Tarihî Kaynaklara Göre Anadolu Selçuklu Devri Camcılığı
Zekiye UYSAL
Onsekiz Mart Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü, Terzioğlu Yerleşkesi-ÇANAKKALE
Anahtar Kelimeler: Anadolu Selçuklu,cam,Selçuknâme,Kubad-Abad Sarayı
Özet
Anadolu'da Antik dönemden itibaren camın varlığı bilinmektedir. Roma ve Bizans devri camları üzerine birçok yayın bulunmasına karşılık; Selçuklu camcılığı hakkındaki bilgilerimiz son derece sınırlıdır. XII.-XIII. yüzyıllara ait Selçuknâmeler, minyatürlü yazmalar ve vakfiyeler gibi tarihî kaynaklarda doğrudan cam üretimine yönelik bilgiler yoktur. Bu kaynaklarda geçen camcılıkla ilgili meslek isimleri ve cam kapların kullanıldığını gösteren dolaylı bilgiler; Anadolu Selçuklu döneminde de camcılığın varlığına işaret etmektedir. Bu açıdan İbn Bibi'nin Selçuknâmesi, Sahip Ata'nın Sivas Gök Medrese vakfiyesi ve Konya İmaret vakfiyesi ilginç ipuçları vermektedir. Ayrıca Kubad-Abad Sarayı kazılarında ele geçen cam tabak üzerindeki kitabede II. Gıyaseddin Keyhüsrev'in adının geçmesi, Selçuklu sarayı için cam kapların üretildiğini ortaya koyar. Anadolu'da resimlendikleri anlaşılan bazı yazmalardaki minyatürlerde cam kapların yer alması da Selçuklu devrinde bu tür eşyaların üretildiği görüşünü desteklemektedir.
1 Kubad-Abad’da Prof.Dr. Rüçhan Arık tarafından 1981 yılından beri sürdürülmekte olan kazılarda çok sayıda cam buluntuya rastlanılmıştır. Bu konuda her kazı raporunda kısa kısa bilgiler verilmektedir. Uzun bir liste tutan kazı raporlarının tümünün künyeleri burada verilmeyecektir. Fakat konuyla ilgili ön fikir edinmek bakımından şu kazı raporlarına bakılabilir: Arık 1986: 652-653; 1987: 89; 1990: 371.
2 Kubad-Abad kazısı başkanı Prof.Dr. Rüçhan Arık’ın teşvik ve izniyle yaptığımız doktora çalışmamız da henüz yayınlanmamıştır.
3 Bu tip şişeler Abbasî devrini izleyen yüzyıllarda İran, Suriye, Irak ve Mısır bölgelerinde geleneksel biçimde üretilmeye devam edilmişlerdir. Örneğin bkz.; Mayer 1939: 101-103; Lamm 1930: 37; Lamm 1929: tafel.5,nr.9; Hasson 1979: 20.
4 “Izzü’l-sultanü’l-İslâm ve’l-müslimîn kâmi’ü’l-kefere ve’l-müşrikîn muhyi’l-adl fi’l-âlemîn ... Gıyasü’d-dünyâ ve’d-dîn ebu’l-feth Keyhusrev bin Keykubâd Kasım Emîrü’l-mü’minîn”; Sourdel-Thomine 1969: 501.
5 Sourdel-Thomine 1969: 502. Cam tabak Mehmet Önder tarafından da yayınlanmıştır. Fakat bu yazı yeni bilgiler içermemektedir. Bkz.; Önder 1969: 1-5.
6 “Zengin, fakat cimri bir efendi varmış. Bir gün camiye gitmiş, orada iken birdenbire hatırına (acaba evde kandil külahsız mı kaldı) diye bir şüphe gelmiş. Hemen kalkıp koşarak eve gelmiş, cariyesine (kapıyı açma, kandilin külahını geçir ki, rüzgar içindeki yağı tüketmesin) demiş.” Ahmet Eflâkî, I, 1989: 335.
7 Vakıf binaların aydınlatılması için para ayrılması ve bu işle ilgili görevliler tayin edilmesi yaygın bir uygulamadır. Örneğin Sivas’ta Rahatoğullarının yaptırdığı Darü’r-Raha’yla ilgili M. 1320 tarihli vakfiyede, ferraşın görevleri arasında kandil, lamba ve mumların yakılması da sayılmakta; aydınlatma için bezir ve yağ alımından söz edilmektedir. Bkz.; Kayaoğlu 1981: 9-10.
8 G. İnal bu Makamat’ın British Museum’da yer aldığını kaydetmiştir. İnal 1995: 79. Fakat A. Von Gladib’e göre yazma Viyana Milli Kütüphanesi’ndedir. Bkz.; Gladib 2000: 198.
9 Bu kaynaklarda işimize yarayacak bilgiler bulunmadığı için makalelerin künyeleri verilmemiştir.
10 Bkz.; Konyalı 1997(2): 839-840. Bu kitabın birçok yerinde yapıların vakıfları dolayısıyla benzer bilgiler vardır.
11 İbn Battuta M.1332’de Alanya’ya çıktıktan sonra Antalya’ya geçer ve bir ahi zaviyesinde misafir edilir: “...Muhteşem bir zaviyeyle karşılaştık. Burası Anadolu’nun en güzel halı ve kilimleriyle döşenmiş, Irak camından mâmûl sayısız avizeyle aydınlanmış pırıl pırıl bir mekandır...” Ebu Abdullah Muhammed İbn Battuta Tancî II, 2004: 406.