Denizli iline bağlı Çardak ilçe merkezi Saray Mahallesi, Kervansaray Caddesi’nde bulunan, 24 ada, 12 parsel numarasıyla 2.175 m2 büyüklüğündeki bir alanı kaplayan,1 Han âbât2 adıyla da bilinen, karma tipteki yapı, kapalı bölüm portalinde yer alan kitabesine göre, I. Alâeddin Keykubad zamanında, Abdullah el-Şihabî oğlu Reşidü’d-din Ayaz, tarafından 627/1230 yılının Ramazan ayında yaptırılmıştır. 627H. yılının Ramazan ayı, Miladi takvime göre, 1230 yılının 14 Temmuz-12 Ağustos tarihleri arasına denk gelmektedir.3
Kitabe metninde, şehrin en büyük kişisi4 (şehr’il-mu’azzamı) olduğu belirtilen Abdullah el-Şihâbi oğlu Reşidü’d-din Ayaz hakkında başkaca bilgi bulunmamaktadır.
Denizli Çardak Han’ın banisi Abdullah el-Şihâbi oğlu Reşidü’d-din Ayaz ile Sinop Suru’nun bir bölümünü yaptırdığı 612/1215 tarihli bir başka kitabe metninden anlaşılan, Honaz emiri Esedü’d-din Ayaz el-Gâlibî’nin aynı kişi olduğu, bu kişinin de Konya Alâeddin Camii’nin kitabelerinde adı geçen yapı yöneticisi Atabek Ayaz olabileceği ileri sürülmüşse5 de konu üzerinde yeterince durulmamıştır.
Çardak Han’ın yedi satırlık kitabesinde, “1-Es-sultâni 2-Emere bi-binâi hâzel-ribât fi-eyyâmı devleti Mevlânâ 3-ve seyyidinâ es-sultânu’l-âdil alâü’ddünyâ ve’d-din 4-Ebu’l-feth Keykubâd bin Keyhüsrev nâsırı emirü’l-mü’minin 5-Ekalli vbeydihi’l-ecelle’l-eşref Mevlânâ reşidü’l-mille 6-ve’d-devle ve’d-din Ayaz bin Abdullah el-Şihâbi 7-Fi şehr’il-mu’azzamı ramazan fi-sene seb’a ve aşreyn ve sitte mi’e” yazılıdır.6
Sinop Suru’na ait kitabede ise, “Ettafaka bi-tevfiki’llâh fi-eyyâmı essultâni’l-gâlib izzü(z)’d-dünyâ ve’d-din Keykavus bin Keyhüsrev ve ta’miri haze’l-bedene’l-abd el-zaif el-muhtâc ilâ-rahmetillâhi ta’âlâ esedü’d-din Ayazu’l-gâlibî sahib-i mahrûse-i Honas fi-velâyetihi bi-târihi rebiu’l-âhir isnâ aşer ve sitte mi’e mimârihi…” yazılıdır.7
Söz konusu iki kitabede yer alan bani adlarının Ayaz ismi dışında tümüyle örtüşmedikleri görülür. Çardak Han kitabesinde Reşidü’d-din Ayaz olarak geçen baninin, baba adına yer verilmişken Sinop Suru’na ait kitabede baba adı verilmemiş, bani adı, Esedü’d-din Ayaz el-Gâlibî olarak belirtilmiştir. On beş yıl arayla yazılmış iki kitabe metninden yalnızca, banilerin Ayaz adı ile sahibi oldukları Denizli yakınlarındaki Honaz bölgesi özdeşleştirilebilmektedir. Aynı yere Ayaz adında birden fazla kişinin sahip olma ihtimalinin zayıflığı, Ayaz adının gerçekte tek bir kişiyi belirleme ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Sinop Suru’nun bir bölümü ile Denizli Çardak Han’ın banisi olduğu anlaşılan Ayaz’ın isimleşen sıfatları bir araya toplandığında, tam adının Abdullah el-Şihâbi oğlu Reşidü’d-din Ayaz Esedü’d-din el-Galibî olduğu anlaşılmaktadır. Bu eşleştirme ile Konya’nın “Ayaz Kapı” olarak adlandırılan sur kapısının banisi olabileceği, Konya Suru8 , Sinop İç Kalesi ve Alanya Kalesi’nin inşasında yöneticilik yapmış olabileceği ileri sürülen.9 yayınlara emir Reşiddeddin İyaz,10 Esedü’d-din el-Galibî,11 Raşiddin el-Galibî,12 Esedü’d-din Ayaz13 gibi değişik sıfatlarla yansıyan ancak, kitabelerinde olduğu gibi hakkında yapılmış çalışmalarda da tüm ad ve sıfatları ile belirtilmediği anlaşılan Ayaz adlı bu kişi hakkında daha fazla bilgi edinmek mümkün olmaktadır. Böylelikle sorun, Abdullah el-Şihâbi oğlu Reşidü’d-din Ayaz Esedü’d-din el-Galibî’nin Konya Alâeddin Camii’nin yapı yöneticisi Atabek Ayaz ile aynı kişi olup olamayacağı konusunun aydınlatılmasına indirgenmektedir.
