Giriş
Yunanistan, bağımsız bir devlet olarak tarih sahnesine çıktıktan sonra, Osmanlı devletine karşı daima saldırgan bir dış politika takip etmiştir. Bu politikanın takip edilmesinde, "Yunanlı oldukları iddia edilenlerin geçmişte yaşadıkları toprakları ele geçirip, Doğu Roma İmparatorluğu'nu yeniden ihya etmek ve iki kıtalı beş denizli büyük Yunanistan’ı kurmak" şeklinde ifade edilen Megali İdea’nın Yunan devlet adamları arasında kabul görmesinin büyük etkisi olmuştur.1
Yunanistan, tek başına Megali İdea’yı gerçekleştirebilmek için gerekli olan potansiyele hiçbir zaman sahip olamamıştır. Fakat bu amaç doğrultusunda takip ettiği dış politika, devamlı surette Avrupalı büyük devletler tarafından desteklenmiştir. Bu destek sayesinde Yunanistan, Balkan savaşlarından sonra topraklarını iki kat artırmıştır.2 Fakat Yunan devlet adamları, başta Elefterios Venizelos olmak üzere, hiçbir zaman bu toprak artışını Yunanistan için yeterli görmemişlerdir.
Osmanlı devletinin I. Dünya Savaşı'nda yenilmesi üzerine Yunanistan, İtilaf Devletlerinin Paris'te yapmış olduğu konferansta, Osmanlı topraklarıyla ilgili bazı taleplerde bulunmuştur. Yunanistan'ın bu talepleri, başta İngiltere olmak üzere, İtilaf devletleri tarafından dikkate alınmış; İzmir ve çevresinin işgaline izin verilmiştir.3
Yunanistan, İtilaf devletlerinin iznini aldıktan sonra, 15 Mayıs 1919'da İzmir'i işgal etmiştir. İzmir'in işgalinden kısa bir süre sonra, Kuzey-BatıAnadolu'nun birçok köy, kasaba ve şehri Yunan işgaline uğramıştır. Yunanistan işgal ettiği bu bölgede, Türklere yönelik büyük bir katliam ve mezalim uygulamıştır.4
Yunanistan'ın Anadolu'da başlattığı işgal harekâtı, Türk milletinin Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde gerçekleştirdiği Kurtuluş Savaşı karşısında, amacına ulaşamamış;5 Yunanlılar Anadolu'da Türkler karşısında ağır bir yenilgiye uğramıştır.6
Yunanlılar tarafından Küçük Asya Felaketi olarak nitelendirilen bu savaş, Türk-Yunan ilişkilerine büyük zarar vermiştir. Bu savaştan sonra imzalanan Lozan Antlaşması, Türkiye ile Yunanistan arasında barışı sağlamıştır; fakat iki devlet arasındaki gerginlik ve güvensizlik uzun bir süre daha devam etmiştir.
Venizelos’un Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne Aday Göstermesi
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, büyük asker ve devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk, hiçbir zaman devletlerarasında daimi dostluk ve düşmanlığın olabileceğine inanmamıştır.7 Bu yüzden, I. Dünya Savaşı'ndan sonra Anadolu'yu işgal eden hiçbir devleti millî düşman olarak ilan etmemiştir. Aksine Atatürk, Anadolu'yu yakıp yıkan Yunanistan'ı, orduları daha savaş meydanında iken bile affetmesini bilmiştir.8 Nitekim Türk ordusu, Dumlupınar'da Yunan ordusuna kesin darbeyi indirdikten sonra, İzmir'e doğru ilerlerken Atatürk yanında bulunan İsmet İnönü'ye şunları söylemiştir: "İzmir'e gelince ilk işin olarak büyükçe bir bina hazırla! Yunanlılarla işimiz bitti artık! Düşmanlığa yer yok! İki milletin ve dünyanın selâmeti bakımından Türk-Yunan dostluğu şarttır.. .".9 Atatürk bu konudaki samimiyetini, 10 Eylül 1922'de İzmir'e girdiğinde açık bir şekilde göstermiştir. İzmir'de Atatürk'e, Yunan Kralı Konstantin'in kalmış olduğu ev tahsis edilmiştir. İzmir halkı, evin girişindeki mermer basamaklara bir Yunan bayrağı sermiş ve Atatürk'ten, Kral Konstantin'in Türk bayrağına yaptığı gibi, Yunan bayrağını ayakları ile çiğneyerek eve girmesini istemiştir. Ancak Atatürk, Kral Konstantin'in yaptığı yanlışı tekrarlamayacağını söylemiş ve ayaklarının altına serilmiş olan Yunan Bayrağı'nı yerden kaldırtıp; "Bir milletin istiklâlinin timsali olan bayrak çiğnenmez." demiştir.10
