsî’dir.