İbn Bibi, Ayaz isimli beş ayrı kişiden bahsetmektedir. Bunlardan II. Rükneddin Süleymanşah (1196-1203) tarafından öldürülen köle Ayaz’ın,14 daha önce öldüğü için Denizli Çardak Han’ın banisi ya da Atabek Ayaz olma ihtimali yoktur. I. Alâeddin Keykubad döneminde Sivas ile ilgili işleri yönettiği anlaşılan şarabsalar15 Fahreddin Ayaz’ın16 ve I. Alâeddin Keykubad’ın, Melik Adil’in kızından olan şehzadelerine sünnet töreni yapılmasını istediği sofracı Ayaz’ın17 Çardak Han banisi olamayacakları açıktır. İbn Bibi, topallığını ve Moğolların Kayseri’yi kuşattıkları tarihte şehrin subaşısı olduğunu belirttiği ikinci bir Fahreddin Ayaz’dan bahsetmektedir.18 Ancak bu kişinin de Fahreddin adı ve yaşadığı tarih itibariyle Denizli Çardak Han’ın banisi olma olasılığı yoktur.
İbn Bibi’nin bahsettiği beşinci Ayaz, I. Alâeddin Keykubad’ın Çemişkezek Kalesi’ni almakla görevlendirdiği Kont stabl19 Ayas-ı Mecnun adıyla bilinen Esedü’d-din Ayaz’dır.20 1226 Ağustos ayında Çemişkezek Kalesi’ni alan dönemin büyük komutanlardan Emir-i ahûr Eseddü’d-din Ayaz, o tarihte Malatya subaşısıdır.21 Esedü’d-din Ayaz’ın adı ve yaşam süresi Sinop Suru’nun bir bölümü ile Denizli Çardak Han’ın banisi olma ihtimalini kuvvetlendirmektedir.
Öte yandan, İbn Bibi’nin bahsetmediği Selçuklu emirleri arasında bulunan Ayaz adlı bir başka kişiye Artuklu çevresinde rastlanmaktadır. Diyarbakır Artuklu hükümdarı Kutbeddin Sökmen’in (1185-1200), ölümünün ardından tahtta çıkan, ancak uygun olmadığı gerekçesiyle birkaç gün sonra tahttan indirilip hapse atılan bu kişiyi II. Rükneddin Süleymanşah’ın (1196-1203), araya girerek hapisten kurtardığı ve Konya’ya getirerek emir yaptığı22 yolundaki bilgi, Konya Alâeddin Camii’nin kitabelerinde adı geçen Atabek Ayaz’ın, 1200 yılında Artuklu çevresinden gelen Selçuklu emiri Ayaz olabileceğinin ileri sürülmesine neden olmuştur.23
Konya Alâeddin Camii’nin I. İzzeddin Keykavus ve I. Alâeddin Keykubad dönemlerine tarihlenen kitabelerinde mütevelli, alâ-yed-i ünlerinin yanısıra atabek görev unvanıyla birlikte anılan24 Ayaz’ın adına ayrıca, 626/1226 tarihli bir kitabede “alâ yed-i” ünüyle birlikte Antalya’da da rastlanmaktadır.25
Konya Alâeddin Camii’nin kuzey cephesindeki nervürlü kemer içinde bulunan I. İzzeddin Keykavus’a ait kitabede Ayaz adı atabek görev unvanıyla birlikte yazılmıştır.26 I.Alâeddin Keykubad’a ait 1220 tarihli kitabelerde de atabek unvanını koruyan Ayaz’ın atabek olduğu tarih ile atabeklik görevinin şehzade yetiştirmekle ilişkili olup olmadığı bilinmemektedir. Kitabe metninden, şehzade bırakmadan öldüğü bilinen I. İzzeddin Keykavus zamanında atabek olduğu anlaşılan Emir Ayaz’ın, şehzade yetiştirmekle görevli olmadığı açıktır. Başlangıçta şehzade yetiştirilmekle sorumlu tutulan, protokolde Anadolu Selçuklu devlet teşkilatının en önde gelen görevlileri arasında yer alan atabeklerin, görev tarifleri daha sonraları değişmiş, sultanın, ordu komutanları arasından uygun gördüğü birini atayabildiği, mutlaka şehzade yetiştirmelerinin gerekmediği hükümdar atabekliği görevi oluşturulmuştur.27
Atabek Ayaz’ın ordu komutanlığı yaptığı için atabeklik görevine atandığı düşünülürse, en azından I. İzzeddin Keykavus’un ordu komutanlarından olması gerekir. Sinop’un fethinden sonra Sultanü’l-Gâlip unvanını alan I. İzzeddin Keykavus’un28 yanı sıra Eseddü’d-din Ayaz’ın, 1215 tarihli Sinop Suru’na ait kitabede el-Galibî (galip gelen) sıfatını kullanabilmesi, bu tarihte kendisinin üst düzeyde ordu komutanı olduğunu gösterdiğinden Atabek Ayaz adlı kişi Esedü’d-din Ayaz’dan başkası olamaz.