Kurtuluş Savaşı'ndan sonra imzalanan Lozan Antlaşması, her ne kadar Türkiye ile Yunanistan arasında barışı sağlamışsa da, savaş sonrası ortaya çıkan pek çok soruna nihai çözüm getirememiştir. Bu yüzden Türk-Yunan ilişkileri zaman zaman gerginleşmiştir. Bu gergin dönemlerde bile Atatürk Türk-Yunan ilişkilerine zarar verecek keskin ifadeler kullanmaktan daima kaçınmıştır. Aksine, iki devlet arasında ilişkilerin normale dönmesi için büyük gayret göstermiş ve bu yönde açıklamalar yapmıştır.11
Atatürk'ün Yunanistan'a karşı takip ettiği bu barışçı politikaya, 1928 yılına kadar Yunan devlet adamları tarafından karşılık verilmemiştir. Ancak Yunanistan'ın en önemli siyaset adamlarından biri olan Elefterios Venizelos'un, Yunanistan'da 1928 yılında yapılan seçimleri kazanarak iktidara gelmesi ve Türkiye'ye karşı daha önce takip etmiş olduğu saldırgan politikadan vazgeçerek barışçı bir dış politika takip etmeye başlaması TürkYunan ilişkilerinin seyrini tamamen değiştirmiştir.
Venizelos'un Liberal Parti'si, 1928'de yapılan seçimlerde Yunan halkının büyük desteğini almıştır.12 Yunan halkından almış olduğu bu büyük destek ile Venizelos, Türkiye ile dostluk kurmak için teşebbüse geçmiştir. Bu amaçla Venizelos, Türkiye'de Zafer Bayramı kutlamalarının yapıldığı 30 Ağustos 1928 tarihinde Başbakan İsmet İnönü'ye bir mektup göndermiştir.13 Venizelos bu mektupta İnönü'nün Zafer Bayramı'nı kutladıktan sonra, Megali İdea politikasından vazgeçtiğini ve Türkiye ile ilişkileri geliştirmek istediğini belirten şu ifadeleri de kullanmıştır:
"Sizi temin etmek isterim ki benim en büyük arzum, iki ülke ilişkilerinin düzenlenmesiyle iki ülke arasında yakın bir dostluğun sağlanması ve bu yakın dostluğu, bu sefer, mümkün olan en geniş şekliyle bir dostluk antlaşması, saldırmazlık ve hakemlik antlaşmasıyla resmileştirmektir. Türkiye'nin bizim topraklarımızda gözü olmadığını iyi bildiğim için seçim süresi boyunca her fırsatta halk önünde Yunanistan'ın da Türk topraklarında hiçbir şekilde gözü olmadığını defalarca tekrarlad ım .".14
Ancak Venizelos, Yunanistan'da Türkiye ile yaşanan sorunların barışçı yollarla halledilmesi gerektiğine inanan nadir siyasetçilerden biriydi. Özellikle bu dönemde, Yunan kamuoyu için Türklerle dostluk kurmak vatanı satmakla eşdeğerdi. Bu yüzden Venizelos, Türkiye'ye karşı böyle bir adım atarken çok büyük siyasi risk almıştır.15
Venizelos'un Türkiye'ye karşı bu samimi yaklaşımı, 1929'da dünyada patlak veren ekonomik buhran, Balkanlardaki gelişmeler ve İtalya'nın Akdeniz bölgesindeki faaliyetleri, Türk-Yunan ilişkilerinde yeni bir dönemin başlamasında etkili olmuştur.16 Venizelos'un Yunanistan ile Türkiye arasındaki işbirliğini geliştirme arzusu, başta Atatürk olmak üzere, Türk devlet adamları tarafından memnuniyetle karşılanmıştır.17
Atatürk, Türkiye için bu dönemde en büyük tehlikenin Balkanlar üzerinden, İtalya'dan geleceğini, revizyonist Bulgaristan'ın da İtalya'ya alet olabileceğini sezmiştir. Bu yüzden, Balkanlarda barışı sağlamak için Yunanistan ile yakın ilişkiler kurmaya büyük önem vermeye başlamıştır.18 Atatürk'ün takip ettiği bu politika doğrultusunda, Türkiye'nin Atina Büyükelçisi Enis Akaygen, 25 Mart 1930 tarihinde Yunan Millî Bayramı kutlamalarına katılarak diplomatik bir jestte bulunmuştur. Bu jest, Türkiye ile Yunanistan arasındaki yakınlaşma sürecinin hızlanmasına neden olmuştur.19
Türkiye ve Yunanistan arasında başlayan bu yakınlaşma, 10 Haziran 1930'da, mübadele ile ilgili sorunları çözüme kavuşturan "Ankara Sözleşmesi"nin imzalanmasına yol açmıştır.20 Mübadele sorununun çözüme kavuşturulması, Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan diğer sorunların çözümünde de oldukça etkili olmuştur.21
Başbakan İnönü, "Ankara Sözleşmesi" imzalandıktan sonra Venizelos'u Türkiye'ye davet etmiştir.22 Yunanistan Başbakanı, İnönü'nün bu daveti üzerine, 27-31 Ekim 1930'da Türkiye'ye resmi bir ziyarette bulunmuştur.23 Venizelos'un Türkiye ziyareti ile Türk-Yunan dostluğunun temelleri atılmıştır. Atatürk ve Venizelos, on yıl önce birbirleriyle savaşan iki milletin barış içinde yaşayabileceğine inanmış, bu barışın sağlanabilmesi için de ilk adımı kendileri atmıştır. Nitekim bu ilk adım Afet İnan tarafından şöyle aktarılmaktadır:
".. .Venizelos'u Ankara Palas'ta karşılıyor Atatürk. Giriş kısmında duruyorlar ve halk da orada toplanmış durumda. Fakat bir hareket yok. Atatürk, Venizelos'un arkasına geçiyor ve işaret ediyor halka alkışlamaları için. Ve ondan sonra alkışlıyorlar. Çünkü hakikaten halk, Venizelos dendiği zaman bir çekingenlik içinde. Benim de kendi çocukluğumda olduğu gibi. Venizelos'u gördüğüm zaman nasıl konuşacağımı bilememiştim. Fakat sonra karşılıklı ve eşi ile beraber konuşmalarımız oldu.".24
Venizelos'un Türkiye'ye yaptığı bu ziyaret sırasında, iki devlet arasında siyasi, askeri ve ekonomik konular ile ilgili üç antlaşma imzalanmıştır.25 Bu antlaşmalar imzalandıktan sonra Yunanistan Başbakanı'nın değerlendirmesi şöyle olmuştur: "Türk-Yunan dostluğu bir arzu değil artık bir gerçektir. Bugün her iki halk nezdinde bu dostluk artık gerçekleşmiş ve perçinlenmiştir. Siyasetim, Türkiye ile her zaman dostluk olacaktır."26 Diğer taraftan Atatürk, Venizelos'un Ankara'da bulunduğu 30 Ekim 1930'da, Ankara Türk Ocağı'ndaki Cumhuriyet Balosu'nda misafir Yunan gazetecilerinin ricası üzerine, Türk- Yunan ilişkileri ile ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır: " .İk i millet arasında vâsi bir teşriki mesai sahası vardır. Ben şahsen bu iki millet arasında teşriki mesaiye tamamen taraftarım .".27
Venizelos'un Türkiye'ye yapmış olduğu ziyaret sırasında imzalanan antlaşmalar Türk-Yunan ilişkilerinin düzelmesine önemli katkı sağlamıştır.28 2930Bu antlaşmaların imzalanmasının akabinde Atatürk, 1 Kasım 1930'da Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yaptığı konuşmada Türk-Yunan ilişkileri ile ilgili şu değerlendirmeyi yapmıştır: "Türkiye ile Yunanistan'ın yüksek menfaatleri birbirine zıt olmaktan tamamen çıkmıştır. Bu iki memleketin samimi bir dostlukta kendileri için emniyet ve kuvvet görmelerinde isabet vardır."29