İbn Bibi, I. İzzeddin Keuykavus döneminde atabek olduğu anlaşılan emir-i ahûr Esedü’d-din Ayaz’ın, I. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminden (1204-1211) başlayarak I. Alâeddin Keykubad döneminin sonlarına kadar takibine imkan vermekle,29 1200 tarihinde Selçuklu sarayına Artuklu çevresinden gelen emir Ayaz ile Eseddü’d-din Ayaz’ın aynı kişi olduğunu, dolayısı ile Atabek Ayaz’ın Denizli Çardak Han’ın banisi olduğunu ileri sürmeyi mümkün kılmaktadır. Bu da Denizli Çardak Han’ın banisi Eseddü’d-din Ayaz’ın tüm sıfatlarıyla Abdullah el-Şehabî oğlu Reşidü’d-din Ayaz Esedü’d-din el-Galibî olarak adlandırılmasına imkân sağlar.
Kimliği tespit edilen banisinin aksine mimarı bilinmeyen Denizli Çardak Han, karma tipte inşa edilmiştir. Doğu-batı doğrultusunda uzanan hanın kapalı bölümü batı, avlulu bölümü doğu kesimde yer alır. (Çizim: 1).
Günümüze sağlam olarak gelebilen kapalı bölümü, Toprak Mahsülleri Ofisi’nce depo olarak kullanıldığı dönemde onarılmıştır. 1979 yılında gerçekleştirilen söz konusu onarımla, orta sahın tonozu beton harçla sıvanmış, döşemesine beton harç dökülmüş, duvarları kireç harcıyla sıvanarak badanalanmış, tonozlarda yer alan havalandırma delikleri kapatılmıştır.31 Günümüzde havalandırma delikleri açıktır.
Sadece dış duvarlarının alt kısmı günümüze gelebilen avlunun, kuzeygüney yönündeki duvarları kapalı bölümün aynı yöndeki duvarlarından daha dışa taşkındır. Avlu portali doğu cephe ekseninden hafifçe kuzeye kaydırılmıştır. Tümüyle yıkılmış bulunan portalin, günümüze gelebilen yan duvarlarına ait kalıntılarından, cepheden dışa taşkın olduğu anlaşılmaktadır. Bu bölümün diğerlerine göre daha yüksek kalabilmiş güney cephesinin ekseninde üçgen kesitli bir payanda bulunur. Doğu cephesi payandasızdır, kuzey cephesinin durumu yıkılan ve toprak altında kalan duvarları nedeniyle tam olarak anlaşılamamaktadır.
Avlunun kuzey duvarına dik olarak saplanan duvar kalıntıları, 2006 yılında Denizli Müzesi’nce gerçekleştirilen kazı çalışmalarına kadar bu bölümde bazı mekânların bulunduğuna işaret etmekteydi.32 Kazı sonucunda avlunun kuzeyi ile avlu portalinin iki yanında işlevleri belirlenebilen bazı mekânların bulunduğu ortaya çıkarılmış, güney kesimde ise revaklı bir düzenlemenin olduğu anlaşılmıştır. (Çizim:2-3).
Avlunun kuzeydoğu köşesinde bulunan birbiriyle irtibatlı mekânların, duvarlarında bulunan su künkleri ile hanın kuzey cephesi dışında tespit edilen küçük su deposuna ve ortaya çıkartılan külhân kısmına dayanılarak küçük ölçekli bir hamama ait olduğu anlaşılmıştır.33 Avlu portalinin önünde giriş eyvanı bulunmaktadır. Giriş eyvanının kuzeyindeki beşik tonoz örtülü olduğu anlaşılan kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı mekânın soğukluk; soğukluğun kuzeyindeki yine beşik tonoz örtülü olduğu anlaşılan doğubatı doğrultusunda dikdörtgen planlı mekânın ılıklık; ılıklığın kuzeyindeki, kareye yakın dikdörtgen planlı mekânın hamamın sıcaklık bölümü olduğu anlaşılmıştır.34 Günümüze gelen tromp izinden kubbe örtülü olduğu anlaşılan sıcaklığın batı duvarının güney köşesinde bulunan bir kapı ile kareye yakın dikdörtgen planlı yıkanma mekânına geçilmekte bu mekânın kuzeyinde, beşik tonoz örtülü olduğu anlaşılan külhân bölümü bulunmaktadır.35 Hamam bölümünün batısında bulunan güney duvarlarının batı köşelerine açılmış birer kapı ile avluya açılan, beşik tonoz örtülü olduğu anlaşılan kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı iki mekânın işlevleri tam olarak aydınlatılamamıştır. Bu mekânların batısındaki, kapalı bölümün cephe duvarına kadar uzanan bir alanı kaplayan, birer kapı ile birinden diğerine geçilebilen, kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı, beşik tonoz örtülü üç mekânın da işlevi tam olarak belli değildir. Mekânlardan sadece en doğuda bulunanının bir kapıyla avluya açılmasına dayanılarak mutfak olarak kullanılmış olabilecekleri üzerinde durulmaktadır.36
Kazı çalışmalarının sonucunda, K. Erdmann’ın avlu portalinin yakınlarında bulunabileceğini37 belirttiği mescit, giriş eyvanının güneyinde ortaya çıkarılmıştır. Beşik tonoz örtülü olduğu anlaşılan güney duvarında yarım yuvarlak kesitli mihrap nişi bulunan, kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı mescide, giriş eyvanından, kuzey duvarının batı köşesine açılmış bir kapıyla girilmektedir.38
Mescidin güney duvarından geçen doğu-batı hattı üzerinde 3.5 m. aralıklarla yerleştirilmiş paye altlıkları tespit edilmiştir. Bu altlıklar ile avlunun güney duvarı arasındaki mesafenin yaklaşık yarısına isabet eden hatta tespit edilen düzensiz aralıklı küçük ölçekli taş dizileri ve avlunun güney duvarında bulunan kuzey-güney doğrultusunda atılmış bir kemer izine dayanılarak avlunun güneyinin revaklı olduğu sonucuna varılmıştır.39 (Çizim: 3).