Yunanistan Başbakanı Venizelos, Ankara'da imzaladığı antlaşmaların Yunan parlamentosunda yapılan onay müzakereleri sırasında muhalefetin sert eleştirilerine maruz kalmıştır. Muhalefet vekilleri, Venizelos'un Ankara ziyareti ile "Yunanistan'ın itibarından fedakârlıkta bulunulduğu" şeklinde bir iddia ileri sürmüşlerdir. Bu iddiaya Venizelos'un cevabı şöyle olmuştur:
"Yunan ordusunun Anadolu'da verdiği kurbanları unutarak Ankara'ya gitmiş olmakla itham edildim. Fakat efendiler, her iki taraf da bu vakayi' unutmak kararını vermedikçe el ele vermek ve hakiki bir dostluk temin ve tesis etmek kabil olur muydu? Haydarpaşa'yı Ankara yaylasından ayıran mesafeyi kat'etmek cesaretini gösterdiğimden dolayı muahaza olundum. Fakat şurasını derhatır etmek isterim ki Türkiye bunları unutmaya bizden ziyade muhtaçtır. Zira bütün bu yaylalar meydanı harp olmuş ve bütün meydanı harpler gibi tahribata uğramıştır. Binaenaleyh hali hazırda dostumuz bulunan Türkler müstevli olmak itibariyle ika ettiğimiz bütün bu tahribatı unuttularsa benim ihtiyar ettiğimiz fedakarlıkları unutmamaklığıma ne sebep vardır?..."30
Yunanistan'da iktidar ile muhalefet arasında bu tartışmaların devam ettiği sırada, Türkiye'nin Atina Büyükelçisi Enis Akaygen 4 Ocak 1931'de Venizelos'a resmi bir ziyarette bulunmuştur. Bu ziyaret sırasında Venizelos, Türkiye'ye yapmış olduğu ziyaret ve Türk-Yunan dostluğu ile ilgili olarak Enis Akaygen'e şunları söylemiştir:
"Türk ricali ile vaziyeti tetkik ettiğimiz sırada pek zevkli bir hakikatle karşılaştık, o da mazi, hal ve istikbali gözden geçirirken bu kadar çok noktada menfaatleri tetabuk eden iki milletin nadiren bulunduğu hakikatidir. Ankara'da akdedilen itilafata tam kıymeti bahşeden nokta işte bu iki milletin menfaatlerindeki tetabuktur. İştiraki hissiyat noktasın9 7 52 2008 da da iki millet birbirine zannedildiğinden çok yakındır."31
Yunanistan'da 5 Mart 1933 tarihinde yapılan seçimlerin ardından 10 Mart 1933'te bir iktidar değişikliği yaşanmıştır. Bu seçimlerden sonra Elefterios Venizelos iktidarı kaybederken, Panagis Tsaldaris başkanlığında yeni bir hükümet kurulmuştur.32
Venizelos'un Yunanistan'da iktidarı kaybetmesinin en önemli nedenlerinden biri, Megali İdea politikasına geri dönmeyişi olmuştur. Özellikle Kıbrıs'ta Rumların 1931'de Ada'yı Yunanistan'a ilhak etmek için başlattığı isyan sırasında Venizelos'un "Yunanistan'la İngiltere arasında bir Kıbrıs sorunu olmadığı"nı açıklaması ve bu yönde hareket etmesi, büyük bir oy kaybına uğramasına neden olmuştur.33
Yunanistan'da yaşanan iktidar değişikliği, Türk-Yunan ilişkilerini olumsuz olarak etkilememiştir.34 Bu durumun en önemli göstergesi, 14 Eylül 1933'te, Türkiye ile Yunanistan arasında "Samimî Anlaşma Misakı"nın imzalanmasıdır.35 Bu antlaşma ile iki komşu devlet; ortak sınırlarını karşılıklı olarak güvence altına alma, uluslararası alanda kendilerini ilgilendiren her konuda önceden anlaşma, temsil durumu sınırlandırılmış bütün uluslararası toplantılarda birbirlerini karşılıklı olarak temsil etme kararı almışlardır.36
Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan bu antlaşmayı Atatürk, " ...iki milletin karşılıklı büyük menfaatlerini tahkim eden kardeşlik inkişaf sahasına enginlik veren kıymetli bir vesika…" olarak değerlendirmiştir.37
"Samimî Anlaşma Misakı" imzalandığı sırada Venizelos muhalefette bulunmaktaydı. Bu duruma rağmen, Türk-Yunan ilişkileri ile yakından ilgilenmeye devam etmiştir. Nitekim Venizelos, Tsaldaris ile Yunanistan'a döndükten hemen sonra bir görüşme yapmıştır. Bu görüşme sırasında Tsaldaris, Venizelos'a Ankara ziyareti ve Türk devlet adamlarıyla gerçekleştirdiği görüşmeler hakkında bilgi vermiştir. Venizelos, Türk-Yunan antlaşmasını tamamen tasvip ettiğini belirtmiş ve Tsaldaris'i, Ankara'daki görüşmeleri başarıyla sonuçlandırdığı için tebrik etmiştir.38
Atatürk, 1933 sonbaharında Balkan Paktı için, Balkan devletlerinin liderleri ile yoğun bir görüşme trafiği yaşamıştır. Bu görüşme trafiği devam ederken, Venizelos'un Balkan Paktı konusundaki düşüncelerini de almak istemiştir. Bu yüzden Venizelos, hem İnönü hem de Atatürk ile bu konuyu görüşmek üzere, astım tedavisi gördüğü Fransa'dan Girit'e dönerken, 25 Eylülde İstanbul'a gelmiştir.39 Venizelos İstanbul'a geldikten sonra gazetecilere yaptığı açıklamada: "Bundan üç sene evvel, Türk-Yunan dostluğu kurulduğu vakit her iki tarafta da bu dostluğun esaslarının sağlamlığından şüphe eden çok kimseler vardı. O zamandan beri geçen vakitler bütün bu şüpheleri tamamen izale etmiştir." demek suretiyle Türk-Yunan dostluğunun geldiği noktadan duyduğu memnuniyeti dile getirmiştir.40
Venizelos 26 Eylül'de Dolmabahçe Sarayı'nda Atatürk tarafından kabul edilmiştir.41 Yaklaşık iki saat süren bu kabul sırasında iki devlet adamı, Türk-Yunan dostluğu ve Balkan Paktı hakkında görüşmüşlerdir. Bu görüşme sırasında Venizelos, Balkan Paktı'nın hayata geçirilmesiyle ilgili olarak Atatürk'e, "Bu Pakt, sizin büyük eserinizdir." diyerek, onun Balkan barışının mimarı olduğunu vurgulamıştır.42
Atatürk ve Venizelos'un İstanbul'da yaptıkları bu görüşmeden sonra Türkiye, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya arasında Balkan Paktı için yapılan görüşmeler daha da hızlanmıştır.43
Balkan Paktı'nın kurulması için Balkan devletleri arasındaki görüşmelerin yoğun olarak devam ettiği bir sırada, Yunanistan'ın eski başbakanı ve ana muhalefetteki Liberal Parti'nin başkanı Elefterios Venizelos dünya siyasi tarihinde bir ilki gerçekleştirerek, eski düşmanı olan Mustafa Kemal Atatürk'ü 1934 yılı Nobel Barış Ödülü'ne aday göstermiştir.44
Venizelos'un, böyle bir davranışta bulunmasının altında iki önemli sebep vardır. Bu sebeplerden birincisi Venizelos'un, Atatürk'ü hem Türkiye ile Yunanistan arasında hem de Balkanlarda sağlanan barışın gerçek mimarı olarak görmesidir.45 Diğer bir sebep ise Türkiye ile ilişkileri daha da geliştirme arzusudur.46
Venizelos, Atatürk'ü Nobel Barış Ödülü'ne aday göstermek için, Norveç'in başkenti Oslo'da bulunan Nobel Ödülü Komitesi Başkanlığı'na, 12 Ocak 1934 tarihli üç sayfadan oluşan Fransızca olarak yazılmış bir mektup göndermiştir. Venizelos'un Nobel Ödülü Komitesi Başkanlığı'na gönderdiği bu mektubunun Türkçe tercümesi şöyledir:
"Bay Başkan
Yedi asra yakın bir süre zarfında Yakın Doğu ve Orta Avrupa'nın büyük bir kısmı kanlı mücadelelere sahne olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu ve sultanların mutlakıyetçi idareleri bunun başlıca amili idi.