Kapalı bölüme, bu bölümün doğu cephe ekseninde bulunan bir portalle girilmektedir. Portalin iki yanında yarım daire kesitli birer payanda bulunur. Kapalı bölümün kuzey cephe ekseninin iki yanında üçgen kesitli birer payanda yer alır. Batı cephe payandasızdır. Güney cephe ekseninin batısında sekizgen, doğusunda altıgen kesitli birer payanda bulunur. (Resim: 1-3).
Kapalı bölüm portalinin, sivri kemerinin üstünde kalan bölümü yıkılmıştır. Portali iki yandan kademeli beş şerit çevrelemektedir. Dıştan içe doğru sırasıyla, ilk üç şerit bezemesizken, oldukça geniş tutulmuş, dört ve beşinci şeritler bezemelidir. Dördüncü şeridin bezemesinde, düz ve dar birer silmeden oluşan, ortalarından bastırılmış iki eliptik halkanın, birbirlerine çapraz olarak ilmiklendiği geometrik düzenlemenin temel alındığı görülür. Merkezlerinde dört kollu birer yıldız motifinin oluştuğu temel bezeme birimlerinin, birbirlerinden bağımsız olarak üst üste tekrarlanmasıyla kompozisyon tamamlanmıştır. Beşinci şeritte, uçları dışarıya, tabanları kapı açıklığına bakan, aralıklarla üst üste yerleştirilmiş kabarma üçgen yüzeylerle bu yüzeyleri, yan kenarlarından kısa aralıklarla çevreleyen paralel iki ince silmenin oluşturduğu dendan düzenlemesi bulunur.
Portalin sivri kemeri ile kapının basık kemeri arasına, eksene, sivri kemer biçimli kitabe panosu yerleştirilmiştir. Üst satırının iki yanında birer kabartma rozet bulunan kitabe panosunu, iki yandan, mukarnaslı konsolların üzerinde oturtulmuş, cepheden dışa taşan baş ve gövdeleri ile avluya bakan, dilleri sarkmış birer aslan heykeli sınırlamaktadır. (Resim: 4).
Kapalı bölüm, portalden geçen doğu-batı ekseninin iki yanına yerleştirilmiş, her birinde eş aralıklı beşer payenin bulunduğu ikişer paye sırasının taşıdığı, doğu-batı yönünde atılan sivri kemerlerin birbirlerine ve duvarlara bağlanmasıyla beş sahına ayrılmıştır. Erdmann, sivri kemer profilli beşik tonozların örttüğü, beş sahınlı, yirmi payeli bu plan tipinin ilk kez Çardak Han’da kullanılan bir uygulama olduğuna dikkat çekmektedir.40 Ortadaki sahın, diğerlerinden biraz daha geniş ve yüksektir. (Resim:5).
Yapının tüm payeleri, giriş eksenine simetrik olarak, yan sahınların batı uçta bulunan payelerinin altları da dahil olmak üzere kesintisiz devam eden ve bu payelerin altında doksan derecelik açılarla dönmek suretiyle birbirine bağlanan “U” biçimli iki ayrı seki üzerinde yer alırlar. “U” biçimli iki seki, girişe bakan doğu yönü haricinde diğer yönlere kapalı olmakla, hareketin kendi içlerinde dönmesine imkân veren, iki ayrıcalıklı alanı çevrelemektedir. Mekânın harekete bağlı olarak biçimlendirilmesi, insanların hayvanlar üzerindeki kontrolünü kolaylaştırmaya yönelik önemli bir çabanın ürünü olarak dikkati çekmektedir. (Çizim: 1, Resim: 6).
Kapalı bölümün tüm duvarları sağırdır. Girişin hemen önünde yer alan orta sahın tonozuna ait iki bölümle bunlara güneylerinden bitişik yan sahnın tonozuna ait iki bölüm haricinde, tonozların takviye kemerleri arasında kalan bölümlerinin merkezlerinde, ışığın içeriye girmesini sağlayan, dikdörtgen biçimli küçük birer havalandırma deliği bulunur. Kapalı bölümün güneydoğu köşesinde, on bir basamağı batı duvarına dayanan on üç basamaklı bir yığma merdiven bulunmaktadır. Çatıya çıkışın sağlandığı üstteki iki basamağın çıkış yönü batıya döndürülmüştür. Bu basamaklar, tonozun yırtılması suretiyle oluşturulan kuzeyinden tonoz, güneyinden cephe duvarının kaplamasına dayanan kısa ve dar bir sahanlığın batısında, güney duvarı içerisinde yer alırlar.
Yan sahın tonozlarını, doğu-batı doğrultusunda uzanan kemerlerin hemen üstünden geçen kotta, payelerin eksenlerine kuzey-güney doğrultusunda atılmış beşer sivri kemer destekler. Orta sahın tonozunu destekleyen takviye kemerleri, doğrudan duvarlara oturan yan sahın tonozlarını destekleyenlerden farklı olarak paye eksenlerinden dışa çıkıntılı, dikdörtgen kesitli birer desteğin aşağıdan yukarıya doğru genişleyen başlıklarına oturtulmuşlardır. (Resim : 5).
Böylelikle göz, iki yandaki payelerin kaide oluşturan en alttaki ilk taş sırasının üstünden başlatılan desteklerle, kemer yayları arasında kesintisiz dolaşmakta ve orta sahnın düşey düzlemde daha iyi algılanmaktadır. Takviye kemerlerinin oturduğu başlıklardan giriş eksenine göre kuzey kesimde yer alan üçünün yüzeylerinde boğa başı, iki balık ve sakallı erkek başından oluşan birer özgün kabartma figür bulunur.41 (Resim: 7-9; Çizim:4-6).
Figürlü bezemelerden girişe göre ilk takviye kemerinin oturduğu başlıkta bulunanı, boynuzlarına hilâl biçimi verilmiş, ağzı, burnu, kulak ve gözleri belirtilerek cepheden tasvir edilmiş bir boğa başından ibarettir. Bu figürün bulunduğu başlığın hemen batısındaki başlık bezemesizdir. Bezemesiz başlığın batısında yer alan girişe göre üçüncü başlığa, dikey eksenin iki yanına, başları arasındaki mesafe, kuyrukları arasındaki mesafeden daha dar tutulmuş, başları yukarıya bakan birbirine simetrik birer balık figürü yerleştirilmiştir. Balıkların solungaç yayları ile gözlerinin işlendiği, ağızlarının açık tutulduğu, karın ve sırt yüzgeçlerinin belirtildiği görülür. Belirgin olmamasına rağmen çenesinin bulunmayışından sakallı olduğu anlaşılan armut kafalı, patlak gözlü, kepçe kulaklı, ağzı ve burnu belirgin biçimde cepheden tasvir edilen saçsız erkek başı kabartması, balık figürlü başlığın batısındaki girişe göre dördüncü başlıkta yer almaktadır. Bu figürün, koyun42 ya da oğlak başı43 olduğunu ileri süren çalışmalar da bulunmaktadır.
Kitabe metni dikkate alınarak Hicri 627 yılının Ramazan ayının, Miladi takvimle 1230 yılının 14 Temmuz-12 Ağustos tarihleri arasına denk düştüğü hatırlanırsa, iki yanındaki aslan heykellerinin44 Aslan burcuyla ilişkili olarak, Güneş’in Aslan burcuna girdiği 23 Temmuz-22 Ağustos arasındaki zaman dilimi45 içinde 23 Temmuz-12 Ağustos arasındaki 20 günlük bir süreye, özellikle Ramazan ayının 10. günü ile 30. günü arasında kalan günlere işaret etmekle hanın inşasına başlandığı günleri belirledikleri ileri sürülebilir. Han, saray, kale, köprü gibi yapılarda güç ve hakimiyet sembolü olarak beliren46 aslan figürleri, aynı zamanda Güneş ve aydınlık sembolü olarak kullanılırlar.47 Çardak Han’ın aslan heykelleri, gövde ve başlarıyla doğuya baktıklarından, konumları Güneş’in yeri olarak kabul edilen doğu yönüyle uyum içerisindedir. Evrensel bir tema olarak koruyucu ve kudret sembolü olarak aslan heykelleri ya da figürleri, Türk mimari ve el sanatlarında erken tarihlerden beri kullanılagelmişlerdir. Türk sanatında kullanıldığı bilinen en eski aslan heykelleri Gültekin ve Bilge Kağan’ın mezarlarında yer almaktadır.48 G. Öney, kale, köprü ve mezar taşlarında yer alan aslan tasvirlerinin, Dede Korkut masallarında ifadesini bulan Türklerin bir anne aslanın soyundan indiği yolundaki inanışla ilgili olabileceğini, Selçuklu hükümdarların Alpaslan, Kılıçaslan gibi isimlerinin bulunuşuna dikkat çekerek belirtmektedir.49 III. Gıyaseddin Keyhüsrev’in paralarında da görülen sırtında bir Güneş motifiyle belirtilmiş aslan kabartmasının, İncir Han portalinde Aslan burcuna da gönderme yapmak suretiyle aynı sultanın arması olarak kullanıldığı açıktır. Denizli Çardak Han’ın banisi Atabek Ayaz’ın, 1215 tarihli Sinop Suru’na ait kitabesinde kullandığı Esedü’d-din el-Galibi (galip gelen dinin aslanı) sıfatı, aslan heykellerinin arma olarak kullanıldığına işaret eder.