Hristiyan milletlerin İmparatorluğa bağlanmaları ve bundan mütevellit Salibin Hilâle karşı yaptığı kaçınılmaz mücadeleler, kurtulma emeli ile bu milletlerce yapılan isyanlar, Osmanlı İmparatorluğu sultanların idaresinde kaldığı sürece devamlı tehlike kaynağı teşkil eden bir durum husule getiriyordu.
Mustafa Kemal Paşa'nın muhasımlarına karşı yaptığı milli harekâtın galibiyetle sonuçlanmasını müteakip 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması, bu istikrarsız duruma son verdi.
Bir milletin hayatında bu kadar kısa bir süre içinde böylesine köklü bir değişme nadir vuku bulmuştur.
Teokratik bir rejim içinde yaşayan, din ile hukuk kavramlarının birbirine karıştığı çökme yolundaki bir imparatorluğun yerini güç ve hayat dolu modern ve milli bir devlet almıştır.
Büyük devrimci Mustafa Kemal Paşa'nın başlattığı hızla, mutlakıyetçi sultanlar rejimi yıkılmış ve gerçekten laik bir devlet kurulmuştur. Millet tümüyle çağdaş uygarlıkların önünde yer almak için şevk ile ilerleme yolunda bir atılım yapmıştır.
Barışı takviye hareketi yeni ve seçkin Türk devletine bugünkü görüntüsünü veren tüm iç reform hareketleriyle birlikte yürümüştür.
Türkiye yabancı unsurlarla meskûn vilâyetlerini terk etmek hususunda tereddüt etmemiş ve antlaşmalarda belirtildiği üzere kendi milli sınırları ile samimi şekilde iktifa ederek Yakın Doğu'da barışın gerçek bir savunucusu olmuştur.
Kanlı mücadeleler nedeni ile uzun yıllar Türkiye ile düşman durumunda kalan biz Yunanlılar, Osmanlı İmparatorluğu'nun yerini alan bu ülkede vuku bulan bu köklü değişikliğin etkilerini duyan ilk kimseler olduk.
Anadolu faciasının hemen akabinde kendini yenileyen Türkiye'ye bir anlaşma fırsatı görerek elimizi uzattık. O, bu uzanan eli samimiyetle kabul etti.
Ciddi anlaşmazlıklarla ayrılmış olan milletlerle samimi bir barış örneği veren bu yakınlaşmadan sadece, iki ülke için olduğu kadar Yakın Doğu barışı için de yararlı sonuçlar doğmuştur.
Barışın medyun olduğu bu kıymetli katkının sahibi kişi Türkiye Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa'dır. Bu nedenle 1930 yılında Yunan Hükümet Başkanı sıfatı ile ben Türk-Yunan Paktı'nın imzası ile Yakın Doğu'da barışa doğru yeni bir devir başlarken, Mustafa Kemal Paşa'yı Yüksek Nobel Barış Ödülü için aday göstermekle şeref kazanırım. İhtiramatı faikamın kabulünü rica ederim, Bay Başkan.
E.K. Venizelos’’. 47
1934 yılı Nobel Barış Ödülü için, Norveç Parlamentosu tarafından seçilen Nobel Ödülü Komitesi'ne,48 Mustafa Kemal Atatürk ile Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Franklin Delano Roosevelt'in de aralarında bulunduğu,49 toplam yüz üç kurum, kuruluş ve şahıs için teklifte bulunulmuştur.50
Nobel Ödülü Komitesi Venizelos'un Atatürk için yaptığı teklifi, diğer bütün adaylar gibi, değerlendirmeye almıştır.51 Ancak Komite, yapmış olduğu değerlendirme sonunda, 1934 yılı Nobel Barış Ödülü'nün, silahsızlanma çalışmalarındaki gayretlerinden dolayı İngiliz İşçi Partisi lideri Arthur Henderson'a verilmesini uygun görmüştür.52
Arthur Henderson'a ödülü, Nobel Komitesi Başkanı Fredrik Stang tarafından Norveç'in başkenti Oslo'da 10 Aralık 1934'te düzenlenen bir tören ile verilmiştir.53 Venizelos'un Nobel Ödülü Komitesi Başkanlığı'na gönderdiği Atatürk'ü Nobel Barış Ödülü'ne teklif eden mektup ise 1930'larda TürkYunan ilişkilerinde dostluk ve işbirliğinin geldiği noktayı gösteren önemli belge olmuştur.54
Sonuç
Atatürk, bütün dünyanın takdir ettiği büyük bir askerdi; fakat bu özelliğine rağmen sorunların üstesinden gelmede savaşı hiçbir zaman bir çözüm yolu olarak görmemiştir. Çünkü o, savaşın ne demek olduğunu çok iyi bilen, bu sebeple de barışı korumaya büyük özen gösteren bir askerdi. Bu yüzden barışa verdiği önemi, "Savaş zaruri olmalıdır, zaruri olmayan savaş cinayettir." sözleriyle vurgulamıştır.