Figürlü kabartmalardan boğa başı, girişe ve cephedeki aslan heykellerine en yakın olanıdır. Ay ile ilişkilendirilen Boğa burcu sembolü olan bu figürün, Ay’ın yeri olarak kabul edilen batı yönüyle uyumlu olarak aslan heykellerinin batısında bulunuşu figürler arasında yön uyumuna dikkat edildiğini göstermektedir. Öte yandan boğa, 12 hayvanlı Türk takviminde, “Ud” olarak anılan yıl adlarından biridir.50 Aslan heykellerinin rastlantı ya da bilinçli olarak Çardak Han’ın inşasına başlandığı ayın günlerini belirlemeleri, boğa başı figürü ile hanın inşa yılının gösterilip gösterilmediğinin sorgulanmasını gerektirmiştir. Boğa yıllarının tek sayılarla bitmesi,51 hanın inşa tarihi olan 1230 yılı ile uyuşmamaktadır. 12 yıllık döngüyle işleyen 12 hayvanlı takvimde, Boğa yılının 1229 yılına denk gelişinin Denizli Çardak Han açısından bir açıklaması bulunmamakla birlikte, bu yılın hanın inşa tarihine en yakın yılı belirlemesi ilginçtir.
Gezegenlerle burç ilişkileri dikkate alındığında, sanatta boğa başı figürü ile bu burcun gezegeni Venüs (Zühre/Çoban/Çolpan) yıldızının yanı sıra Yengeç burcunun gezegeni Ay’ın ilişkili tutulması, Ay’ın Boğa burcunun zirvesini oluşturması52 ile açıklanabilir. Kırgız Türklerinin Venüs’ü, Ay’ın kızı olarak tanımlamaları53 da Boğa burcunun Ay ile ilişkilendirilmesini açıklar.
12. yüzyılın sonuna tarihlenen Erzurum Emir Saltuk Kümbeti’nin figürlü bezemeleri arasında yer alan boğa ve insan başı kabartmaları54 ile 1240 tarihli Karatay Han’ın, avlu portalinin bitkisel bezemeleri içerisine yerleştirilen boğa ve erkek başından oluşan kabartma figürleri konumuz açısından önemlidir. Emir Saltuk Kümbeti’nde boğa başının boynuzları arasına, üst kesime bir erkek başı figürü yerleştirilmişken, aynı figürlerin Karatay Han’da birbirinden uzak ve bağımsız konumlandırılmaları dikkati çekmektedir. Boğa başının altında, aynı dikey eksende, bitkisel bezeme arasında bir de aslan kabartması bulunmaktadır. Her iki yapıda da Boğa-Ay birlikteliğinin vurgulandığı düşünülmektedir. Eski Türklerde alplik ongunu olan boğa, o devirlerde Savaş Tanrısı sayılmış, koruyucu ruh olarak maske biçiminde kullanılmıştır.55 Çoğunlukla yer unsurlarıyla ilişkili tutulan ve yere kurban edilen boğa, Yakutlarca Yeraltı Tanrısı Erlik’i sırtında taşırken tasavvur edilmiştir.56
Güneş ve Ay birlikteliğinin57 erkek ve kadın başı kabartmalarıyla açıkça işlendiği 1217 tarihli, I. İzzeddin Keykâvus Şifahanesi’ndeki, insan başı figürleri birbirlerinden uzak ve bağımsız olarak aynı yatay eksen üzerinde yer alırlar. Bu yapıda kullanılan Güneş ve Ay sembollerinin, siyasi ve kültürel göndermelerde bulundukları da ileri sürülmektedir.58 Divriği Şifahanesi’nde bulunan erkek ve kadın başı figürlerinin de benzer sembolik anlamları bulunur.
Çardak Han’daki sakallı erkek başı figürünün diğer örnekler dikkate alındığında Güneş simgesi olma olasılığı çok zayıftır. Emir Saltuk Kümbeti’ndeki örnek dikkate alınarak Boğa-Ay birlikteliği aranabilirse de erkek başı ile boğa başının arasına iki balık figürünün yerleştirişi, Boğa-Ay birlikteliğinin de bulunmadığını, dolayısıyla bu figürün Güneş ya da Ay’ın simgesi olarak kullanılmadığını gösterir. Erkek başı figürünün ne amaçla kullanıldığının anlaşılması diğer figürlerin açıklanmasına bağlı olduğundan balık figürlerine dönüldüğünde, Balık burcunun sembolü iki balık figürü59 ile burcun gezegeni Jüpiter/Müşteri yıldızına gönderme yapıldığı ileri sürülebilir. Figürlerin işlenişlerindeki detaylar, Artuklu aynalarındaki tasvirlerle Artuklu eseri Cizre Köprüsü’nün kabarmalarında ve I. Alâeddin Keykubad döneminde (1220- 1237) inşa edilen Kubadabat Sarayı çinilerinde yer alan balık figürlerinde de görülebilmektedir. G. Öney, Orta Asya’daki örneklere dayanarak, çok sayıdaki yumurtaları nedeniyle bolluk ve bereket sembolü