Atatürk, Türkiye'nin içinde bulunduğu bölgede barışı ve istikrarı sağlamak için, büyük çaba harcamıştır. Komşu devletlerle geçmişte yaşanan düşmanlıkları bir kenara bırakmış, bu devletlerle dostluk kurmak için gerekli adımları atmıştır. Nitekim Atatürk, Yunanistan gibi çok kısa bir süre öncesine kadar savaş meydanlarında karşı karşıya geldiği bir devletle bile dostluk kurmaktan çekinmemiştir.
Yunanistan'da Venizelos'un 1928'de iktidara gelişi, Türk-Yunan ilişkileri açısından yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Venizelos, geçmişte bir hayal uğruna Türklere karşı giriştiği mücadeleden büyük dersler çıkarmıştır. Bu yüzden, Yunanistan'da kendisine karşı ciddi bir muhalefetin oluşacağını bile bile Türkiye'ye dostluk elini uzatmaktan çekinmemiştir. Venizelos'u Türkiye'ye karşı böyle bir politika takip etmeye sevk eden en önemli sebep ise Türkiye'nin "Misâk-ı Millî" sınırları ile yetinip, yayılmacı bir politika takip etmemesidir.
Atatürk ve Venizelos'un çabalarıyla Türkiye ile Yunanistan arasında 1930'larda başlayan dostluk, bir süre sonra iki devlet arasında ittifaka kadar gitmiştir. Bu dostluk ve ittifakın oluşması, diğer Balkan devletlerini de harekete geçirmiştir. Böylece Atatürk ve Venizelos'un başlattığı bu girişim Balkan Paktı'nın temellerini oluşturmuştur.
Venizelos, 1933'te Yunanistan'da iktidarı kaybettikten sonra da gerek Balkanlarda istikrarın sağlanması gerekse Türk-Yunan dostluğunun kuvvetlenmesi için çabalarını sürdürmeye devam etmiştir. Bu yüzden, Balkan Paktı'nın görüşmeleri devam ederken İstanbul'a gelerek Atatürk ile fikir alışverişinde bulunmuştur.
Balkan Paktı imzalanmadan kısa bir süre önce Venizelos, Atatürk'ü Nobel Barış Ödülü'ne aday göstermiştir. Venizelos bu davranışıyla, hem Türk-Yunan dostluğunun hem de Balkan Paktı'nın mimarı olduğuna inandığı Atatürk'ü daha da yüceltmek istemiştir.
Venizelos'un Atatürk'ü Nobel Barış Ödülü'ne aday göstermesi Türk basınına yansımamıştır. Ayrıca Türkiye'de, Nobel Ödülü Komitesi'ne Atatürk lehine baskı oluşturmak için herhangi bir girişimde de bulunulmamıştır. Nobel Barış Ödülü'ne aynı yıl Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Roosevelt de aday gösterilmiştir. Ancak Nobel Barış Ödülü Komitesi, o yılki ödülü, silahsızlanma çalışmalarındaki gayretlerinden dolayı İngiliz İşçi Partisi lideri Arthur Henderson'a vermeyi uygun görmüştür.
Atatürk'e Nobel Barış Ödülü'nün verilmemesi, onun dünya barışı için yaptığı katkıların Komite tarafından önemsenmediği anlamına gelmez. Ancak bu ödül verilirken dünya siyasi konjonktürünün daima etkili olduğunu unutmamak gerekir. Burada asıl önemli olan, Atatürk'ün barış için göstermiş olduğu çabalarını eski bir düşmanının takdir ederek, onu Nobel Barış 52 Ödülü'ne aday göstermesidir.
Uluslararası camia, dün olduğu gibi bugün de, Atatürk gibi "Yurtta sulh cihanda sulh!" anlayışını devlet politikası haline getirmiş, barışa tutkun devlet adamlarına her zamankinden daha fazla muhtaçtır.
EKLER