olarak kullanılan balığın, ad olarak eski Türkçede kale, şehir ve saray anlamında kullanıldığına dikkat çekmektedir.60 Boğa burcu ile handa örtük olarak simgelenen Venüs/ Zühre gezegenine, Kırgızların kervan yıldızı adını vermeleri,61 balık figüründe olduğu gibi boğa figürünün de bir han yapısında kullanımını anlamlı kılmaktadır. Göl ve nehir kıyılarında yaşayan Türk topluluklarında bereket ve bolluk simgesi olarak görülen, evli çiftler için mutluluk ve üreme sembolü olan balık, ayrıca dünyanın yaradılışının ya da bizzat dünyanın sembollerinden biri olarak kabul edilmektedir.62 Altay yaradılış efsanesinde geçen dünyayı alttan taşıyan ve iki yandan sınırlayarak dengesinin bozulmasını önleyen üç balık teması, balık figürünün denge sembolü olarak kullanılmasına neden olmuştur.63 Feridüddin Attar’ın Mantık-ut-Tayr isimli eserinde balık üzerine boğa, boğa üzerine dünyanın yerleştirildiğinden bahsedilmesi,64 balık figürünün yanı sıra boğa figürünün de dünyanın dengesiyle ilişkili tutulabileceğini göstermesi açısından önemi büyüktür. Aynı tema Acaib-ül-Mahlukât’ta yer alan bir minyatürde biraz farklı olarak, balık üzerinde boğa, boğa üzerinde insan biçimli kanatlı bir meleğin tuttuğu dünya küresi resmedilerek tekrarlanmıştır.65
I. Alâeddin Keykubad’ın tarih yazıcısı İbn Bibi’nin, Firdevsi’nin Şehnâme’si ile Nizami’nin 1175 yılında kaleme aldığı, Hüsrev ile Şirin’den alıntılar yaparak gezegenlerle ilgili benzetmelere yer vermesinin, Esedü’d-din Ayaz’ın yaşadığı kültürel ortamı birinci elden açıklaması açısından büyük önemi vardır. Eseddü’d-din Ayaz’ın, Alanya Kalesi’nin alınması konusunda Sultan I. Alâeddin Keykubad ile konuştuğunun belirtildiği bölümde Alanya Kalesi’nin, “Burçları Balık burcuyla yarışan başı göklere değen, şerefeleri gökteki Ay’a, tabanı ise, balıklara akrabalık eden” biçiminde anlatılışı,66 dünyanın üstünde durduğuna inanılan balık teması ile uyuşmaktadır. Sadeddin Köpek’den bahsedilen bir başka bölümde yer alan “diktiği hile fidanının kökleri dünyanın dayandığı öküzün sırtına dayandı”67 ifadesi, dünyanın üstünde durduğuna inanılan boğa teması ile uyuşmaktadır.
Hüsrev ve Şirin’de yer alan
“Senin tahtın, Zühre’nin ve Ay’ın busegâhı olsun! Balıktan Ay’a kadar her yer hükmün altına girsin”,68 “Padişah, bu hususta Süleyman Peygamber gibidir, ona bazen bir balık söz eder, bazen Ay”,69 “Sarayı göklere kadar yükselen ve kainatın güneşi olan büyük hükümdar Hüsrev,… Ay’dan balığa kadar onun olan kainatta, balıktan Ay’a kadar yalnız onun haberi vardır”70
biçimindeki ifadelerde, hükümdarlara yer altından yer üstündeki Ay’a kadar olan maddi alanda saltanat sürme hakkının tanınmış olması dikkat çekicidir. Bu ifadelerde kullanılan balık, Ay, ve Güneş sembolleri Denizli Çardak Han’da kullanılan sembollerle tamamen örtüşmektedir.
Çardak Han’da Aslan burcuyla Güneş, Boğa burcu ile Venüs/Zühre ve Ay, Balık burcuyla Jüpiter/Müşteri, gezegenlerine örtük olarak atıfta bulunulduğu açıktır. Burç betimlemelerinin yer aldığı Cizre Köprüsü’nde, bağdaş kurmuş vaziyette otururken betimlenen, elinde bir nesnenin bulunduğu Satürn/Zuhal gezegenini simgeleyen sakallı erkek figürü71 ile yine Satürn/Zuhal gezegenini simgeleyen günümüzde Kahire Hariri koleksiyonunda bulunan 1153 tarihli madeni ayna72 üzerinde yer alan sakallı erkek figürü, konunun çözümü açısından önemlidir.
Erkek özellikleri atfedilen kişileştirilmiş gezegen sembolleri, Satürn/Zuhal, Mars/Merih ve Merkür/Utarid gezegenlerinden oluşmaktadır. Çardak Han’da, aslan figürü ile Güneş, balık figürleri ile Jüpiter gezegenine gönderme yapılmış olması, sakallı erkek başı figürü ile Orta Çağ İslâm dünyasının Jüpiter ve Güneş ile birlikte üstün saydığı üç gezegenden Satürn/Zuhal gezegenine ve ona atfedilen bazı özelliklere gönderme yapıldığının düşünülmesini olanaklı kılıyor.
Cizre Köprüsü ile Artuklu aynasında yer alan bağdaş kurmuş olarak otururken betimlenen sakallı erkek figürüyle kişileştirilen Satürn/Zuhal yıldızı, Kazvini’ye göre, Güneş’e ait hazinelerinin, bekçisidir.73
Satürn/Zuhal gezegeni kişileştirildiğinde, hikmet sahibi bir bilge olarak düşünür pozisyonda, ya da ellerinde kova, kazma, kürek, balta gibi birtakım aletler bulunan sakallı ya da sakalsız koyu renk tenli, doğulu bir erkek biçiminde tasvir edilmekte ve genellikle şanssız ve işleri rast gitmeyen bir kişiliği belirtmektedir.74 Yedi gezegen döngüsünün yer aldığı kompozisyonlarda kişileştirilerek tasvir edilen Satürn/Zuhal gezegeninin tılsımlı özelliklerine vurgu yapılmak istendiğinde, her bir elinde farklı nesnelerin bulunduğu çok kollu Hint örneklerine benzetildiği ya da her elinde küçük birer çapa bulunan iki kollu insan figürüyle resmedildiği görülmektedir.75
Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Şah için yazılan bir methiyede yer alan “Zühre, Güneş, Ay ve Müşteri onun mutribi, aşcısı, atının nalı ve katibidir”76 cümlesi, sultanın yüceltilmesine yönelik çabalar olarak dikkati çeker. Çardak Han’da Aslan burcu ile Güneş, Boğa burcu ile Venüs/Zühre ve Ay, Balık burcu ile Jüpiter/Müşteri gezegenleri yerlerini aldıklarından bani ile ilişkili tutulabilecek özellikleri nedeniyle sakallı erkek başı betimlemesiyle felek çarklarının yedincisinde döndüğü kabul edilen, dünyaya en uzakta bulunan Satürn/Zuhal gezegeni sembolize edilmiş olmalıdır. Böylelikle Artuklu aynalarında görülen yedi gezegenin birlikte tasvirinden doğan tılsımlı etki, savaşla ilişkili tutulan Mars/Merih ile yazma işleriyle ilişkilendirilerek katiplik görevi atfedilen Merkür/Utarid dışında, insanların kaderlerinde önemli rolleri olduğuna inanılan Güneş, Venüs/Zühre, Ay, Jüpiter/Müşteri ve Satürn/Zuhal gezegenlerinden oluşan beş gezegenle özetlenerek sağlanmış olmaktadır. Güneşin (devlet ya da sultan simgesi) hazinelerinin bekçiliğini yaptığı kabul edilen, işleri her zaman rast gitmeyen, kova, kazma, kürek gibi inşaatlarda kullanılan aletleri kullanan, bir bilge olarak kişileştirilen Satürn/ Zuhal gezegeninin simgesi olarak handa yer alan erkek başı figürü ile bu gezegenin inşaata yönelik özelliklerine atıfta bulunulduğu düşünülebilir. Mimarlık mesleğine yatkın bir kişilik olarak, başta Suriye olmak üzere, çeşitli bölgelerden gelen sanatçıları bir yapı organizasyonu içinde toplayarak belli bir süre için Selçuklu mimarisinin gelişiminde önemli rol oynayan77 Atabek Ayaz’ın, sakallı erkek başı figürünün simgelediği Satürn/Zuhal gezegeni ile kendisini özdeşleştirmiş olabileceği de göz ardı edilmemelidir. Atabek Ayaz’ın inişli çıkışlı ancak, daima saray odaklı hayat öyküsü bu kurguyu doğrulamaktadır. Öte yandan İslam dünyasında İbrahim peygambere ve imana karşılık gelen78 Satürn/Zuhal gezegenini, bitkilerle gezegenler arasında ilişki kuran el-Birunî’nin, ağacın köklerine karşılık tutması,79 bu gezegenin Orta Çağ İslam dünyasının düşünce ve inanç sistemindeki üstün konumunu göstermesi bakımından önemi büyüktür.
A.Çaycı’nın, burç ve gezegenler arasındaki uyuşumu göstermek için hazırladığı tabloda, Güneşin evi olarak gösterilen Aslan burcuna Satürn/Zuhal gezegeninin sorumluluğunun yüklenmesi,80 Denizli Çardak Han’da yer alan Aslan burcu sembolü aslan heykelleriyle Satürn/Zuhal gezegenini simgeleyen erkek başı figürü arasındaki yakın ilişkiyi doğrular.
Denizli Çardak Han’ın, her biri tonoz örtülü beş sahınlı hanların en erken örneği olarak, “U” biçimli iki seki ve figürlü bezemeleri ile özgünlük gösteren kapalı bölümünün, daha sonra inşa edilen karma tipteki hanların kapalı bölümlerinden kubbesinin bulunmayışıyla da ayrıldığı dikkat çekmektedir.
Sonuç olarak bu çalışmada, 1215 ve 1230 yıllarında Selçuklu merkezine kuzey ve batı yönlerden uç teşkil eden Sinop ve Denizli yakınlarındaki Honaz bölgesinde banilik yaptığı anlaşılan, Artuklu çevresinden Selçuklu sarayına emir olarak gelen Atabek Ayaz’ın tam adının, Abdullah el-Şehabî oğlu Reşidü’ddin Ayaz Esedü’d-din el-Galibî olduğu ve yukarıdaki satırlarda mimari kuruluşu ile figürlü bezemeleri tanıtılan handa, 12. yüzyıldan itibaren kullanımının arttığı tespit edilen astrolojik burç ve gezegen sembollerinin, üç burç ve beş gezegenle özetlenerek bir anlamda evren tasavvuru olarak yer aldıkları ileri sürülmektedir.